Mü'minûn Sûresi 14. Ayet

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ  ...

Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 خَلَقْنَا çevirdik خ ل ق
3 النُّطْفَةَ nutfeyi ن ط ف
4 عَلَقَةً alaka(embriyo)ya ع ل ق
5 فَخَلَقْنَا sonra çevirdik خ ل ق
6 الْعَلَقَةَ alaka(embriyo)yı ع ل ق
7 مُضْغَةً bir çiğnemlik ete م ض غ
8 فَخَلَقْنَا sonre çevirdik خ ل ق
9 الْمُضْغَةَ bir çiğnemlik eti م ض غ
10 عِظَامًا kemiklere ع ظ م
11 فَكَسَوْنَا sonre giydirdik ك س و
12 الْعِظَامَ kemiklere ع ظ م
13 لَحْمًا et ل ح م
14 ثُمَّ sonra
15 أَنْشَأْنَاهُ onu yaptık ن ش ا
16 خَلْقًا bir yaratık خ ل ق
17 اخَرَ bambaşka ا خ ر
18 فَتَبَارَكَ ne yücedir ب ر ك
19 اللَّهُ Allah
20 أَحْسَنُ en güzeli ح س ن
21 الْخَالِقِينَ yaratanların خ ل ق
 
Bu bölümde geçen “yaratıyoruz, getiriyoruz” gibi fiillerin asılları âyetlerin metninde geçmiş zamanlıdır. Kur’an’da verilen bilginin kesinliğine işaret etmek gibi bazı sebeplerle şimdiki, gelecek veya geniş zaman yerine geçmiş zaman fiilinin kullanıldığı bilinmektedir. Konumuz olan âyetlerde her bir insanın yaratılış süreci anlatıldığı ve bu süreç devam ettiği için buradaki fiillerin şimdiki zaman şekliyle çevrilmesi daha uygun görüldü.
 
   “Çamurdan alınmış bir öz” diye tercüme ettiğimiz 12. âyetteki sülâle kelimesi, sözlükte “bir şeyin içinden çekip çıkarılan nesne” anlamına gelir; burada ise toprakta bulunan ve insan bedeninin oluşumuna yarayan organik ve inorganik maddeler, besinler için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira erkekte ve kadında üremeyi sağlayan unsurların (sperm ve yumurta) oluşması sonuçta beslenmeye bağlıdır. Şu halde sadece ilk insanın değil, diğer bütün insanların varlığının aslı da topraktandır. Erkeğin sperminin kadının rahim kanalında onun yumurtasını aşılamasından sonra insanın bu ilk maddesi, âyette “sağlam korunak” deyimiyle ifade edilen rahme gelir. Nutfe ile bu aşamadaki döllenmiş hücre (zigot) kastedilmektedir. Bu hücrelerin bazı uzantılar çıkararak rahim iç zarına asılıp tutundukları ve bir iki gün bu vaziyette kaldıkları günümüzde elektro mikroskop sayesinde gözlenebilmektedir. İşte hücrenin rahim cidarındaki bu asılı vaziyetine âyette, –kelimenin sözlük anlamına uygun olarak– alaka denilmiştir. Bu suretle rahimde gelişimini sürdüren embriyo, önce –âyet metninde mudga denilen– şekilsiz etimsi bir parçaya dönüşür; zamanla kemikler oluşur, kemikler kas, damar ve sinirlerle, bunlar da etle kaplanarak insan bedeninin oluşumu tamamlanır.
 
 Bu âyetlerde topraktan, dolayısıyla toprakta beslenip büyüyen bitkilerden alınan besin aşamasından başlayarak ana karnında ete kemiğe bürünmesine, tam bir beden halini almasına varıncaya kadar her bir insanın biyolojik yaratılış ve oluşum süreci özetlenmiştir. Böylece insan, bir yandan bedeninin menşei yönüyle basit bir topraktır; fakat öte yandan Allah’ın kendisine bağışladığı duyu, akıl gibi meleke ve özellikler sayesinde madde üstü bir yönü olan varlıktır. “Nihayet onu bambaşka bir yaratık halinde inşa ediyoruz” cümlesi insanın fizyolojik oluşum ve gelişimi yanında onu diğer canlılardan ayıran psikolojik ve mânevî donanımını da kazanarak eksiksiz, bağımsız bir kişilik halini almasını ifade eder. Âyette Allah’ın insanoğluna bütün bu ihsanları hatırlatılmakta ve dolaylı olarak ondan yaratıcısını tanıyıp şükran borcunu yerine getirmesi istenmektedir. 
 
 Tabiattaki bütün canlılar içinde gerek biyolojik gerekse psikolojik yönden en gelişmiş canlı kabul edilen insan, bilebildiğimiz kadarıyla Allah’ın dünyadaki en büyük eseri olduğu için, bu âyetlerde insanın yaratılış serü-venini özetleyen ifadelerin ardından yüce yaratıcı, “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir” buyurarak âdeta en güzel eseriyle övünmüştür. Bu da Kur’an’ın insana verdiği büyük değerin bir ifadesidir. 
 
 Halk (yaratma) kökünden gelen hâlik kelimesi 14. âyette çoğul şekliyle (hâlikîn) kullanılarak yaratmanın Allah’tan başkasına da nisbet edildiği görülmektedir. Tefsirlerde Araplar’ın halk kavramını, “bir şey yapma, üretme” (sun‘) anlamında insanlara nisbet ederek kullandıkları da bildirilmektedir. Bununla birlikte söz konusu kavram müslümanlar arasında zamanla sadece Allah için kullanılmış, O’ndan başkasına nisbet edilmesi kulluk edebine aykırı görülmüştür.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 13-15
 
Riyazus Salihin, 397 Nolu Hadis
İbni Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki:
Bize, doğru söyleyen, doğruluğu tasdîk ve kabul edilmiş olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber verdi ve şöyle buyurdu :
“Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyle; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, iyi biri mi, yoksa kötü biri mi olacağını yazmakla emrolunur.”
Abdullah İbni Mes’ûd der ki: Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemîn ederim ki, sizden biri, cennetliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesâfe kalır da, sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer, cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve cehenneme girer. Yine sizden biri cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cehennem arasında bir arşın mesâfe kalır; sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer ve o kişi cennetliklerin yaptığı işleri yapmaya devâm eder de, neticede cennete girer.
Buhârî, Bed’ü’l-halk 6, Enbiyâ 1, Kader 1; Müslim, Kader 1. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Tirmizî, Kader 4; İbni Mâce, Mukaddime 10
 

  Aleqa علق :   عَلَقٌ bir şeyi sıkıca tutmak, yakalamak ya da ona yapışmaktır. مِعْلاقٌ kendisi vasıtasıyla bir nesnenin asılır hale geldiği askıdır. عَلَقٌ sülük anlamında kullanılır. Yine kurumadan önce pıhtı halindeki kan da عَلَقٌ olarak ifade edilir. Bebeğin kendisinden meydana geldiği عَلَقَة da bu anlamdan gelir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de üç farklı isim formunda 7 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri alâka, muallak, taalluk, müteallık ve tâliktir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ 

 

Fiil cümlesidir.  ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

النُّطْفَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  عَلَقَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

الْعَلَقَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مُضْغَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. خَلَقْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

الْمُضْغَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  عِظَاماً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir.  كَسَوْنَا  mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

الْعِظَامَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  لَحْماً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 


ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ 

 

 ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.  اَنْشَأْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

خَلْقاً  birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اٰخَرَ  kelimesi  خَلْقاً ‘ın sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

اٰخَرَ  kelimesi  أفعل  vezninde olduğu için gayri munsariftir. Gayri munsarif olduğu için tenvin almamıştır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْشَأْنَاهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نشأ ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ

 

تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir, çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır.  اللّٰهُ  fail olup lafzen merfûdur.

اَحْسَنُ  lafzı  اللّٰهُ  lafza-i celâlinin sıfatıdır.  الْخَالِق۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

تَبَارَكَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  برك ’dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerret mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.

الْخَالِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلق  fiilinin  ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ

 

ثُمَّ  atıf harfiyle önceki ayete matuf olan bu ayette, insanın yaradılış evrelerinden haber verilmektedir.

İlk cümle  خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

Aynı üslupta gelen  فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً  cümlesi,  فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً  cümlesi ve  فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ  لَحْماًۗ  cümlesi makabline  فَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

خَلَقْنَا  fiillerinin azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.

عَلَقَةً - مُضْغَةً - عِظَاماً  kelimeleri  خَلَقْنَا  fiillerinin,  لَحْماًۗ  ise  فَكَسَوْنَا  fiilinin ikinci mef’ûlleridir. Kelimelerdeki tenvin, nev ve tazim ifade eder.

Yine aynı üslupta gelerek makabline  ثُمَّ  ile atfedilen  ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ  cümlesinin de atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

خَلْقاً , fiildeki gaib zamirin durumunu bildiren hal konumunda, tetmim ıtnâbı sanatıdır.

اٰخَرَۜ , hal olan  خَلْقاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

خَلَقْنَا - خَلْقاً - الْخَالِق۪ينَۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası,  عَلَقَةً , مُضْغَةً , خَلَقْنَا , الْعِظَامَ  kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve bu kelimelerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

الْعِظَامَ - لَحْماًۗ  ve  مُضْغَةً - عَلَقَةً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Kemiklere de et giydirdik, yani bir çiğnem etten kalandan ya da gelen şeylerden üzerinde et oluşturduk. Atıf edatlarının  ثُمَّ  ve  فَ  gibi değişmesi, evrelerin farklılıklarındandır. Kemiklerin çoğul olması da şekil ve sertlikteki farklılık itibarı iledir. İbn Âmir ile Ebû Bekir ikisinde de tekil  عظم okumuşlar, cinsi cemi yerine koymuşlardır. Biri tekil, diğeri çoğul olarak da okunmuştur. (Beyzâvî)

Ayetteki bu anlam uyumu bedî’ sanatlardan teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً   Sonra nutfeyi alaka olarak yarattık. Rahime iliştirip aşılama yaptırarak tutturup pıhtı kan gibi bir tutuk haline değiştirdik.

عَلَقَةً /alaka: Esasen uluk ve taalluk gibi ilişmek ve yapışıp tutmak manasından alınmış olarak ilişken, yapışkan şey demektir. Donuk pıhtı kana da denir. Tefsirciler, genellikle "dem-i câmid" (donmuş kan) diye tefsir etmişlerse de asıl maksat, rahimde aşılanmanın meydana gelmesiyle oluşan alûktur. (Elmalılı)

Ayetin fasılası olan  فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ  cümlesi,  فَ  ile  اَنْشَأْنَاهُ  cümlesine atfedilmiştir. فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir, çekimi yoktur; sadece Allah için kullanılır.  اللّٰهُ , fiilin failidir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması, telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

تَبَارَكَ اللّٰهُ  [Allah zengin ve cömerttir.] Hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan demektir. (Keşşâf)

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Zuhruf Suresi Belaği Tefsiri, c. 4, s. 367.)

اَنْشَأْنَاهُ  fiilindeki azamet zamirinden, bu cümlede lafza-i celâle iltifat vardır.

اَحْسَنُ , lafza-i celâlden bedeldir.

Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Ayetin sonundaki  فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ  cümlesi mesel tarikinde tezyîldir.

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Resulullah’tan (sav) rivayet edilmiştir ki; kendisi Zeyd bin Sâbit’e 12, 13, 14. ayetleri yazdırıyordu. Orada bulunan bir sahabi ayetin son bölümü yazdırılmadan önce  فَتَبَارَكَ اللّٰهُ  demiş ve Peygamber Efendimiz (sav) gülümseyerek “İşte ayet böyle bitiyor diyerek” son bölümü yazdırmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)