Enbiyâ Sûresi 62. Ayet

قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ  ...

(İbrahim gelince) “Sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ey İbrahim” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ki ق و ل
2 أَأَنْتَ sen mi?
3 فَعَلْتَ yaptın ف ع ل
4 هَٰذَا bunu
5 بِالِهَتِنَا tanrılarımıza ا ل ه
6 يَا إِبْرَاهِيمُ İbrahim
 

قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli  ءَاَنْتَ فَعَلْتَ ’dur.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir. Munfasıl zamir  اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

فَعَلْتَ  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

فَعَلْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

İsm-i işaret  هٰذَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بِاٰلِهَتِنَا  car mecruru  فَعَلْتَ  fiiline müteallıktır.  يَٓا اِبْرٰه۪يمُ cümlesi itiraziyyedir. 

يَٓا  nida harfidir.  اِبْرٰه۪يمُ  müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا  ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımayıp tahkir ve inkâr anlamda geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

Ayrıca eylemi yapan bilindiği halde istifham üslubunda gelen cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Mazi fiil sıygasında cümle olarak gelen müsned  فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا , hükmü takviye ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Ayetteki  هٰذَا  ile olaya işaret edilerek duruma verdikleri önem vurgulanmıştır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Bu ayet-i kerimede kavmi, İbrahim’in (as) bu fiili itiraf etmesini istemektedir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu ayet, takrir istifhamı için uygun bir örnektir. Çünkü inkâr edenler, ilâhlarının başına gelen şeyin, Hz. İbrahim tarafindan getirildiğini biliyorlardı. Gerçekte de bunu yapan Hz. İbrahim'di. Bu nedenle ondan bunu ikrar etmesini istiyorlardı. Takriri istenen öğe (manevi fail) istifham edatından hemen sonra gelmiştir. Ayrıca bu ayetteki istifham, fiilin kesinlikle meydana geldiğini, halbuki meydana gelmemesi gerektiğini (inkâr) ve bu fiilin failini kınamayı (tevbîh) da ifade eder. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

Ayetin sonundaki itiraziyye olan  يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ  cümlesi nida üslubunda talebi inşai isnaddır.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

Ayetteki “Dediler ki: Sen mi tanrılarımıza bu işi yaptın?” ifadesinde, bir hazif vardır ve takdiri, “Onu getirdiler ve ona eziyet edebilmek için bu işi itiraf etmesini isteyerek ‘Sen mi tanrılarımıza bu işi yaptın?’ dediler.” şeklindedir. Böylece İbrahim’den (as), suçun onlar üzerine döneceği ve kurtulmak isteyecekleri bir cevap sadır oldu. (Fahreddin er-Râzî)