فَاِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِنْ | eğer |
|
2 | زَلَلْتُمْ | kayarsanız |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | بَعْدِ | sonra |
|
5 | مَا |
|
|
6 | جَاءَتْكُمُ | size geldikten |
|
7 | الْبَيِّنَاتُ | açık deliller |
|
8 | فَاعْلَمُوا | bilin ki |
|
9 | أَنَّ | şüphesiz |
|
10 | اللَّهَ | Allah |
|
11 | عَزِيزٌ | daima üstündür |
|
12 | حَكِيمٌ | hüküm ve hikmet sahibidir |
|
Ayette geçen “zeleltüm” (kayarsınız) fiili, Hz. Adem ve Hz. Havva’nın şeytan tarafından kaydırıldığı/kandırıldığı ayetteki fiille aynıdır.
فَاِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
فَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. إِن şart harfi iki muzari fiili cezmeder. زَلَلۡ şart fiili mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُم fail olarak mahallen merfûdur. مِّنۢ بَعۡدِ car mecruru زَلَلۡتُم fiiline müteallıktır. مَا ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde مِنْ بَعْدِ ’nin muzâfun ileyhidir. جَاۤءَتۡ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ٱلۡبَیِّنَـٰتُ faildir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli, اَنَّ ’nin ismi olarak fetha ile mansubtur. عَزِیزٌ haber olup lafzen merfûdur. حَكِیمٌ ise ikinci haberdir.فَاِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
فَ atıftır. Ayet, önceki ayette geçen ٱدۡخُلُوا۟ fiiline matuftur. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi ...زَلَلۡتُم مِّنۢ müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidâî kelamdır. مَا masdariyyedir. Masdar-ı müevvel zaman zarfı بَعۡدِ ‘nin muzafun ileyhidir.
Şartın cevabı olan ... فَٱعۡلَمُوۤا۟ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. Bu cümle masdar teviliyle ٱعۡلَمُوۤا۟ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Ayetin fasılası mesel tarikinde tezyildir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Allah'ın عَزِیزٌ ve حَكِیمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğu, bu sıfatların bir benzerinin olmadığı anlamına gelir. Aralarında vav olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin de birlikte mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.
[Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine yan çizerseniz.] Yani samimiyetten ve ihlastan başka tarafa meyleder, bu kadar delilin ortaya çıkmasından sonra münafıklık üzerinde kalırsanız, demektir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
ٱلۡبَیِّنَـٰتُ (Beyyineler) sözü, hazf edilen ‘ayetler’ kelimesinin sıfatıdır. Böylece sıfatın çok belirgin olduğu îcâz-ı hazif ile ifade edilmiştir.
Bu ayet-i kerimelerde her ne kadar hitap Peygamber Efendimiz’e (sav) olsa da umumidir. Bu ayetlerin siyakında zikredilen kişilere tariz vardır. Müşriklerin doğru yoldan kaydıklarına ve şart fiilinin vukuunun kesinliğine de işaret vardır.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Size ‘’beyyineler’’, aklınızı erdirecek açık deliller geldikten sonra da kusur eder, barışa ve selamete girmekten ayrılırsanız biliniz ki Allah, gerçekten Azîz ve Hakîmdir, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Benzeri bulunmaz, yenilmeyen galip, güç ve kuvvet sahibidir ki hükmüne karşı gelinmez, dilediğini yapar, emrini derhal yerine getirir. Bununla beraber hikmet sahibidir, her hikmeti bilir, yaptığını hikmetle sağlam olarak yapar. İnsanların barış ve selametle, İslam nizamı ile yaşaması da hikmetindendir. Azîz olan Allah, bu nizama karşı gelen ve şeytanlık yollarına sapıp, tevhid hükmünü ve barış hükümlerini bozmaya çalışan günahkârların haklarından gelir, belalarını verir, eğer tehir ederse (geriye bırakırsa) o da hikmetindendir. (Elmalılı)
Ayette teşâbüh-i etrâf vardır. Teşâbüh-i etrâf, beytin veya cümlenin sonunda kelamın başına uygun bir kelimenin zikredilmesidir. Bu konuda şöyle bir rivayet vardır. Bir Arap Kur’an okuyan birini işitir. Ancak kari’ ayet-i kerimenin son bölümünü عَزِیزٌ حَكِیمٌ yerine غفور رحيم şeklinde okumuştur. Daha önceden Kur’an okumamış olan Arap “Eğer bu Allah kelamı ise son bölümün غفور رحيم değil, عَزِیزٌ حَكِیمٌ olması gerekir. Çünkü hakîm olan zat, زَلَلۡ [ayak kayması] karşısında gufrândan [bağışlamadan] bahsetmez. Bunlar çelişiktir” demiştir. Gufrân, kişiyi zelleye kışkırtır. Hakkın ortaya çıkmasının ardından zellenin zikredilmesinden sonra münasip olan; ayetin عَزِیزٌ حَكِیمٌ şeklinde sona ermesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi S. 53, Keşşâf, Ebüssuûd, Âdil Ahmet Sâbır er-Ruveyni, Min Ğarîbî Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 209)
Nakledildiğine göre birisi, bu ayeti okumuş. Bunu bir bedevî duymuş ve yadırgayarak şöyle demiştir: Eğer bu ilahî kelâm ise, o böyle demez. Çünkü hakîm olan birisi, hata işlendiği zaman gufrandan bahsetmez. Çünkü bu, günah işleyen kimseyi suça teşvik etmektir. (Fahreddin er-Râzî)