وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْراً لِلْمُتَّق۪ينَۙ
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْراً لِلْمُتَّق۪ينَۙ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. اٰتَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مُوسٰى mef’ûlün bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
هٰرُونَ kelimesi atıf harfi وَ ’la مُوسٰى ’ya matuftur. Gayri munsarif olduğu için tenvin almamıştır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْفُرْقَانَ ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
ضِيَٓاءً kelimesi atıf harfi وَ ’la الْفُرْقَانَ ’ye matuftur. ذِكْراً kelimesi atıf harfi وَ ’la ضِيَٓاءً ’e matuftur.
لِلْمُتَّق۪ينَ car mecruru ذِكْراً ’e mütealliktir. الْمُتَّقِينَ ’nin cer alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُتَّقِينَ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتَيْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi اتى ’dır.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَٓاءً وَذِكْراً لِلْمُتَّق۪ينَۙ
Cenab-ı Hak, Hz. Peygamberi (sav) kavmi tarafından kendisine yapılan şeyler hakkında teselli etmek, risalet görevini eda etme hususunda kalbini güçlendirmek, bu görevin önüne geçecek her türlü şeye karşı sabretmesini sağlamak için peygamberlerin kıssalarından örnekler vermektedir. (Fahreddin er-Râzî)
وَ istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir.
Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. قَدْ ve لَ tekid edilmiş cevap cümlesi …وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسٰى وَهٰرُونَ الْفُرْقَانَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
اٰتَيْنَا azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
ذِكْراً ve ضِيَٓاءً , mef’ûl olan الْفُرْقَانَ ’ye tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir. Kelimelerdeki tenvin tazim ifade eder.
مُوسٰى - هٰرُونَ ve الْفُرْقَانَ - ذِكْراً gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Musa ve Harun (as)’a verilenlerin sayılması taksim sanatıdır.
Yemin olsun ki gerçekten biz Musa ile Harun'a Furkan'ı, muttakiler için de bir ziya ve bir öğüt verdik. Yani kapsamlı bir kitap verdik. Çünkü o hak ile batılı birbirinden ayırır. Ziya şaşkınlık ve cehalet karanlıklarına ışık veren şeydir. Zikir de müttakilerin öğüt alacağı yahut muhtaç oldukları şer'î maddelerdir. الْفُرْقَانَ ’ın yardım, denizin yarılması olduğu da söylenmiştir. وَ ’sız olarak Furkan'ın hali olarak da okunmuştur. (Beyzâvî)