اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَاُو۬لٰٓئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِلَّا | ancak hariç |
|
2 | الَّذِينَ | (kimseler) |
|
3 | تَابُوا | tevbe edip |
|
4 | وَأَصْلَحُوا | uslananlar |
|
5 | وَبَيَّنُوا | ve (gerçeği) açıklayanlar |
|
6 | فَأُولَٰئِكَ | işte onlar |
|
7 | أَتُوبُ | tevbelerini kabul ederim |
|
8 | عَلَيْهِمْ | onların |
|
9 | وَأَنَا | çünkü ben |
|
10 | التَّوَّابُ | tevbeyi çok kabul edenim |
|
11 | الرَّحِيمُ | çok esirgeyenim |
|
Burada tevbe üç kere geçmiş, tevbenin nasıl yapıldığı anlatılmıştır. Gizlenen şeyin düzeltilip açıklanması, yani zıddının yapılması gerekir. O fiili telafi etmek ve bir daha da yapmamak lazımdır.
Özetle:
1) Tövbe etmek,
2) Aslaha; kendini düzeltmek, o fiili bir daha yapmamak,
3) Tersini yapmak.
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَاُو۬لٰٓئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
إِلَّا istisna harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl olan الَّذ۪ينَ, müstesna olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası تَابُوا۟ cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
أَصۡلَحُوا۟ وَبَیَّنُوا۟ cümleleri atıf harfi وَ’la, تَابُوا۟ fiiline atfedilmiştir. فَ ta’liliyedir. İşaret ismi olan أُو۟لَـٰۤىِٕكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. أَتُوبُ muzari fiili haber olarak mahallen merfûdur. Faili ise müstetir zamir انا ’dir. عَلَیۡهِمۡ car mecruru أَتُوبُ fiiline müteallıktır.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir أَنَا mübteda olarak mahallen merfûdur. ٱلتَّوَّابُ kelimesi haberdir. ٱلرَّحِیمُ ise ikinci haberdir.
بَیَّنُوا۟ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi بين ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, birşeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَاُو۬لٰٓئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
Ayet önceki ayetteki lanet edilenlerden istisna edilenleri bildirmektedir. Müstesna olan ٱلَّذِینَ ’nin sılası تَابُوا۟ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslubta birbirine atfedilmiş müteakip iki cümle sılaya matuftur. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
...فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ أَتُوبُ cümlesi, beyani istînâf veya ta’liliyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
فَأُو۟لَـٰۤىِٕكَ deki فَ harfi tevbenin kabulünün süratine işaret eder. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'ani'l Kerim, S.1230)
Ta’lil, kelamın bir sebebe bağlanarak ifade edilmesidir. Kastedilen mananın nedenini ve sebebini beyan etmek maksadıyla ziyade sözlerle yapılan ıtnâb sanatıdır.
Ayette şöyle takdir edilen bir bedî’ nazım vardır: إلّا الَّذِينَ تابُوا انْقَطَعَتْ عَنْهُمُ اللَّعْنَةُ فَأتُوبُ عَلَيْهِمْ (Tevbe edenler hariçtir. Onlardan lanet kesilir. Ben onları affederim). Talil için ayetin ortasında işaret ismi gelmiştir ve bu eşsiz bir icazdır. (Âşûr)
İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidai kelam olan cümlenin haberi, muzari fiil sıygasıyla gelmiştir. Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayın daha iyi anlaşılmasını sağlar.
Bu cümlede önceki ayetteki gaib zamirden müfret mütekellim zamire iltifat edilmiştir.
Tövbe etti manasındaki تَابَ fiili عَلَیۡ harfiyle kullanıldığında tövbeyi kabul etti anlamına gelir.
تَابُوا۟ - ٱلتَّوَّابُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
وَ , istînafiyye veya haldir. Cümle faide-i haber talebî kelamdır. İsme isnad şeklindeki bu haber cümlesi sübut ifade eder.
Mübteda ve haberden müteşekkil cümlede müsnedin ٱل ile marife olması, herkes tarafından biliniyor olmasını belirtmesi yanında, tahsis ifade eder.
Allah Teâlâ’ya ait bu iki kelimenin marife olarak gelmesi bu sıfatların O’nda kemâl derecede olduğunu, aralarında وَ olmadan gelmesi, bu vasıfların her ikisinin birden O’nda mevcudiyetini gösterir.
التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf, iki kelimenin birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.
التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ kelimeleri de mübalağa kiplerindendir.
Ayetin bu son cümlesi tezyîldir.
[Ve durumlarını düzeltenler] yani bozdukları durumlarını düzeltip aşırılıklarını telafi edenler ve Allah’ın, kendi kitaplarında açıkladığı, fakat kendilerinin gizlediği şeyleri insanlara [açıklayanlar] veya ettikleri tövbeyi insanlara ilan edenler [müstesna] ki, bu sayede üzerlerindeki inkâr damgasını silip, daha önce tanındıklarının tersine tanınarak, başka bozucuların da kendilerine uymasını sağlamış olacaklardır. (Keşşâf)
ٱلتَّوَّابُ kelimesi bu konuda, mübalağa ifade eder. Cenâb-ı Hakk'ın, bu buyruğu peşinden, ٱلرَّحِیمُ kelimesini getirmesinin mânası, O'nun mükellef kullarına rahmet edeceğine, onların çok büyük kusurlarının olmasından sonra bile, onların tevbelerini kabul edeceğine dikkat çekmek içindir. (Fahreddin er-Razi)
Bu son cümlesi, önceki cümlelerin zeyli ve tahkiki mahiyetindedir. Bu son cümleye "mütekellim vahde" kipi kullanılarak (Ben) ile başlanması, nazm-ı kerîmde çeşitlilik güzelliğini sağlamakta, bir de Allah'ın (celle celâlühü) ilk fiili ile son fiili (önce yaptıkları için lanet, sonra yaptıkları tevbe için de rahmet fiilleri) arasındaki farklılığa işaret etmektedir. (Ebüssuûd)