Mü'minûn Sûresi 15. Ayet

ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ  ...

Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 إِنَّكُمْ şüphesiz siz
3 بَعْدَ ardından ب ع د
4 ذَٰلِكَ bunun
5 لَمَيِّتُونَ öleceksiniz م و ت
 
Yukarıdaki âyetlerde insanın değerinin ardından onun ölümlü bir varlık olduğu, ancak kıyamet gününde yeniden diriltileceği, dolayısıyla yapıp ettiklerinden sorguya çekileceği hatırlatılmaktadır. Şu halde insan belirtilen konumuna güvenip aldanmamalı, aksine bu durumun, onun sorumluluğunu ağırlaştırdığını bilip bunun için hazırlıklı olmalıdır.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 15
 

ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ

 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  كُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.

بَعْدَ  zaman zarfı,  مَيِّتُونَ ‘ye mütealliktir.  ذٰلِكَ  ism-i işaret muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

مَيِّتُونَ  kelimesi,  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
 

ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ

 

Terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle makabline atfedilen  ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَ  cümlesi,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, lazım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı  بَعْدَ , amili olan  لَمَيِّتُونَۜ ’ye takdim edilmiştir. Lam-ı muzahlakanın dahil olduğu müsned  لَمَيِّتُونَۜ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Muzafun ileyh olan  ذٰلِكَ  ile duruma işaret edilmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ثُمَّ  ve  بَعْدَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

12. ayetten başlayarak insanın, yaratıcının varlığı, O’nun bütün evreni yaratıp yönettiği gerçeğine ulaşabilmesi için beşer türünün spermadan üretilip en güzel biçime getirilmesi, insanın yaratılırken geçirdiği dokuz aşama anlatılarak taksim sanatı yapılmıştır.

خَلَقْنَا - لَمَيِّتُونَۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı manevi sanatı vardır.

ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ (Sonra muhakkak ki siz, bunun ardından elbette öleceksiniz) cümlesinde, inkâr etmeyen kimse inkâr eden yerine konmuş­tur. Çünkü insanlar ölümü inkâr etmezler. Fakat insanların ölümden gafil olmaları ve onun için iyi amel işleyerek hazırlık yapmamaları inkâr alametlerinden sayılır. Bunun için, insanlar ölümü inkâr etmedikleri halde, inkâr edenler yerine konulmuş ve öleceklerini bildiren ibare  اِنّ  ve  لَ  gibi, iki tekid (pekiştirme) edatı ile tekid edilmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)

Haber hususunda zihni boş olan muhataba inkâr eden konumunda hitap edilmesinin belâgat eserlerindeki en yaygın örneği ölüm hakkındaki ayet-i kerimedir. Mü’minûn Suresi’nde Allah Teâlâ, insanın yaratılış serüveninden bahsettikten sonra sözü mutlak sona getirmekte ve  ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ  (Sonra (Ey İnsanlar) [siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz.] buyurmaktadır. Ayet incelendiğinde isim cümlesi,  إِنَّ  edatı ve  لَ  ile tekid edildiği görülür. İfade inkârî haber formunda olup sanki onu kabul etmeyen muhataba iletiliyor gibidir. Oysa söz konusu ölüm olduğunda onu inkâr etmek mümkün değildir. Ölümün hakikat olduğunu ve bir gün her canlının yaşamının son bulacağını reddedebilecek kimse yoktur; zira bu herkesin çevresinde mutlaka şahit olduğu açık bir gerçektir. Öyleyse haber neden ibtidâî olarak tekidsiz gelmemiştir de muktezâ-i halden çıkmıştır? Biraz düşünüldüğünde, ölümün tüm insanların kabul etmekle birlikte hayatlarının rutininde unuttukları, göz ardı ettikleri bir gerçek olduğu farkedilecektir. Genel olarak insanların davranışları, hal ve hareketleri sanki ölüm gerçeğini kabul etmiyor, sonsuzluk iddiasında bulunuyor gibidir. Söz konusu ayette de insanların ölüm konusundaki gafletlerine dikkat çekilmekte, apaçık bilinen bir gerçek olmasına rağmen insanların davranışlarıyla ölüme inanmıyor izlenimi verdikleri vurgulanmaktadır. Bu sebeple de ayet, durumun zâhirine göre gerektiği gibi ibtidâî haber şeklinde değil, birden fazla tekidle desteklenerek inkârî haber formunda gelmiştir. Dolayısıyla haber, muktezâ-i zâhire aykırı olmakla birlikte muktezâ-i hale uygun durumdadır. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu Ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)

Sonra şüphesiz siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz. Çaresiz  ölüme gideceksiniz, bunun içindir ki sübuta delalet eden  لَمَيِّتُونَۜ , sıfat-ı müşebbehesi kullanılmış, ism-i fail (مائت) kullanılmamıştır. (Beyzâvî)