Bakara Sûresi 206. Ayet

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُ اتَّقِ اللّٰهَ اَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْاِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُۜ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ  ...

Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 قِيلَ dendiği ق و ل
3 لَهُ ona
4 اتَّقِ kork و ق ي
5 اللَّهَ Allah’tan
6 أَخَذَتْهُ kendisini sürükler ا خ ذ
7 الْعِزَّةُ gururu ع ز ز
8 بِالْإِثْمِ günaha ا ث م
9 فَحَسْبُهُ artık ona yeter ح س ب
10 جَهَنَّمُ cehennem
11 وَلَبِئْسَ ve ne kötü ب ا س
12 الْمِهَادُ bir yataktır o م ه د
 

Ona “Allah’tan kork, takvalı ol” dendiği vakit, onu izzet (kibir, büyüklük), günahla yakalar, ele geçirir.

Ona cehennem yeter. O ne kötü bir yerdir, beşiktir. Burada kinaye var: Beşik insanın en rahat olduğu, güvende olduğu yerdir.

Aziz: çok ihtiyaç duyulur, zor ulaşılır, alternatifi yoktur. (İmam Gazali)

İzzet kelimesinin bu şekilde iyi anlamı da, kibirli anlamı da vardır.

 

Yukarıda biri yalnız dünyayı isteyen, diğeri de hem dünyanın hem de âhiretin iyiliklerini isteyen iki insan tipinden söz edilmişti. Bu âyetlerde yine iki tip insan başka açılardan tanıtılmaktadır. Bunlardan biri güzel sözlü fakat kötü niyetli, bozguncu ve yıkıcıdır; diğeri de “kendisini Allah’ın hoşnutluğuna adamış” olup –âyette zikredilmemekle birlikte– sözün gelişinden açıkça anlaşılmaktadır ki, ötekinin taşıdığı kötü niteliklerden arınmıştır.

Bazı münafıkların Hz. Peygamber’in yanında dost gibi gözüküp arkasından yıkıcı hareketlerde bulunmaları üzerine bu âyetlerin indiği yolunda rivayetler varsa da müfessirlerin çoğunun görüşü, âyetlerin anılan nitelikleri taşıyan herkesi kapsadığı yönündedir (Râzî, V, 187). Râzî’nin de belirttiği gibi Allah Teâlâ bir topluluğu, bazı kötü niteliklerini göstererek yerdiğinde, bundan o kişilerin zatını değil niteliklerini yerdiği anlamı çıkar. Şu halde kim bu kötü nitelikleri taşıyorsa yergiyi de hak ediyor demektir (V, 197-198). Böylece bu âyetler Hz. Peygamber dönemindeki belli bir veya birkaç münafık hakkında inmiş olsa bile münafıklık, riyakârlık, bozgunculuk, tahripçilik gibi kötü huy ve davranışlar konusunda bütün insanlar için bir uyarı ve caydırıcılık değeri taşımaktadır.(Diyanet Kur’ân yolu tefsiri)

 

Riyazus Salihin, 691 Nolu Hadis

Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Dört huy kimde bulunursa, o adam tam münafık olur. Bir kimsede bu huylardan biri bulunursa, o huydan vazgeçinceye kadar onda münafığın özelliklerinden biri var demektir. O dört huya sahip olan kimse:Kendisine bir şey emanet edilince hiyânet eder.

Konuşunca yalan söyler.

Bir antlaşma yapınca sözünde durmaz.

Düşmanlık yapınca da aşırı gider.”

Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20

Riyazus Salihin, 997 Nolu Hadis ;Ebû Mûsa el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’ân okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’ân okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’ân okuyan münâfık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’ân okumayan münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.”

Buhârî, Et’ime 30 Fezâilü’l-Kur’ân 17, Tevhîd 36; Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Edeb 16; Tirmizî, Edeb 79; İbni Mâce, Mukaddime 16 

 

Aziz: çok ihtiyaç duyulur, zor ulaşılır, alternatifi yoktur demektir. (İmam Gazali)

 

 

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُ اتَّقِ اللّٰهَ اَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْاِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُۜ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ


وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  

إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kesin olan durumlar için gelir. قِیلَ fiili meçhul bina edilmiştir. Naib-i faili mahzuftur. Takdiri: القول şeklindedir. Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَهُ car mecruru ق۪يلَ fiiline müteallıktır. 

Fiilin mekulü’l-kavli olan cümle ٱتَّقِ ٱللَّهَ ’dir. قِیلَ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur. ٱتَّقِ illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.  ٱللَّهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Şartın cevabı أَخَذَتۡهُ ٱلۡعِزَّةُ ’dur. أَخَذَتۡ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ ise müenneslik alametidir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ٱلۡعِزَّةُ kelimesi fail olup lafzen merfûdur. بِٱلۡإِثۡمِ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Takdiri: متلبسة (kuşanmış olarak) şeklindedir. بِ harf-i ceri musahabe içindir. 

فَ istînâfiyyedir. حَسۡبُهُۥ mukaddem haberdir. جَهَنَّمُ muahhar mübtedadır. وَ kasem harfidir. لَ mukadder kasemin başına gelen vakıadır. Takdiri والله şeklindedir. بِئْسَ , zem anlamı taşıyan camid fildir. ٱلۡمِهَادُ faildir. بِئْسَ fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri: جهنم şeklindedir.
 

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُ اتَّقِ اللّٰهَ اَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْاِثْمِ


وَ atıf harfi, إِذَا şart ve istikbal manalı zaman zarfıdır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Haber manalıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart fiili meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. قِیلَ  fiilinin mef’ûlü olan mekulü’l-kavl cümlesi ٱتَّقِ ٱللَّهَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şartın cevabı olan ...أَخَذَتۡهُ ٱلۡعِزَّةُ  cümlesi, müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Sâmerrâî, Ala Tarîqi’t Tefsîri’l Beyânî, C. 2, s. 88.)

Mahzuf hale müteallık car mecrur بِٱلۡإِثۡمِۚ ‘deki بِ harfi, sebebiyyedir. Âşûr ise mülabese için olduğunu söyller.

Ona, ٱتَّقِ ٱللَّهَ [Allah’tan kork, takvalı ol] dendiği vakit, onu izzet (kibir, büyüklük), günahla yakalar, ele geçirir.İmam Gazzâlî ‘aziz’ kelimesini üç şekilde açıklar: Çok ihtiyaç duyulur, zor ulaşılır, alternatifi yoktur.Âşûr, العزة’teki ال için “ahd” olduğunu, اخذته العزة ifadesi için de “kinayedir” demiştir.أَخَذَتۡهُ ٱلۡعِزَّةُ بِٱلۡإِثۡمِۚ Burada ٱلۡعِزَّةُ lafzından sonra ٱلۡإِثۡمِۚ lafzı zikredil­miştir. Edebiyatçılar bu sanata tetmîm (tamamlama) sanatı derler. Çünkü izzet lafzı genellikle övülen bir vasfı akla getirir. Böyle olmadığını bu izzetin yerilen bir izzet olduğunu göstermek için ondan sonra  ٱلۡإِثۡمِۚ  lafzı getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir).اخذته العزة بالاثم cümlesinde, istiare-i tebeiyye vardır. الاخذ (almak), الحمل (yükünü almak, yüklenmek) manasında istiare yapılmıştır. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi’l Kur’ani’l Kerim, Soru: 1395)

 فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُۜ 


فَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil bu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ameline karşılık olarak cehenneme girmek ve ebediyen orada kalmak ona yeter. Bu çok şiddetli bir tehdittir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

 

وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ


Ayetin bu son cümlesi kasem üslubunda gayrı talebî inşâi isnaddır. Kasemin cevabı olan بِئۡسَ zem fiilidir. Zemin mahsusu olan جَهَنَّمُ kelimesi hazfedilmiştir. ٱلۡمِهَادُ zem fiilinin failidir. 

Kasem fiilinin ve zemin mahsusunun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

وَلَبِئۡسَ ٱلۡمِهَادُ  ifadesi bir nevi hakaret ve alaydır. Yani, nasıl bir anne oğluna yumuşak yatak ve örtü ile hizmet edip ikramda bulunursa, cehen­nem de öylece onlar için hazırlanmış bir döşektir!..(Safvetü't Tefâsir)

Burada kinaye olduğu da söylenmiştir. Beşik insanın en rahat olduğu, güvende olduğu yerdir.

Yani ahirette kendisi için hazırladığı kalma yeri ne kadar kötüdür. Bu tehdit ile Allah Teâlâ onun fiilinin kötü olduğunu bildirmiş ve kullarının bu işe şaşırmalarını sağlamıştır. Burada geçen مِهَادُ kelimesi aslında iyi şeyler için kullanılır. وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ [Salih işler yapanlar kendileri için cennette yer hazırlarlar.] (Rûm 30/44) ayetinde durum böyledir. Ancak burada bu kelime mümin için zikredilen müjdenin karşılığında kâfire karşı tehdit olarak zikredilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

Âşûr, tehekkümi istiare olduğunu söyler.