مَنْ كَانَ عَدُواًّ لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَنْ | kim |
|
2 | كَانَ | ise |
|
3 | عَدُوًّا | düşman |
|
4 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
5 | وَمَلَائِكَتِهِ | ve meleklerine |
|
6 | وَرُسُلِهِ | ve resullerine |
|
7 | وَجِبْرِيلَ | ve Cebrail’e |
|
8 | وَمِيكَالَ | ve Mikail’e |
|
9 | فَإِنَّ | şüphesiz |
|
10 | اللَّهَ | Allah da |
|
11 | عَدُوٌّ | düşmanıdır |
|
12 | لِلْكَافِرِينَ | inkar edenlerin |
|
Kim Allah’a ve meleklerine ve elçilerine ve Cebrail’e ve Mikail’e düşman idiyse Allah da kafirlere düşmandır. Önceki ayetle arasında mukabele vardır. Bunlara düşman olmak küfür belirtisidir.
Mikail a.s. Kur'ân'da sadece burada geçmiştir. Rüzgar vb tabiat olaylarından sorumlu melektir.
مَنْ كَانَ عَدُواًّ لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ
مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ عَدُواًّ لِلّٰهِ cümlesi mübteda مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart fiilidir.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هُو ’dir. عَدُوًّا kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur. لِلّٰهِ car mecruru عَدُوًّا ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.
مَلٰٓئِكَتِه۪ kelimesi atıf harfi وَ ile لِلّٰهِ ‘ye matuftur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. رُسُلِه۪ atıf harfi وَ ile makabline matuftur. جِبْر۪يلَ ve م۪يكَالَ kelimeleri atıf harfi وَ ile makabline matuftur.
جِبْر۪يلَ - م۪يكَالَ kelimeleri gayri musariftir. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâl اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. عَدُوٌّ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup damme ile merfûdur.
لِلْكَافِر۪ينَ car mecruru عَدُوٌّ ‘un mahzuf sıfatına müteallik olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
كَافِر۪ينَ kelimesi, sülâsi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi haberine كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevap cümlesi ise اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır.
مَلٰٓئِكَتِه۪ ve رُسُلِه۪ izafetlerinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olmaları رُسُلِ ve مَلٰٓئِكَتِ kelimelerine şeref kazandırmıştır.
لِلّٰهِ ‘nin müteallakı olan mahzuf sıfat dolayısıyla îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Lafızlar birbirine atfedilirken daha önemli olan takdim edilir. Bu cümlede ise Allah, önemine binaen meleklere, peygamberlere, Cebrail ve Mikail’e takdim edilmiştir.
Düşman olunmaması gerekenlerin sayılması taksim sanatıdır. Buradaki وَ (ve bağlacı) اَوْ (ya da) anlamındadır, çünkü bir kimsenin Allah’ın düşmanlığını hak etmesi için meleklerin hepsine düşman olması gerekmez. Herhangi birine düşman olması kâfidir.
مَلٰٓئِكَتِه۪ kelimesinden sonra جِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ kelimelerinin zikri, hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır. Şereflendirme ve yüceltme ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü't Tefâsir)
لِلّٰهِ - مَلٰٓئِكَتِه۪ - رُسُلِه۪ - جِبْر۪يلَ - م۪يكَالَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle gelmesi ve tekrarlanması telezzüz, teberrük haşyet uyandırmak içindir.
عَدُوّ ve لِلّٰهِ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ales’sadr sanatı vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Şart ve cevap cümleleri arasında müzavece sanatı, عَدُوٌّ kelimesinde de müşâkele sanatı vardır.
فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ [Allah kâfirlerin düşmanıdır.] cümlesi şartın cevabıdır. Onların yaptıklarının ne kadar çirkin olduğunu göstermek için isim cümlesi tercih edilmiştir. Zira isim cümlesi devamlılık ifade eder. عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ terkibinde, عَدُوٌّ لَهُمْ şeklinde zamir kullanma yerine, zahir isim getirilmiştir. Bu da, küfür sıfatını onlara tescil etmek ve onların meleklere düşmanlıklarından dolayı kâfir olduklarını vurgulamak içindir. (Sâbûnî, Safvetü't Tefâsir ve Keşşâf)