اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
اَلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl önceki ayetteki لِلْمُتَّق۪ينَ ’nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
يَخْشَوْنَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
رَبَّهُمْ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالْغَيْبِ car mecruru يَخْشَوْنَ fiiline mütealliktir.
وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur.
وَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. مِنَ السَّاعَةِ car mecruru مُشْفِقُونَ ’ye mütealliktir.
مُشْفِقُونَ haber olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُشْفِقُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
Ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Önceki ayetteki لِلْمُتَّق۪ينَ için sıfat konumundaki اَلَّذ۪ينَ , bahsi geçenleri tazim ve sonraki habere dikkat çekmek için gelmiştir. Sılası olan يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَلَّذ۪ينَ , müttakilerin sıfatıdır yahut onların methidir, nasb veya ref mahallindedir. (Beyzâvî)
Veciz anlatım kastıyla gelen رَبَّهُمْ izafetinde, müttakilere raci olan zamirin Rabb ismiyle olan izafeti, müttakileri tazim ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
بِالْغَيْبِ , failin mahzuf haline mütealliktir.
بِالْغَيْبِ fail’ den veya mef'ûl'dan haldir, (onlar kıyametten de titrerler) korkarlar. Zamirin başa alınması ve hüküm terkibi (isim cümlesi) mübalağa ve müttaki olmayanlara ima içindir. (Beyzâvî)
Ayetin son cümlesi olan وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ sılaya matuftur. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. (Sevinç Resul Arapçada Cümle Yapısı 2010 Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetteki السَّاعَةِ kelimesi, ahiret günü ve kıyametten kinayedir.
Car mecrur مِنَ السَّاعَةِ , amili olan مُشْفِقُونَ ’ye ihtimam için takdim edilmiştir.
Müsned olan مُشْفِقُونَ , ism-i fail kalıbında gelerek bu vasfın onlarda devamlı olduğuna işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder.
Ayet-i kerimede یشفقون şeklinde fiil değil de مُشْفِقُونَ şeklinde isim gelerek; bu sıfatın onlarda sabit ve devamlı olduğuna işaret edilmiştir. Ancak bu övgünün yanında hadlerini aşarlarsa Allah'ın onlara azap edeceği de bildirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 69)
يَخْشَوْنَ - مُشْفِقُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Onlar ki Rablerinden gıyaben korkarlar. Yani onlar yüce Allah'ı görmemektedirler. Onlar düşünmekle, delilleri görmekle, her şeye gücü yeten, amellerin karşılığını veren bir Rablerinin olduğunu bilmişlerdir. O bakımdan onlar gizli hallerde de insanlar tarafından görülmedikleri, yalnızlık hallerinde de yalnız O'ndan korkarlar. (Kurtubî)
Onlar kıyametten de titrerler. Onlar, kıyamet gününün azabından ve orada cereyan edecek olan hesap, sual vb. diğer şeylerden dolayı tir tir titrerler, böylece de bundan dolayı Allah'a isyan etmekten geri dururlar demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Yani o takva sahipleri ki görmedikleri halde Rablerinin azabından korkarlar.
Bu, kâfirlere bir tarizdir. Çünkü onlar, uyarıldıkları şeyi bilfiil görmedikçe uyarılmaktan etkilenmiyorlar. (Ebüssuûd)
Mutlak korkunun zikrinden sonra kıyamet korkusunun zikredilmesi, korkulanların en büyüğü kıyamet olduğunu bildirmek içindir. Bir de takva sahiplerinin, kıyametin acele gelmesini isteyenlerin vasıflarının zıddını taşıdıklarını sarih olarak belirtmek içindir. (Ebüssuûd)
Ayette kıyamet, السَّاعَةِ [saat] kelimesiyle gelmiştir. Saat, kıyametin vaktinin ismidir. Hesabının süratinden dolayı bu isim verilmiştir. (Ruhu’l Beyan)
اٰتَيْنَا - رَبَّهُمْ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)