قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ
Peygamber Efendimiz (asm) Hz. İbrahim için ifade buyurduğu ve işaret ettiği üç yalan da bu babtan izah ediliyor. Bize de bir kapı aralanmış oluyor.
Bunlar ise:
1-Hz. İbrahim Mısır’a çok güzel olan hanımı Sara ile girdiğinde, Kralın zorla elinden alacağını düşünmüş. Böyle bir durumda Sara’ya kardeşi olduğunu söylemesini bildirmiş. Tabi hanımı ile din kardeşini niyet etmiş ve kinaye olarak kullanmış.
Hakikaten Kral Sara’dan haberdar olunca kötü niyetle ve zorla yanına getirtmiş. Hz. İbrahim de namaza durarak zalimi Allah’a havale etmiş. Kral Sara’ya el uzatınca elleri dona kalmış. Sara’dan affını dilemiş. Elleri çözülmüş. Bu hal üç defa tekrarlanınca Kral kötü niyetinden vazgeçmiş. Hacer’ i de onlara vermiş.
Zulme maruz kalındığı zaman namaza durup Allah’a sığınmak Hz. İbrahim’in bir sünnetidir
2-Hz. İbrahim putları kırmış, baltayı da büyük putun boynuna takmış. Putları kırdığı için muaheze edilmiş. O da; büyük puta sorun konuşursa o kırdığını söyleyecektir. Büyük putun kırdığı doğru değildir. Ancak onun kırdığını, konuşmasına bağladığı için yalan olmayıp rakiplerini susturma taktiği olarak ifade ediliyor.
3-Müşrikler bayram merasimi için Hz. İbrahim’i davet etmişlerdi. Resmi törende putlara saygı merasimi de olacaktı. Hz. İbrahim hasta olduğunu söylemiş. Söylerken ileride hasta olabileceğini niyet etmişti.
( Buhâri, Enbiya 8; Müslim, Fezâil 154)
Netaqa نطق : Literatürde nutq نُطْقٌ kavramı, insanın dille söyleyip kulakla duyduğu seslerdir. Bu kavram neredeyse her zaman insan için kullanılır. Bazen bir şeyi gösteren herhangi bir işaret de ناطِق diye adlandırılır. Bu çerçevede bir bilgeye 'Konuşan susan nedir?' diye sorulduğunda 'Haber veren deliller ve öğüt veren ibretlerdir' demiştir. Neml 27/16 ayetinde kuşların sesleri, kendilerini anlayan Süleyman a.s. göz önünde bulundurularak مَنْطِق olarak adlandırılmıştır. Zira bir kimse bir şeyden bir mana anlıyorsa bu ona göre konuşandır, kendisi gerçekte konuşmayan bir varlıkta olsa bu böyledir. Yine Câsiye, 45/29 ayetinde Yüce Allah 'kitab'ında konuşan bir varlık olduğunu ifade etmiştir. Yalnız onun konuşması gözlerle algılanır. Son olarak Fussilet, 41/21 ayeti kerimesinde ahirette derilerin konuşturulması ile ilgili yine aynı sözcüğün geçmesi hakkında iki görüş mevcuttur: Birincisine göre bu duyulan sesle olacaktır, diğer görüş ise ibret ve öğüt alma şeklinde olacağını söylemiştir. En doğrusunu Allah bilir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri mantık, mıntıka, nutuk, natıka ve istintaktır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Mekulü’l-kavli mahzuftur. Takdiri, ما أنت فعلت ذلك، أو أي جواب آخر (Bunu sen yapmadın şeklindedir veya başka bir cevaptır) şeklindedir.
بَلْ idrâb harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. كَب۪يرُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هٰذَا işaret ismi كَب۪يرُهُمْ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن كانوا ينطقون فاسألوهم (Konuşuyorlarsa onlara sorun) şeklindedir.
فَسْـَٔلُوهُمْ fiili ن ’un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانُوا şart fiili olup damme üzere mebni mazi nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
Zamir olan çoğul و ’ı كَانَ ’nin ismi olup mahallen merfûdur.
يَنْطِقُونَ fiili, كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. يَنْطِقُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا
Beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli mahzuftur. Takdiri; ما أنت فعلت ذلك، أو أي جواب آخر (Bunu sen yapmadın şeklindedir veya başka bir cevaptır.) şeklindedir.
بَلْ , idrâb harfidir. İstînâfiyye olan فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
هٰذَا işaret ism-i كَب۪يرُهُمْ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Hz. İbrahim’in, büyük putu هٰذَا ile işaret etmesi, tahkir kastıyladır.
كَب۪يرُهُمْ هٰذَا mübteda ve haberdir, bunun içindir ki فَعَلَهُۗ üzerinde durulmuştur (vakf edilmiştir). (Beyzâvî)
Bu ayet-i kerîmede müsned zikredilmese de maksad anlaşılırdı. Ama İbrahim (as) بَلْ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا şeklinde kısa bir cevapla yetinmemiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Muhatabın kalın kafalı olduğuna işaret olarak ıtnâb yapılmıştır.
Zemahşerî, bu ayetin tefsirinde, kullanılan بَلْ edatını, nahvî yorumlara girmeden ve İbrahim’in mücadelesi tanıklığında meâni esasına dayanarak örnekleme yoluyla şöyle açıklar: Yazısı çirkin bir arkadaşının güzel yazına taaccüple bakıp “Bu yazıyı sen mi yazdın?” dediğinde vereceği alaycı cevap; “Belki de sen yazmışsındır.” şeklinde gelebilir. Bu örnek ve getirilen yoruma göre İbrahim’in putları kırmadığına dair bir vurgu ayette mevcut değildir. Aksine kırdığına dair bir takrîr yani “evet, ben kırdım” anlamı vardır. Ancak bu takrir; ta’rîz ve putperestler ile istihzâ eden bir üslûp içerisinde ifade edilmiştir. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları)
Ayetteki “kırma eylemi”, ilâh olarak kabul edilen putların büyüğüne isnat edilmiştir. Güya büyük put kendisiyle birlikte ibadet edilen diğer küçük putlara kızıp onları kırmıştır. Bu ayette, putların ilâh olarak kendilerine ibadet edilmesinin doğru olmayacağına dair putperestlere ima vardır. Bu yüzden onlar, büyük putun bu fiili yapamayacağını sözün gelişinden dolaylı olarak anlamışlardır. Bir ifadeyi zarif bir tarzda, maharetle medlûlünden (manasından) başka bir yöne çevirmeye tariz denir. Bir başka deyişle tariz, bir ifadede bir cihetin gösterilip, diğer cihetin kastedilmesidir. (Mehmet Murat Karakaya, Kur’an-I Kerim’de Edebî Sanatların Kullanımı: Teșbih, İstiâre, Kinâye Ve Mecaz)
Bu ifadede bir takdim-tehir vardır. Buna göre sanki Hz. İbrahim (as): “Hayır, o putlardan şu büyük olan yaptı. Eğer onlar, konuşabilirlerse onlara sorun!” demiştir. Böylece bu fiilin, putların büyüklerine nispet edilmesi onların konuşabilir olması şartına bağlanmıştır. Binaenaleyh onların konuşmaları imkânsız olunca bunun olması da imkânsızdır. (Fahreddin er-Râzî)
Rivayete göre Efendimizin, “İbrahim'in üç yalanı vardır.” demesi, üstü kapalı olan şeye “yalan” deme kabilindendir, çünkü şeklen ona benzemektedir. (Beyzâvî)
Hz. İbrahim, “Belki bu işi onların şu büyüğü yapmıştır.” dedi. Hz. İbrahim (as), bu sözü söyleyebilmek ve onların putlara tapmadaki cehalet ve saçmalıklarını ortaya koyabilmek için baltayı büyük putun boynuna asmıştı. (Fahreddin er-Râzî)
فَسْـَٔلُوهُمْ
Takdiri …إن كانوا ينطقون فاسألوهم (Konuşuyorlarsa onlara sorun!) olan mahzuf bir şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan rabıta فَ ’si, bu hazfin işaretidir. Bu فَ harfini, fasiha olarak yorumlayan alimler de vardır.
Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. Mahzuf şart ve mezkûr cevaptan müteşekkil terkip, şart üslûbunda talebî inşaî isnaddır.
اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ
Önceki geçen mukadder şart için tefsiriyyedir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.
Önceki cümleyi bir başka lafızla açıklayan tefsîriyye cümlesi öncesinden ne kastedildiğini açıklayan beyan cümlesidir. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)
Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Öncesinin delaletiyle cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine (teceddüt) işaret eder. (Vakafât, s. 103)
İbrahim’in (as) kastı, kendi yaptığı işi puta nispet etmek değildir. O, tarizli bir üslupla bunu kendisinin yaptığını, fiilin kendine ait olduğunu bildirmek istemektedir. Ve bu tarizli üslûbuyla maksadına ulaşmış, kesin delillerle muhataplarını alt edip susturmuştur. (Keşşâf)
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)