وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَداً لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِد۪ينَ
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَداً لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِد۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. جَعَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
جَسَداً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ cümlesi جَسَداً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle de hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَأْكُلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
الطَّعَامَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانُوا isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.
خَالِد۪ينَ kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar. خَالِد۪ينَ sülasi mücerredi خلد olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا جَعَلْنَاهُمْ جَسَداً لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَمَا كَانُوا خَالِد۪ينَ
Ayet önceki ayetteki …مَا اَرْسَلْنَا cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır
جَعَلْنَاهُمْ fiilinin azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.
جَسَداً için sıfat olan menfi muzari fiil sıygasındaki لَا يَأْكُلُونَ الطَّعَامَ cümlesi, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfat cümlesi, anlamı açıklayıp kuvvetlendirmek için gelen tetmim ıtnâbıdır.
Cümledeki iki fiilin de azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.
يَأْكُلُونَ - الطَّعَامَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
[“Bu nasıl peygamber, yemek yiyor, çarşılarda yürüyor. Ona bir melek indirilip de (böylece) onun yanında bir inzarcı bulunmalı değil miydi?”] (Furkan Suresi, 7) demişlerdi. İşte Cenab-ı Hakk, “Biz, onları yemek yemeyen birer ceset olarak yaratmadık” buyurarak buna cevap vermiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Bundan önce peygamberlerin beşer olmak konusunda örnek oldukları beyan edildikten sonra burada da peygamberlerin beşerî ve tabiî hükümlerde diğer insanlara örnek oldukları beyan edilmektedir. Yani Biz, peygamberleri yemek, içmek ihtiyaçları olmayan birer ceset olarak yaratmadık; fakat bozulma ortamını sağlamak için onları yemeğe ve içmeye muhtaç olarak yarattık. Ve peygamberler temelli bir hayat da sürecek değillerdir. Zira bozulmanın sonu, kaçınılmaz olarak yokluğa varır. (Ebüssuûd)
جَسَداً, cins isimdir. Bundan dolayı çoğul olarak “cesetler (anlamında أجسادا)” denilmemiştir. Ceset, beden ile aynı şeydir. İşte bundan dolayı (bu kökten olmak üzere): جسدا haline geldi, denilir. Nitekim cisim kelimesinden; “Tecessüm etti” denilir. Kana da ceset denir. (Kurtubî)
مَا كَانُوا خَالِد۪ينَ cümlesi …جَعَلْنَاهُمْ cümlesine matuftur. İki cümle arasında anlam bakımından uyum olduğu gibi lafzen ve manen ittifak vardır.
Menfî كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا كَان ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Tefsir 3/79)
Burada ebedi hayattan murad, meleklerin hayatı gibi pek uzun bir süre kalmaktır yahut sonsuz hayattır. Onların inancına göre melekler ölümsüzdür. Yani “Biz, peygamberleri gıda alan ve ecellerine göre hayattan ölümle sona eren bedenler kıldık; onları melekler kılmadığımız gibi melekler gibi gıdalardan müstağni olan, bedenleri hiç bozulmayan varlıklar da kılmadık.”
Şu halde bu cümle, bundan önce zikredilen eski peygamberlerin melekler değil, beşer oldukları hususunu açıklamakta, bir de onların, “Bu peygambere ne oluyor ki yemek yiyor?” şeklindeki sözlerini reddetmektedir. (Ebüssuûd)