Meryem Sûresi 49. Ayet

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ  ...

İbrahim, onları da onların taptıklarını da terk edince, ona İshak ile Yakub’u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 اعْتَزَلَهُمْ onlardan ayrıldı ع ز ل
3 وَمَا ve
4 يَعْبُدُونَ onların taptıklarından ع ب د
5 مِنْ
6 دُونِ başka د و ن
7 اللَّهِ Allah’tan
8 وَهَبْنَا biz armağan ettik و ه ب
9 لَهُ ona
10 إِسْحَاقَ İshak’ı
11 وَيَعْقُوبَ ve Ya’kub’u
12 وَكُلًّا ve hepsini ك ل ل
13 جَعَلْنَا yaptık ج ع ل
14 نَبِيًّا peygamber ن ب ا
 
Tefsirci ve tarihçilerin açıklamalarına göre İbrâhim aleyhisselâm Allah yolunda hicret ederek önce Harran’a, sonra Filistin’e, buradan da Mısır’a gitmiştir. Mısır’dan tekrar Filistin’e dönmüş ve burada yerleşmiştir. Bu yolculukta eşi Sâre ile kardeşinin oğlu Hz. Lût ve Lût’un eşi de ona refakat etmişlerdir. Filistin’e döndükten sonra Lût ayrılarak daha güneyde Ürdün yöresindeki Sodom ve Gomore’ye yerleşmiş, Hz. İbrâhim ise Filistin’de kalmıştır. Burada kendisi ve eşi Sâre yaşlanmış oldukları halde Allah onlara oğulları İshak’ı lutfetti; daha sonra da torunları, yani İshak’ın oğlu Ya‘kub dünyaya geldi. Yüce Allah, bunlarla Hz. İbrâhim’in yalnızlığını giderdi ve bunları peygamberler kıldı. İsrâiloğulları’nın daha sonraki peygamberleri bunların soyundandır. Yüce bir peygamber olan ve Hicaz bölgesi Araplar’ının atası sayılan Hz. İsmâil Hz. İbrâhim’in ilk oğlu olup onun annesi Hacer’dir.
 
 “Onlara hak ettikleri yüksek bir övgü ile anılmayı nasip ettik” diye tercüme ettiğimiz 50. âyetteki “lisân-i sıdk” (doğruluğun dili) tamlaması iki türlü yorumlanmıştır: a) Bu tamlamadaki “lisân” terimi mecaz olarak dille aktarılabilecek, dille ulaştırılabilecek şeyleri ifade için mecaz olarak kullanılmıştır. Buna göre âyet bu peygamberlerin söylediklerinin doğru olduğunu ve sözlerinin yüce anlamlar taşıdığını ifade eder. b) Bu tamlama onların, “doğruluktan yana üstün bilinmeleri yani iyi anılmaları”anlamına gelir. Nitekim Hz. İbrâhim kendisinin sonraki nesiller içerisinde iyilikle anılması için dua etmiş (bk. eş-Şuarâ 26/84) Allah da duasını kabul ederek ona bu nimeti vermiş hatta onun dinine uymasını Hz. Peygamber’e emretmiştir (bk. Nahl 16/123; krş. Âl-i İmrân 3/95; Nisâ 4/125); bundan dolayıdır ki müslümanlar onu önder kabul eder, kendisini ve soyundan gelenleri hayırla anarlar. Yahudi ve hıristiyanlar gibi Ehl-i kitap da aynı şekilde ona ve soyundan gelenlere saygı gösterirler (Zemahşerî, II, 512).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 602-603
 

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ 

 


فَ  istînâfiyyedir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

اعْتَزَلَهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اعْتَزَلَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  atıf harfi  وَ ’la  اعْتَزَلَهُمْ ‘deki zamire matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَعْبُدُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَعْبُدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْ دُونِ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.


وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ 

 

Fiil cümlesidir.  وَهَبْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لَـهُ  car mecruru  وَهَبْنَا  fiiline müteallıktır. 

اِسْحٰقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  يَعْقُوبَ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  اِسْحٰقَ ’a matuftur.


وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ

 

وَ  haliyyedir.  كُلاًّ  kelimesi  جَعَلْنَا ’nın mukaddem mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

نَبِياًّ  kelimesi  جَعَلْنَا ’nın iki mef’ûlu yerinde olup fetha ile mansubdur.

 

فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ

 

Ayetin başındaki isti’nafiyye olan  فَ , İbrahim’in (aa) küffar yurdundan uzaklaşmadaki azmini yerine getirmekteki süratine işaret etmektedir. Sanki hicret, kavmiyle olan ilişkisinden ve babasından uzaklaşmaya azmettikten hemen sonra meydana gelmiş gibidir.

Şart manası taşıyan zaman zarfı  لَمَّا  ise  حين  manasındadır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  اعْتَزَلَهُمْ  cümlesidir ve müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اعْتَزَلَهُمْ  fiilindeki muhatap zamrine matuf olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

دُونِ اللّٰهِ  izafeti, gayrının tahkiri içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Şartın cevabı olan ve  فَ  karinesi olmadan gelen  وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ  cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَهَبْنَا  fiilinin azamet zamirine isnad edilmesi hibenin halis Allah katından olduğuna  işaret eder. Azamet zamiri hibenin kemâline delalettir. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 210)

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَمَّا ; mazi fiile dahil olduğunda iki ayrı cümlenin varlığını gerektirir. Birinci cümlenin bulunması ikinci cümlenin de bulunmasını gerektirir.  لَمَّا   harfi var olan birşeyden dolayı var olmayı gerektiren harftir. Bazı ulema bu takdirde  لَمَّا ’nın  حين manasında zarf olduğunu kabul eder. (İtkan)

Önceki ayetteki  مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ  ibaresi, bu ayette  مَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ  şeklinde tekrarlanmıştır. Amaç hem konuyu akıllarda taze tutmak hem de o noktaya dikkat çekmektir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

‘Ona lütfettik’ sözünden sonra İshak ve Yakub olarak hibe edilenlerin sayılması taksim sanatıdır. 

قد  takdiriyle hal konumundaki  وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.

كُلاًّ  kelimesi  جَعَلْنَا  fiiline takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Nebilik biri ile sınırlanmamış ikisini de kapsamıştır.

Cümlede fiiller mazi sıygada gelmiştir. Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

كُلاًّ   istiğrak ifade eder. Tenvin muzâfun ileyhten ivazdır.  نَبِياًّ ’deki tenvin ise tazim içindir.