Bakara Sûresi 207. Ayet

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ  ...

İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنَ
2 النَّاسِ insanlardan ن و س
3 مَنْ öylesi var ki
4 يَشْرِي satar ش ر ي
5 نَفْسَهُ kendisini ن ف س
6 ابْتِغَاءَ aramak için ب غ ي
7 مَرْضَاتِ rızasını ر ض و
8 اللَّهِ Allah’ın
9 وَاللَّهُ Allah da
10 رَءُوفٌ çok şefkatlidir ر ا ف
11 بِالْعِبَادِ kullar(ın)a ع ب د
 

Yukarıda biri yalnız dünyayı isteyen, diğeri de hem dünyanın hem de âhiretin iyiliklerini isteyen iki insan tipinden söz edilmişti. Bu âyetlerde yine iki tip insan başka açılardan tanıtılmaktadır. Bunlardan biri güzel sözlü fakat kötü niyetli, bozguncu ve yıkıcıdır; diğeri de “kendisini Allah’ın hoşnutluğuna adamış” olup –âyette zikredilmemekle birlikte– sözün gelişinden açıkça anlaşılmaktadır ki, ötekinin taşıdığı kötü niteliklerden arınmıştır.

Bazı münafıkların Hz. Peygamber’in yanında dost gibi gözüküp arkasından yıkıcı hareketlerde bulunmaları üzerine bu âyetlerin indiği yolunda rivayetler varsa da müfessirlerin çoğunun görüşü, âyetlerin anılan nitelikleri taşıyan herkesi kapsadığı yönündedir (Râzî, V, 187). Râzî’nin de belirttiği gibi Allah Teâlâ bir topluluğu, bazı kötü niteliklerini göstererek yerdiğinde, bundan o kişilerin zatını değil niteliklerini yerdiği anlamı çıkar. Şu halde kim bu kötü nitelikleri taşıyorsa yergiyi de hak ediyor demektir (V, 197-198). Böylece bu âyetler Hz. Peygamber dönemindeki belli bir veya birkaç münafık hakkında inmiş olsa bile münafıklık, riyakârlık, bozgunculuk, tahripçilik gibi kötü huy ve davranışlar konusunda bütün insanlar için bir uyarı ve caydırıcılık değeri taşımaktadır.(Diyanet Kur’ân yolu tefsiri)

 

Merdâti” yi iyi anlamak için üç seviyeden bahsedecek olursak.

1. seviye: Allah’ın hoşuna gitmeyecek şeylerden uzak durmaya çalışmak.

2. seviye: Allah’ın hoşuna gidecek rızasını kazandıracak şeyler yapmaya çalışmak.

3. seviye: Sadece ve sürekli Allah’ın rızasını kazandıracak şeyler yapmak.

İşte “merdâti” bu üçüncü seviyenin adıdır.

İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah’ın rızasını isteyerek nefsini satar (yani nefsini feda eder).

 

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ


وَ atıf harfidir. مِنَ ٱلنَّاسِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ ,muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası یَشۡرِی ’dir. 

Îrabtan mahalli yoktur.

یَشۡرِی muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. نَفۡسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ٱبۡتِغَاۤءَ kelimesi sebebiyet bildiren mef’ûlun lieclihtir. مَرۡضَاتِ muzâfun ileyhtir. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır. ٱللَّهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ


İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. رَءُوفُۢ haber olup lafzen merfûdur.  بِٱلۡعِبَادِ car mecruru رَءُوفُۢ kelimesine müteallıktır.

 

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ


Ayet, 200. Ayette geçen ...فمن الناس  cümlesine matuftur. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. مِنَ ٱلنَّاسِ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl مَن , cümlenin muahhar mübtedasıdır. 

Mevsûlün sılası olan ... یَشۡرِی fiili müsbet muzari fiildir ve cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

Ayet, matuf olduğu cümleye benzer şekilde başlamıştır. Bu şekilde bir başka ayeti hatırlatan ifadelerde reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. Bu sanat, iki ibare arasında geçenleri düşündürür. Bunlar sanki ara cümle gibi gelmiş, sonra tekrar ana konuya dönülmüştür. 

Bahse konu olan kişinin adı, tazim amacıyla zikredilmeyip ism-i mevsûlle gelebilir.

Burada geçen یَشۡرِی kelimesi, “satın almak” demektir, ama باع [satmak] manasında kullanılmıştır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/18, S. 217)

ٱبۡتِغَاۤءَ مَرۡضَاتِ ٱللَّهِۚ izafeti, az sözle çok anlam ifade etmek amacına matuftur. Ayrıca bu izafette lafza-i celâle muzâf olan ٱبۡتِغَاۤءَ - مَرۡضَاتِ kelimeleri şan ve şeref kazanmıştır.

مَن یَشۡرِی نَفۡسَهُ ifadesinde tasrihi tebeî istiare vardır. Müstear یَشۡرِی kelimesidir. Karine mef’ûl olan نَفۡسَ kelimesidir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi’l Kur’ani’l Kerim, 1398)

Bu istiare farklı da kurulabilir. Ayette نَفۡسَهُ kelimesi ‘‘ticaret malı’’na benzetilir. Müşebbehu bih olan ‘‘ticâret malı’’ kelimesi hazfedilmiş, lâzımı olan یَشۡرِی  fiili ayette yer almıştır. Böylece ayette müşebbehün bih değil de lazımı ve müşebbeh zikredildiği için istiare-i mekniyye olur.

“Kendini feda eden” ifadesi, nefsini Allah’a adayan anlamındadır. Bununla sadece Allah’ın rızasını talep eden kişi kastedilmektedir. Kişinin kendini Allah için satması, O’na itaat etmek ve yolunda cihad etmek için canını feda etmesi anlamında bir istiaredir. Allah Teâlâ’nın vereceği mükâfatı umarak onun için canını vermek anlamına gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

Âşûr, يشري kelimesinin البذل (harcamak, sarfetmek, karşılıksız vermek) manasında mecaz olduğunu söylemiştir.


وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ


وَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil bu isim cümlesi, faide-i haberi ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması ve ayette tekrarlanması kalplerde telezzüz, teberrük ve ünsiyet duyguları uyandırmak içindir. 

Allah lafzının zamir gelebilecekken açık isim olarak gelmesi, haberin büyüklüğünden dolayıdır ve öncesindeki cümlelerden bağımsız olup  tezyil oluşması içindir. (Âdil Ahmet Sâbir er -Ruveyni, Min Ğarîbî Belâgati’l  Kur’ani’l Kerim, Soru: 1399)

العباد lafzının zamir olarak gelmemesinin sebebi, Allah’ın refetinin tüm kulları kapsayarak umum ifade etmesi içindir. Başındaki ال da istiğrak içindir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveyni, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1400)

Âşûr, بالعباد kelimesindeki ال için istiğrak, ahd veya muzafun ileyhden ivaz olduğunu söylemiştir. Ona göre buradaki رعوف kelimesi de rahmet gibi lazımından kinayedir.


Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. (Âşûr)