يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ
يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ
Fiil cümlesidir. يَدْعُوا fiili önceki ayetteki يَدْعُوا fiilini tekid için gelmiştir.
يَدْعُوا fiili و üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لَ ibtidaiyyedir. Tekid ifade eder. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası ضَرُّهُٓ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
Haberi mahzuftur. Takdiri, إلهه (İlâhı) şeklindedir.
ضَرُّهُٓ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَقْرَبُ haber olup lafzen merfûdur. مِنْ نَفْعِه۪ car mecruru اَقْرَبُ ’ya mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ
لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
بِئْسَ zem anlamı taşıyan camid fiildir. Mahsusu mahzufdur. Takdiri, هُو ’dir.
الْمَوْلٰى fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
بِئْسَ zem fiili bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut مَا ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır:
1. Failinin ال ’lı gelmesi
2. Failinin ال ’lı İsme Muzâf Olarak Gelmesi
3. Bu fiillerin مَا Harfine Bitişik Olarak Gelmesi
4. Failinin İsm-i Mevsûl Olarak Gelmesi (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَبِئْسَ الْعَش۪يرُ atıf harfi وَ ’la لَبِئْسَ الْمَوْلٰى ’ya matuftur. الْعَش۪يرُ kelimesi,mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَدْعُوا لَمَنْ ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ مِنْ نَفْعِه۪ۜ
Ayet, önceki ayetteki …يَدْعُوا cümlesini tekid için gelmiştir. Fasılla gelmesinin sebebi kemâl-i ittisâldir.
Cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayet-i Kerîme’de geçen لَمَنْ ’deki lâm zâidedir, tekid için gelmiştir.
لَمَنْ ’deki lâm ibtidaiyyedir ve sonrasında gelen cümlenin muhtevasını te’kid eder. İbtidaiyye lâmı cümleye, tekid harfi olan اِنَّ ’nin kattığı anlamı katar. (Âşûr)
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ, mübtedadır. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri, إلهه (İlâhı) olan haber mahzuftur.
مَنْ kelimesi mübtedadır. ضَرُّهُٓ, ikinci mübteda, اَقْرَبُ ise onun haberidir. Cümle de مَنْ ’nin sılası olup haberi hazf edilmiştir. (Kurtubî)
Ayette, putlar için akıl sahipleri hakkında kullanılan مَنْ harfinin kullanılmış olması, puta tapanın halini ziyadesiyle takbih ve zemmetmek içindir. (Ebüssuûd)
Mevsûlün sılası olan ضَرُّهُٓ اَقْرَبُ, mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned olan اَقْرَبُ ’nun ism-i tafdil kalıbında gelmesi mübalağa ifade etmiştir. مِنْ نَفْعِه۪, haber olan اَقْرَبُ ’ya mütealliktir.
لَبِئْسَ الْمَوْلٰى وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ
Ayetin bu cümlesi kasem üslubunda gayrı talebî inşâi isnaddır.
لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Kasemin cevabı بِئۡسَ ’nin dahil olduğu inşa cümlesidir. Zem fiili olan بِئْس ’nin mahsusu mahzuftur. Bu hazif îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri, هُو (O)’dir. Zem fiili mahsusuyla birlikte tekid ifade eder.
Aynı üslupla gelen وَلَبِئْسَ الْعَش۪يرُ cümlesi, makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
بِئْسَ tekid ifade eden zem fiillerindendir. Tekrar edilmesi kınamayı artırmaktadır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ضَرُّهُٓ - نَفْعِه۪ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı, عَش۪يرُ - مَوْلٰى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ayette geçen dua (yalvarma, haykırma), bir önceki ayette geçen dua için tekid olmakla beraber sonrası için bir hazırlıktır. (Ebüssuûd)
Buradaki مَوْلٰى, yardımcı manasında, عَش۪يرُ ise arkadaş ve yoldaş manasınadır. Bu ifadenin, liderler için kullanılmış olması daha uygundur. Çünkü böyle bir ifade putlar için hemen hemen hiç kullanılmaz. Cenab-ı Hak böylece o kâfirlerin hem dünya hem ahiret hayırlarını veren Allah'a ibadet etmeyi bırakıp putlara ibadete ve reislerine itaate döndüklerini bildirmiş, sonra da o reislerini “Onlar, ne kötü yardımcı!” diyerek kınamıştır. Bununla liderlerinden medet uman ve onlara sığınan kimselerin kınanması kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî - Ebüssuûd)