Hac Sûresi 13. Ayet

يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ  ...

Zararı faydasından daha yakın olana tapar. O (taptığı) ne kötü yardımcı, ne fena yoldaştır!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَدْعُو yalvarır د ع و
2 لَمَنْ olana
3 ضَرُّهُ zararı ض ر ر
4 أَقْرَبُ daha yakın ق ر ب
5 مِنْ -ndan
6 نَفْعِهِ faydası- ن ف ع
7 لَبِئْسَ ne kötü ب ا س
8 الْمَوْلَىٰ bir yardımcı و ل ي
9 وَلَبِئْسَ ve ne kötü ب ا س
10 الْعَشِيرُ bir arkadaştır ع ش ر
 
İlk âyette, Allah’a kulluğu dünya hayatındaki rahatlık şartına bağlayan insanların tipik davranışları tasvir edilmekte, imanlarına pamuk ipliğiyle bağlı olan bu tür kimselerin işleri rast gittikçe Allah’a kulluk etmekten memnun oldukları, bir imtihan sıkıntısına mâruz kaldıklarında ise hemen bu statüden sıyrılmak istedikleri; bir başka ifadeyle, Allah’ın istediği gibi kul olmaya çalışmak yerine, kulluk ettikleri Tanrı’nın kendi istedikleri gibi olmasını bekledikleri anlatılmaktadır. Aynı âyette belirtildiği üzere böyle kimseler hem dünyalarını hem âhiretlerini yitirmişlerdir ve apaçık ziyan içindedirler. Zira inançsızlığını açıkça ortaya koyan kimseler, tutarlı bir hayat çizgisi izleyebilme ve hiç değilse dünya yaşantılarını gerçek isteklerine göre sürdürebilme hususunda Allah’a şartlı kulluk edenlere göre daha yüksek şansa sahiptirler. Âyetin “Allah’a şartlı olarak kulluk eder” şeklinde tercüme edilen kısmına, “Allah’a tereddütler içinde, tam inanmadan, sınırda, kıyıdan kıyıya kulluk eder”mânaları da verilmiştir.
 
 Başına bir sıkıntı geldiğinde şirke dönen ve Allah’tan başka mâbudlar arayan kimselerden söz edilirken, 12. âyette bunların “ne zarar ne de yarar sağlayabilen”varlıklara yalvardıkları ifade edildiği halde 13. âyette “zararı yararından daha yakın” varlıklara yalvardıklarının belirtilmesi tefsircileri değişik yorumlara yöneltmiştir. Bu iki âyet arasındaki bağla ilgili dil bilgisine dayalı birçok izahın yanı sıra (bk. Taberî, XVII, 124-125; Şevkânî, III, 496-497), 13. âyette kastedilen varlıklar hakkında başlıca iki yorum yapılmıştır. Birinci yoruma göre, Allah’a kulluk etmekten cayanlar daha sonra kendilerinden korktukları ve yardımına sığındıkları liderlere yönelmektedir ve bu liderlerin onlara yarardan çok zarar verdiklerine işaret edilmektedir. İkinci yorumun sahipleri burada da putlardan söz edildiği kanaatindedirler ve iki âyet arasında çelişki bulunmadığını şöyle açıklarlar: Putların kendileri yarar sağlamadıkları gibi zarar da veremezler, ama onlara kulluk edilmesi zarara yol açar, onlara tapanlar âhiret mutluluğunu yitirirler; âyette de bu kastedilmiştir (Râzî, XXIII, 14). 11. âyetin, refah düzeyinin artacağı ümidine bağlı olarak müslüman olan bazı bedevî Araplar’ın veya bir yahudinin İslâmiyet’i kabul ettikten sonra işlerinin ters gitmesi karşısında dinden çıkması üzerine indiği yönünde rivayetler bulunmaktadır (Taberî, XVII, 124-125; Râzî, XXIII, 12-14). Bununla beraber âyetteki tasvirin, hemen her devirde ve her yerde karşılaşılan bir insan tipine dikkat çekmeyi hedeflediği kuşkusuzdur: Evrenin yaratıcısı ve mutlak hâkimi olan Allah’a iman bilincine erişememiş, bazı çevresel etkiler altında veya dünyevî beklentiler uğruna Allah’a kulluk etmeyi “deneyen” fakat O’nu kişisel arzularına uygun bir mâbud olarak göremediği için bütün benliğiyle şirke yönelen, böylece hem dünya hem âhiret mutluluğunu kaybeden insanlar! Devamındaki iki âyette belirtildiği gibi bu kimseler yine de “kulluk etme ve yakarma” ihtiyacından kendilerini alıkoyamamakta, ama bu defa ya hiçbir yararı veya zararı dokunmayacak ya da zararının dokunması çok muhtemel varlıklara yönelmektedirler.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 718-719
 

يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ 

 

Fiil cümlesidir.  يَدْعُوا  fiili önceki ayetteki  يَدْعُوا  fiilini tekid için gelmiştir.

يَدْعُوا  fiili  و  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. 

لَ  ibtidaiyyedir. Tekid ifade eder. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  ضَرُّهُٓ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

Haberi mahzuftur. Takdiri,  إلهه (İlâhı) şeklindedir.  

ضَرُّهُٓ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَقْرَبُ  haber olup lafzen merfûdur.  مِنْ نَفْعِه۪  car mecruru  اَقْرَبُ ’ya mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ

 

لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

بِئْسَ   zem anlamı taşıyan camid fiildir. Mahsusu mahzufdur. Takdiri,  هُو ’dir. 

الْمَوْلٰى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. 

بِئْسَ  zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı gelmesi 

2. Failinin  ال ’lı İsme Muzâf Olarak Gelmesi 

3. Bu fiillerin  مَا  Harfine Bitişik Olarak Gelmesi

4. Failinin İsm-i Mevsûl Olarak Gelmesi (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَبِئْسَ الْعَش۪يرُ  atıf harfi  وَ la  لَبِئْسَ الْمَوْلٰى ya matuftur. الْعَش۪يرُ  kelimesi,mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ 

 

Ayet, önceki ayetteki …يَدْعُوا  cümlesini tekid için gelmiştir. Fasılla gelmesinin sebebi kemâl-i ittisâldir.

Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayet-i Kerîme’de geçen  لَمَنْ ’deki lâm zâidedir, tekid için gelmiştir.

لَمَنْ ’deki lâm ibtidaiyyedir ve sonrasında gelen cümlenin muhtevasını te’kid eder. İbtidaiyye lâmı cümleye, tekid harfi olan  اِنَّ ’nin kattığı anlamı katar. (Âşûr) 

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, mübtedadır. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri,  إلهه (İlâhı) olan haber mahzuftur. 

مَنْ  kelimesi mübtedadır.  ضَرُّهُٓ, ikinci mübteda,  اَقْرَبُ  ise onun haberidir. Cümle de مَنْ ’nin sılası olup haberi hazf edilmiştir. (Kurtubî)

Ayette, putlar  için akıl sahipleri hakkında kullanılan  مَنْ  harfinin kullanılmış olması, puta tapanın halini ziyadesiyle takbih ve zemmetmek içindir. (Ebüssuûd)

Mevsûlün sılası olan  ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ, mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned olan  اَقْرَبُ ’nun ism-i tafdil kalıbında gelmesi mübalağa ifade etmiştir.  مِنْ نَفْعِه۪, haber olan  اَقْرَبُ ya mütealliktir.


لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ

 

Ayetin bu cümlesi kasem üslubunda gayrı talebî inşâi isnaddır.

لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı  بِئۡسَ nin dahil olduğu inşa cümlesidir. Zem fiili olan  بِئْس ’nin mahsusu mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri,  هُو (O)dir. Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder.

Aynı üslupla gelen  وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ  cümlesi, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. 

بِئْسَ  tekid ifade eden zem fiillerindendir. Tekrar edilmesi kınamayı artırmaktadır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ضَرُّهُٓ - نَفْعِه۪  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı,  عَش۪يرُ - مَوْلٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu ayette geçen dua (yalvarma, haykırma), bir önceki ayette geçen dua için tekid olmakla beraber sonrası için bir hazırlıktır. (Ebüssuûd) 

Buradaki  مَوْلٰى, yardımcı manasında,  عَش۪يرُ  ise arkadaş ve yoldaş manasınadır. Bu ifadenin, liderler için kullanılmış olması daha uygundur. Çünkü böyle bir ifade putlar için hemen hemen hiç kullanılmaz. Cenab-ı Hak böylece o kâfirlerin hem dünya hem ahiret hayırlarını veren Allah'a ibadet etmeyi bırakıp putlara ibadete ve reislerine itaate döndüklerini bildirmiş, sonra da o reislerini “Onlar, ne kötü yardımcı!” diyerek kınamıştır. Bununla liderlerinden medet uman ve onlara sığınan kimselerin kınanması kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî - Ebüssuûd)