Meryem Sûresi 48. Ayet

وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ  ...

“Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabb’ime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَعْتَزِلُكُمْ sizden ayrılıyorum ع ز ل
2 وَمَا ve
3 تَدْعُونَ yalvardıklarınızdan د ع و
4 مِنْ
5 دُونِ başka د و ن
6 اللَّهِ Allah’tan
7 وَأَدْعُو ve yalnız yalvarıyorum د ع و
8 رَبِّي Rabbime ر ب ب
9 عَسَىٰ umarım ki ع س ي
10 أَلَّا
11 أَكُونَ olmam ك و ن
12 بِدُعَاءِ yalvarmakla د ع و
13 رَبِّي Rabbime ر ب ب
14 شَقِيًّا bahtsız ش ق و
 
Bu âyetler, evlâdın ana babaya karşı tavrının nasıl olması gerektiğini göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Hz. İbrâhim, babası Âzer’e her sözünün başında “babacığım” diye hitap etmekte, –ilerideki âyetlerden anlaşılacağı üzere– babası müşrik olmasına, kendisine karşı son derece kaba ve tehditkâr ifadeler kullanmasına rağmen ona karşı saygıda kusur etmediği görülmektedir. Âyetlerden aynı zamanda küçüğün de büyüğe öğüt verebileceği ve din konusunda insanları doğru yola iletecek gerçek bilginin ilâhî vahiy olduğu anlaşılmaktadır. 44. âyette, Allah’ın emrine aykırı olmasına rağmen şeytanın emrine itaat etmek, “ona tapma” olarak değerlendirilmiştir. Kur’an akla, hakikate ve ahlâka aykırı olan her türlü hareketi şeytanî olarak; ve şeytanî sâiklere teslimiyet yönünde ortaya konan her bilinçli eylemi de “şeytana tapma” olarak tanımlamaktadır (Esed, II, 615; krş. Nisâ 4/117). 
 
İbrâhim’in babası için dua edeceği yönündeki vaadi, babasının inkârcı olarak öleceğini ve Allah düşmanı olduğunu öğrenmeden önce idi. Bu durumu öğrenince babasının affı için dua etmekten vazgeçti (bk. Tevbe9/114).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 602
 

وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اَعْتَزِلُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  atıf harfi  وَ ’la  اَعْتَزِلُكُمْ ’deki zamire matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  تَدْعُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

تَدْعُونَ   fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْ دُونِ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَدْعُوا  fiili  atıf harfi وَ ’la  تَدْعُونَ ’ye matuftur.  اَدْعُوا  fiili  و  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.

رَبّ۪ي  mef’ûlün bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

عَسٰٓى , terecci harfidir. Elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvelعَسٰٓى  fiilinin haberi olarak mahallen merfûdur.  

اَكُونَ  nakıs, mansub muzari fiildir.  اَكُونَ  ismi müstetir olup takdiri  أنا dir.

بِدُعَٓاءِ  car mecruru  شَقِياًّ ’e müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. 

رَبّ۪ي  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

شَقِياًّ  kelimesi  اَكُونَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.

 

وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ

 

Ayet önceki ayete matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اَعْتَزِلُكُمْ  fiilindeki muhatap zamirine matuf olan müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  دُونِ اللّٰهِ  izafeti, gayrının tahkiri içindir.

وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ  cümlesi …اَعْتَزِلُ  cümlesine matuftur. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. İbrahim şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfından destek almak isteğine işaretidir.


 عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ

 

Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Terecci harfi  عَسٰٓى ’nın dahil olduğu cümle, gayrı talebî inşâî isnaddır.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki   لَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ  cümlesi, masdar teviliyle  عَسٰٓى  fiilinin haberi konumundadır.

Menfi nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu masdar-ı müevvel, faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. 

Cümlede car mecrur  بِدُعَٓاءِ , amili olan  شَقِياًّ ’e takdim edilmiştir. Bu takdim ihtimam içindir.

بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması sebebiyle mütekellim  zamirinin ait olduğu Hz. İbrahim, yine Rabb ismine muzâf olduğu için  دُعَٓاءِ , şan ve şeref kazanmıştır.

مَا تَدْعُونَ  yerine mabud olma şartlarından birinin de zor zamanlarda davete ve hitaba layık olmak olduğuna işaret etmek için  آلهتكم  tabiri tercih edilmemiştir. Gayrı âkili ifade eden tabirde onları ve ibadet ettiklerini küçük görme, onların sahte ilâhlarını tahkir vardır. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 205)

رَبّ۪ي  izafetinde kendine ait zamiri kullanması; onlar arasında Sadece bir olan Allah’a tapan tek kişi olduğuna işaret eder. Rabb; onlar arasında sadece onun Rabbidir. Bu izafet burada izafî kasr ifade eder. Aynı zamanda Allah’ın rububiyetle övünme ve O’na izafe olmak dolayısıyla kendinin şerefine işaret eder. (Âşûr)

اَدْعُوا - تَدْعُونَ - دُعَٓاءِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları  رَبّ۪ي  lafzının tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Hz. İbrahim'in “Umulur ki Rabbime yapacağım dua sayesinde bedbaht olmam.” sözü, “Ben böyle olmayacağımı umuyorum.” demektir. O bu sözü tevazuundan ötürü söylemiştir ve tıpkı onun [‘’Allah'ın kıyamet günü kusurlarımı affedeceğini umarım’’] (Şuara Suresi, 82) demesi gibidir. Hz. İbrahim'in, Allah'a karşı alabildiğine mütevazi olmasına rağmen ‘’şaki olmam’’ demesinde, [“İşitmez, görmez, sana hiçbir faydası olmaz şeylere niçin tapıyorsun?”] (Meryem Suresi 42) sözünde de ifade ettiği gibi kavminin putlara dua etmek suretiyle içine düştükleri bedbahtlığa bir tariz vardır. (Fahreddin er-Râzî)