وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası سَعَوْا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
سَعَوْا mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
ف۪ٓي اٰيَاتِنَا car mecruru سَعَوْا fiiline mütealliktir. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُعَاجِز۪ينَ kelimesi, سَعَوْا ’deki failinin hali olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ cümlesi mübteda olan الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
İsm-i işaret اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَصْحَابُ mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْجَح۪يمِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مُعَاجِز۪ينَ kelimesi, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan mufâale babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
جَح۪يمِ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
Atıfla gelen ayet önceki ayetteki الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ’ya matuftur. Atıf sebebi tezattır.
Mübteda konumundaki ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan سَعَوْا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin biliniyor olmasının yanında, onlara tahkir içindir.
Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesi, sübut ve istimrar ifade etmektedir.
Kâfirlerin durumunu Cenab-ı Hakk, وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ [Ayetlerimiz hususunda müminleri aciz bırakmak gayesiyle koşuşanlara (gelince)] buyurarak bununla onların, ayetleri reddetme ve yalanlama hususundaki gayret ve ileri çabaları kastedilmiştir. Çünkü onlar bu ayetlere sihir, şiir ve geçmiş ümmetlerin masalları demişlerdir. مُعَاجِز۪ينَ Arapça'da tıpkı yürüyen kimsenin en son takat ve gücünü kullandığında denilmesi gibi herhangi bir işte son noktasına kadar gücünü kullanan kimseye, artık gücünün sonuna geldiği için mecazî olarak denilir. Cenab-ı Hakk burada, mecazi olarak ayetlerini zikretmiş ve bununla o kâfirlerin, ayetlerini yalanlamalarını kastetmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
الَّذ۪ينَ ’nin haberi olan اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ isim cümlesi formunda gelmiştir. Bu cümlede müsnedün ileyhin ism-i işaretle gelmesi tahkir ifade eder.
مُعَاجِز۪ينَ kelimesi مفاعلة babının ism-i failidir. مفاعلة babı; fiile müşareket (ortaklık), teksir (çokluk, bir şeyi çok yapmak), bir işi peş peşe yapmak manalarını katar.
Bu kelam bir temsildir. Onların Kur’an’ı inkâr etmedeki maharetleri, “O sihirdir, o şiirdir, o evvelkilerin masallarıdır, o mecnun sözüdür.” sözlerinin delalet ettiği Peygamberimize olan mücadeleleri ve inkârları; birine ulaşmaya çalışan ve bunun için yarışan kişiye benzetilmiştir. (Âşûr)
اٰيَاتِنَا izafetinde ayetlerin azamet zamirine muzâf oluşu, onları tazim, tekrim içindir.
اَصْحَابِ الْجَح۪يمِ izafeti, muzâfın tahkiri içindir. Bu ifadede istiare vardır. Cehennemde bulunmak, arkadaşlığa benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşır.
فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ [İman edip iyi ameller işleyenler için mağfiret ve bol rızık vardır.] - وَالَّذ۪ينَ سَعَوْا ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ [Ayetlerimiz hakkında birbirini geri bırakırcasına yarışanlara gelince işte bunlar cehennemliklerdir.] ayeti arasında latif mukabele sanatı vardır. (Safvetu’t Tefasir)