فَجَعَلَهُمْ جُذَاذاً اِلَّا كَب۪يراً لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. İbrâhim’in kavminin dinî bir bayramı vardı; her sene kırda toplanarak bu bayramı kutlarlardı. Bir defasında yine bayram şenliğine giderken İbrâhim’i de götürmek istediler. İbrâhim hasta olduğunu ileri sürerek bayrama katılmadı ve halk kıra çıktıktan sonra puthaneye giderek büyük put hariç hepsini kırdı. 58. âyette bu açıkça ifade edilmektedir. Rivayete göre baltayı büyük putun boynuna astı ki (Kurtubî, XI, 296-297) kavmi ona başvurup putları kimin kırdığını sorsun da böylece putun acizliği ortaya çıksın. Halk bayram yerinden döndüklerinde tanrılarının başına gelenleri görünce bu işi kimin yaptığını araştırdılar. Daha önce Hz. İbrâhim’in putların aleyhindeki konuşmalarını işitmiş olanlar durumdan halkı haberdar ettiler. Halk, İbrâhim’in sorgulanmasını ve ona verilecek cezanın başkalarına da ibret olmasını istedi
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 687
فَجَعَلَهُمْ جُذَاذاً اِلَّا كَب۪يراً لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. جَعَلَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
جُذَاذاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اِلَّا istisna harfidir.
İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın 3 unsuru vardır:
1. istisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.
2. Müstesna: istisna edatından sonra gelen kelimedir. istisna edilen, hariç tutulan kelimedir.
3. Müstesna minh: istisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.
istisnanın kısımları 3’e ayrılır: 1. Muttasıl istisna 2. Munkatı’ istisna 3. Müferrağ istisna (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَب۪يراً müstesna olup fetha ile mansubdur.
Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمْ car mecruru كَب۪يراً ’ı mahzuf sıfatına mütealliktir.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
هُمْ muttasıl zamir لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اِلَيْهِ car mecruru يَرْجِعُونَ fiiline mütealliktir. يَرْجِعُونَ fiili, لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَرْجِعُونَ fiili ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.فَجَعَلَهُمْ جُذَاذاً اِلَّا كَب۪يراً لَهُمْ
فَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâ'dır. Ayetler arasında meskutun anh mevcuttur.
جُذَاذاً kelimesi فُعال vezninde, ‘parçalamak’ anlamındadır. Mef'ûl manasınadır. Masdar kalıbında gelerek mübalağa ifade eden جُذَاذاً ’deki tenvin kesret içindir. Masdariyye alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
اِلَّٓا , istisna edatıdır. هُمْ zamirinden istisna olan كَب۪يراً müstesnadır.
Azer, bir bayramlarında Hz. İbrahim'i de yanına aldı ve bayram kutlamalarına puthanelerinden başlayarak, önce oraya girdiler ve putlara secde edip yanlarında getirdikleri yemekleri, önlerine koydular ve: “Biz dönünceye kadar ilâhların bereketi yemeklere geçsin!” diye dua ettiler. Sonra çıkıp gittiler. Hz. İbrahim ise orada kaldı. Onlar gittikten sonra Hz. İbrahim, putlara bir göz gezdirdi. Bunlar yetmiş put idi ve sıralar halinde bulunuyorlardı. Bu putların en büyüğü de yüzü kapıya dönüktü. Bu büyük put altından idi ve gözlerinde, geceleri parlayan iki kıymetli taş bulunuyordu. Hz. İbrahim, eline aldığı balta ile hepsini kırdı, yalnız o büyük putu bıraktı ve baltayı da onun boynuna astı. Bunu, kendisine müracaat etmeleri ve karşılıklı hüccet beyanında onları gelecek delillerle mağlup edip kendilerini susturmak için yaptı. (Ebüssuûd)
لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ
Bu cümle beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Car mecrur اِلَيْهِ önemine binaen amili olan يَرْجِعُونَ ’ye takdim edilmiştir.
لَعَلَّ ’nin haberi olan يَرْجِعُونَ muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder. Bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerİm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrûb: ‘’ لَعَلَّ kelimesi ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
لَعَلَّ gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecaz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbni Âşûr)
“Belki ona dönerler” diye buyurulmuştur. Çünkü kendisine döneceklerini aklı kesmişti, zira ilâhlarına düşmanlıkta tekti ve bu konuda meşhurdu. Onu büyükleri yaptı diyerek onlara delil getirdi. Ya da büyüğe dönerler de kıranı sorarlar diye, çünkü düğümü çözmek için mabuda dönmek onun şanındandır. Ya da ilâhlarının acizliğini anladıkları zaman Allah'a ve birliğine dönerler diye, anlamındadır. (Fahreddin er-Râzî)
اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ sözü lafzen sarih olarak Allah'a dönüşe delalet eder. Bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar. Bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâmîm sûreleri Belaği tefsiri, Zuhruf/85, c. 4, S. 370) Buna idmâc sanatı denir. Ya da lazım melzum alakasıyla mecazı mürsel denir.