فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. قُولَا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. لَهُ car mecruru قُولَا fiiline müteallıktır.
قَوْلاً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَيِّناً kelimesi قَوْلاً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَيِّناً kelimesi فيعل vezninde sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
هُ muttasıl zamir لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. يَتَذَكَّرُ fiili لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَخْشٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
يَتَذَكَّرُ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir. Aslı يَتَذَكَّرُ şeklindedir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً
Ayet önceki ayetteki اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ cümlesine فَ ile atfedilmiştir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları:
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)
قَوْلاً kelimesi, فَقُولَا fiilinden mef’ûlu mutlaktır.
لَيِّناً kelimesi, قَوْلاً için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
اللِّينُ kelimesi aslında bedenin sıfatlarından birini, vücudun rutubetini ve yumuşaklığını ifade eder. Zıttı الخُشُونَةُ /sertlik, kabalıktır. Yumuşak davranmak ve bağışlama manasında müsteardır. (Âşûr)
["Yine de ona yumuşak söz söyleyin."] Zira yumuşak söz, inatçıların inadının çemberini kırar ve azgınların huyunu yumuşatır. İbn-i Abbâs (ra) diyor ki: "Sözlerinizi şiddetle söylemeyin!" (Ebüssuûd)
لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى
Ta’liliyye veya beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfi لَعَلَّ ’nin dahil olduğu ayet, gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde لَعَلَّ , ‘için’ manasına geldiğinden; cümle, vaz edildiği anlamın dışında mana kazanması dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir. Yani ‘ümitvar olma’ manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); ‘’ لَعَلَّ kelimesi, ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
اِنّ۪ٓ ’nin kardeşlerinden olan لَعَلَّ ’nin dahil olduğu cümlenin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
Hükümde ortaklık nedeniyle اَوْ atıf harfiyle لَعَلَّهُ ‘nin haberine atfedilen ayetin son cümlesi olan يَخْشٰى , muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَقُولَا - قَوْلاً kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَيِّناً - طَغٰىۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî, يَتَذَكَّرُ - يَخْشٰى kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cenab-ı Hakk'ın, [‘’Olur ki nasihat dinler, yahut Allah'tan korkar’’] buyruğu ile, Allah Teâlâ’nın bu hususta hâşa tereddütte olduğu manası kastedilmiş olamaz. Çünkü bu, Allah hakkında düşünülemez. Aksine bu ifade ile kastedilen ‘’Firavun’un nasihat dinleyeceğini yahut Allah'tan korkacağını umarak, yumuşak konuşun’’ manasıdır. (Fahreddin er-Râzî)