هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَأْتِيَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَقُضِيَ الْاَمْرُۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هَلْ | mı? |
|
2 | يَنْظُرُونَ | gözlüyorlar |
|
3 | إِلَّا |
|
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | يَأْتِيَهُمُ | gelmesini |
|
6 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
7 | فِي | içinde |
|
8 | ظُلَلٍ | gölgeler |
|
9 | مِنَ |
|
|
10 | الْغَمَامِ | buluttan |
|
11 | وَالْمَلَائِكَةُ | ve meleklerin |
|
12 | وَقُضِيَ | ve bitirilmesini |
|
13 | الْأَمْرُ | işin |
|
14 | وَإِلَى | (halbuki) |
|
15 | اللَّهِ | Allah’a |
|
16 | تُرْجَعُ | döndürülür |
|
17 | الْأُمُورُ | bütün işler |
|
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَأْتِيَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَقُضِيَ الْاَمْرُۜ
هَلۡ istifham harfidir. یَنظُرُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. إِلَّاۤ hasr edatıdır.
أَن ve masdar-ı müevvel, یَنظُرُونَ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur. یَأۡتِیَ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ٱللَّهُ fail olup lafzen merfûdur. فِی ظُلَلࣲ car mecruru یَأۡتِیَ fiiline veya failin mahzuf haline müteallıktır. مِّنَ ٱلۡغَمَامِ car mecruru ظُلَلࣲ ’in mahzuf sıfatına veya یَأۡتِیَ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. ٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةُ kelimesi ٱللَّهُ lafza-i celâline matuftur. وَ atıf harfidir. İstînafiyye olması da caizdir. قُضِیَ meçhul mazi fiildir. ٱلۡأَمۡرُ naib-i fail olup lafzen merfûdur.
وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟
وَ istînâfiyyedir. إِلَى ٱللَّهِ car mecruru تُرۡجَعُ fiiline müteallıktır. تُرۡجَعُ meçhul muzari fiildir. ٱلۡأُمُورُ naib-i fail olup lafzen merfûdur.
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَأْتِيَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَقُضِيَ الْاَمْرُۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette هَلۡ , istifham harfidir. Nefy manasında inkârî istifhama delalet eder. Cümle istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. Vaz edildiği istifham anlamından çıkarak inkârî mana kazanan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Masdar harfi أَن ’den sonraki müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan ... یَأۡتِیَهُمُ ٱللَّهُ فِی cümlesi, masdar teviliyle یَنظُرُونَ fiilinin mef’ûlü konumundadır.
Fiil ve failden müteşekkil وَقُضِیَ ٱلۡأَمۡرُۚ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvele matuftur. Bu cümlenin müstenefe olmasına da cevaz vardır.
Bu ينظرون deki fail, müşrik ve kafirlerdir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1405)
هَلۡ istisna edatı إِلَّاۤ ile kasr oluşturmuştur. Kasr, یَنظُرُونَ fiiliyle mef’ûlü arasındadır.
Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani, fail tarafından gerçekleştirilen fiil başka mef'ûllere değil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir.. Ama o mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur.
Ayette bekledikleri şeylerin, Allah’ın ve meleklerin gelmesi, emrin gerçekleşmesi şeklinde belirtilmesi taksim sanatıdır.
فِی ظُلَلࣲ مِّنَ ٱلۡغَمَامِ ifadesinde sebebiyyet alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır. Çünkü bulut, rahmet veya azap beklentisinin sebebidir. Ya rahmet olan yağmur yağar, ya da felaket olan sele sebep olur. (Mahmud Sâfî)
هَلۡ یَنظُرُونَ [Bakıyorlar mı?] ifadesi [beklemezler] anlamındadır. Burada soru inkâr manasında kullanılmıştır. Kendisinden sonra istisna edatı olan her soru inkâr anlamı taşır. یَنظُرُونَ “bakmak” fiili [beklemek] anlamında kullanılmıştır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1406)
Allah’ın gelmesi söz konusu olamaz. Onun emrinin gelmesi veya ordularının, meleklerinin gelmesi anlaşılmalıdır. Mecazî isnad vardır.
Bu ayette ينظرون fiilinin seçilip ينتظرون ’nin kullanılmamasının esrarı şöyledir. İntizar (الانتظار), zihni bir beklentidir. Nazar (النظر) ise gözle görmektir. Sanki gerçekliği konusunda haber verilen kıyamet günü, gözlerinin önünde ona bakıyor. Manasını bu fiil daha iyi ifade etmektedir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1407)
أَن یَأۡتِیَهُمُ ٱللَّهُ [Allah’ın gelmesi] Allah’ın emrinin ve azabının gelmesi demektir. Tıpkı [... veya senin Rabbinin [helâk] emrinin gelmesini bekliyorlar.] (Nahl 16/33) ve [Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman…] (En‘âm 6/43) ayetlerinde olduğu gibi. Getirilenin hazfedilmiş olması da caiz olup, buna göre mana; “Allah’ın kendilerine azabını veya cezasını getirmesini mi bekliyorlar?” şeklinde olur ki, [Gerçekten Allah mutlak güç sahibidir] (Bakara 2/209) ifadesi de buna delalet etmektedir. Şayet; “Neden azap onlara bulut içerisinde gelsin ki?” dersen, şöyle derim: Çünkü bulut rahmet geleceğine ilişkin zannı besler; dolayısıyla oradan azap inince durum daha bir şenî’ ve korkunç hale gelmiş olur. Zira ummadık yerden gelince daha bir kaygı verici olacaktır; tıpkı hayrın ummadık yerden gelmesi durumunda daha çok sürur kaynağı olması gibi. Şu halde hayır beklenen yerden şer gelince durum nice olur! (Keşşâf ve Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1409)
Burada ظُلَلࣲ lafzı, korkunçluk ve heybet ifade etmesi için nekre gelmiştir. (Sâbûnî, Ebüssuûd)
Zira bulutlar, içindekileri göstermeyecek kadar yoğun olduğu için, son derece heybetli ve korkunç görünürler, وَقُضِیَ ٱلۡأَمۡرُۚ cümlesindeki mazi fiil, یَأۡتِیَهُمُ ٱللَّهُ cümlesindeki muzari fiile atfedilmiştir. Onun sanki olmuş gibi muhakkak tahakkuk edeceğini göstermek için böyle yapılmıştır. (Safvetü't Tefâsir ve Âdil Ahmet Sâbır er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1410)
وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟
وَ atıf veya istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.
Car mecrurun amiline takdimi, kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. إِلَى ٱللَّهِ , Kasr ilmi tabirleriyle hem mevsûf, hem de maksûrun aleyhdir. تُرۡجَعُ ٱلۡأُمُورُ ; hem sıfat hem de maksûrdur. Kasr, hakiki ve tahkikidir. Çünkü hem vakıaya, hem de hakikate uygundur.
Ayette lafza-i celâlin zikrinin tekrarı kalplerde haşyet uyandırma amacına matuftur.
Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.
Fiilin meçhul bina edilmesi fiile dikkat çekmek içindir.
[Bütün işler Allah’a döndürülür.] Yani mahlukat ve amelleri ile ilgili her konu -onlar hakkında kıyamet günü son hükmü, kimine ödül, kimine ceza verecek olan- Allah’a döner. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr, Ebüssuûd ve Fahreddin er-Râzî)