يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًۖ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimeler |
|
3 | امَنُوا | iman eden(ler) |
|
4 | ادْخُلُوا | girin |
|
5 | فِي |
|
|
6 | السِّلْمِ | islama (veya barışa) |
|
7 | كَافَّةً | hepiniz birlikte |
|
8 | وَلَا |
|
|
9 | تَتَّبِعُوا | izlemeyin |
|
10 | خُطُوَاتِ | adımlarını |
|
11 | الشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
12 | إِنَّهُ | çünkü o |
|
13 | لَكُمْ | size |
|
14 | عَدُوٌّ | düşmandır |
|
15 | مُبِينٌ | apaçık |
|
كَآفَّةً
Bunu yazı ile anlatmak çok zor ama yazmadan geçemeyeceğim.
Elif-med-şedde aynı kelimede bir araya gelmiş. Manası tamamen’dir. Ancak tecvit kuralıyla birlikte düşünüp Türkçe’ye çevirmeye çalışırsak ”TAAAAMMMAAAMMEENN” gibi anlam verebiliriz. Anlatmaya çalıştığım şey; kelimedeki tecvit kuralının metnin ruhuyla da örtüşüyor olmasıdır.
Hemen peşinden şeytanın adımlarına uyumayın uyarısı geliyor. Çünkü şeytan bizi yavaş yavaş saptırır. Sen zaten haramlardan uzak duruyorsun, Kur’ân öğreniyorsun, Arapçayı öğreniyorsun, arada bir senin de dinlenmeye ihtiyacın var fısıltılarını hepimiz işitmiyor muyuz zaman zaman?
Seleme kelimesi esre ile silm olarak okunduğunda İslam, üstün ile selm olarak okunduğunda sulh manasına gelir.
Kâffeten kelimesinin kökü kefefe (كفف) olup manası insanın elidir (kendisiyle alıp verdiği organ). Kâffetun, cemaate verilen bir isim olup buna bağlı olarak kâffeten topluca demektir. Sâbûni ayette kâffeten’i İslam’ın bütün hükümlerine uyma olarak değerlendirmiş, yani bir hükümle amel edip diğerini bırakmayın, mesela namaz kılıp, zekat vermemezlik etmeyin şeklinde yorumlamıştır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًۖ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ
یَـٰۤأَ nida harfidir. اَيُّ , münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلَّذِینَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. ءَامَنُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
Nidanın cevabı ٱدۡخُلُوا۟ فِی ٱلسِّلۡمِ ‘dir. ٱدۡخُلُوا۟ fiili, نَ ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فِی ٱلسِّلۡمِ car mecruru ٱدۡخُلُوا۟ fiiline müteallıktır. كَاۤفَّةࣰ kelimesi ٱدۡخُلُوا۟ filindeki zamirden hal olarak mansubtur.
وَ atıf harfidir.لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعُوا۟ fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. خُطُوَ ٰتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradir. ٱلشَّیۡطَـٰنِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَاۤفَّةࣰ [hep birden] ifadesi اَلْكَفُّ ‘’el çekmek; imtina etmek’’ kökündendir. Dolayısıyla müminler, birliktelikleri sayesinde içlerinden herhangi birinin hariçte kalmasını engellemiş olmaktadırlar. (Keşşâf)
اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًۖ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olan ٱدۡخُلُوا۟ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Çeşitli tekit türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekit unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekâna sahip olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra ـٰۤأَیّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhâmdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir.( Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, S. 43)
İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.
ءَامَنُوا۟ - ٱلسِّلۡمِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
“Ey iman edenler! Hepiniz topluca İslam’a girin.” Bir görüşe göre burada iman etmiş gibi görünen münafıklara hitap vardır. Onlara, barışa yani İslam’a tamamen hem kalbiniz hem de görünüşünüz ile girin denilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
‘’Ey imân edenler! Hepiniz İslâm'a girin." hitabının yöneldiği muhataba göre değişik yorumlar yapılabilir:
Münafıklara hitab:
-Ey imân etmiş görünenler veya görünüşte imân etmiş olanlar! Hepiniz birden, tamamen açık ve de gizli hâllerinizle Allah'a teslimiyet ve itaat içine, yani İslâm'a girin.
Ehl-i Kitab'a hitab:
-Ey Ehl-i Kitab! Hepiniz tamamiyle İslâm'a girin ve ona başka bir şey karıştırmayın. Müslüman olduktan sonra eski dininizin bazı hükümlerini, korumaya kalkışmayın. Bütün peygamberlere ve bütün mukaddes kitablara iman edin.
Yahudi veya Hıristiyan iken İslâmiyeti kabul edenlerin iman ile tavsif edilmiş olmaları, ya tağlîb (hitap tarzında imân ehlinin galip kılınması, onların nazara alınması) yoluyladır, ya da Ehl-i Kitabın eski imanları itibariyledir.
Buna göre, onların imânları ancak şu anda teklif edilenleri samimiyetle kabul etmeleri hâlinde sahih olur.
Müslümanlara hitab:
-Hepiniz bütün anlam ve kapsamı ile İslâm'a girin. Onun hükümlerinden hiçbirine halel getirmeyin.
Dağılmak ve dağıtmak suretiyle yahut size verilen buyruklara muhalefetle o şeytanın izinden gitmeyin! Çünkü o, sizin en amansız ve aşikâr düşmanınızdır. (Ebüssuûd ve Fahreddin er-Râzî)
Bu ayetteki emirden maksat, subut ve devamlılıktır. Manası da; islam üzere sabit kalın, teslim olmaya devam edin ve Allah’a bağlılığınızı da daim tutun şeklindedir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1401)
Duhul (ادخلوا) fiilinin, intiha için olan الي ile değil de في zarfiyye ile kullanılmasının esrarı şudur: Zaten islama dahil oldukları için sonuç bildiren الي ile kullanılması duruma uygun olmayacaktı, halbuki في ile kullanılması, onların, Allah’ın yoluna mutlak bağlılıkları ile imana olan teslimiyetlerini yükseltip arttırmalarının gerekli olduğuna işaret etmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belagati’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1402)
وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ
Ayetin ikinci cümlesi atıfla gelmiştir. Cümle ٱدۡخُلُوا۟ cümlesine matuftur. İki cümle arasında inşâi isnad olma bakımından ittifak vardır.
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
خُطُوَ ٰتِ ٱلشَّیۡطَـٰنِۚ izafeti yoluyla az söz ile çok şey ifade edilmiştir. Bu sebepledir ki belâgat ilminde izafet terkibi îcâz bağlamında ele alınmış az söz ile çok şey anlatma yollarından biri olarak değerlendirilmiştir.
اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Cümle fasılla gelmiştir. Fasıl nedeni şibh-i kemâl-i ittisâldir. İsim cümlesi formunda إِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır. Car mecrurun amiline takdimi, takdim-tehir sanatıdır.
Cümle ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümlede sıfat nedeniyle ıtnâb vardır.
Anlatılmak istenen şeytanın bize olan düşmanlığı olduğu için لَكُمۡ takdim edilmiştir.
مُّبِینٌ [apaçık] hiç gizlisi saklısı olmayacak şekilde, düşmanlığı açık olan demektir. (Keşşâf)
Ayetin bu bölümü, yasaklama nedenini açıklamaktadır. Yani şeytanın adımlarına tabi olmamanın sebebi onun apaçık bir düşman olmasıdır.