ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ثُمَّ | sonra |
|
2 | خَلَقْنَا | çevirdik |
|
3 | النُّطْفَةَ | nutfeyi |
|
4 | عَلَقَةً | alaka(embriyo)ya |
|
5 | فَخَلَقْنَا | sonra çevirdik |
|
6 | الْعَلَقَةَ | alaka(embriyo)yı |
|
7 | مُضْغَةً | bir çiğnemlik ete |
|
8 | فَخَلَقْنَا | sonre çevirdik |
|
9 | الْمُضْغَةَ | bir çiğnemlik eti |
|
10 | عِظَامًا | kemiklere |
|
11 | فَكَسَوْنَا | sonre giydirdik |
|
12 | الْعِظَامَ | kemiklere |
|
13 | لَحْمًا | et |
|
14 | ثُمَّ | sonra |
|
15 | أَنْشَأْنَاهُ | onu yaptık |
|
16 | خَلْقًا | bir yaratık |
|
17 | اخَرَ | bambaşka |
|
18 | فَتَبَارَكَ | ne yücedir |
|
19 | اللَّهُ | Allah |
|
20 | أَحْسَنُ | en güzeli |
|
21 | الْخَالِقِينَ | yaratanların |
|
Aleqa علق : عَلَقٌ bir şeyi sıkıca tutmak, yakalamak ya da ona yapışmaktır. مِعْلاقٌ kendisi vasıtasıyla bir nesnenin asılır hale geldiği askıdır. عَلَقٌ sülük anlamında kullanılır. Yine kurumadan önce pıhtı halindeki kan da عَلَقٌ olarak ifade edilir. Bebeğin kendisinden meydana geldiği عَلَقَة da bu anlamdan gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de üç farklı isim formunda 7 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri alâka, muallak, taalluk, müteallık ve tâliktir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ
Fiil cümlesidir. ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَلَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
النُّطْفَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عَلَقَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. خَلَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الْعَلَقَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مُضْغَةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. خَلَقْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الْمُضْغَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عِظَاماً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. كَسَوْنَا mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
الْعِظَامَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لَحْماً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. اَنْشَأْنَاهُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
خَلْقاً birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اٰخَرَ kelimesi خَلْقاً ‘ın sıfatı olup fetha ile mansubdur.
اٰخَرَ kelimesi أفعل vezninde olduğu için gayri munsariftir. Gayri munsarif olduğu için tenvin almamıştır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْشَأْنَاهُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نشأ ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
تَبَارَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir, çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır. اللّٰهُ fail olup lafzen merfûdur.
اَحْسَنُ lafzı اللّٰهُ lafza-i celâlinin sıfatıdır. الْخَالِق۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
تَبَارَكَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ babındadır. Sülâsîsi برك ’dir.
Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerret mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.
الْخَالِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلق fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
ثُمَّ atıf harfiyle önceki ayete matuf olan bu ayette, insanın yaradılış evrelerinden haber verilmektedir.
İlk cümle خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
Aynı üslupta gelen فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً cümlesi, فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً cümlesi ve فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ cümlesi makabline فَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
خَلَقْنَا fiillerinin azamet zamirine isnad edilmiş olması, tazim ifade eder.
عَلَقَةً - مُضْغَةً - عِظَاماً kelimeleri خَلَقْنَا fiillerinin, لَحْماًۗ ise فَكَسَوْنَا fiilinin ikinci mef’ûlleridir. Kelimelerdeki tenvin, nev ve tazim ifade eder.
Yine aynı üslupta gelerek makabline ثُمَّ ile atfedilen ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ cümlesinin de atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
خَلْقاً , fiildeki gaib zamirin durumunu bildiren hal konumunda, tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اٰخَرَۜ , hal olan خَلْقاً için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
خَلَقْنَا - خَلْقاً - الْخَالِق۪ينَۜ kelimeleri arasında iştikak cinası, عَلَقَةً , مُضْغَةً , خَلَقْنَا , الْعِظَامَ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve bu kelimelerin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْعِظَامَ - لَحْماًۗ ve مُضْغَةً - عَلَقَةً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kemiklere de et giydirdik, yani bir çiğnem etten kalandan ya da gelen şeylerden üzerinde et oluşturduk. Atıf edatlarının ثُمَّ ve فَ gibi değişmesi, evrelerin farklılıklarındandır. Kemiklerin çoğul olması da şekil ve sertlikteki farklılık itibarı iledir. İbn Âmir ile Ebû Bekir ikisinde de tekil عظم okumuşlar, cinsi cemi yerine koymuşlardır. Biri tekil, diğeri çoğul olarak da okunmuştur. (Beyzâvî)
Ayetteki bu anlam uyumu bedî’ sanatlardan teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً Sonra nutfeyi alaka olarak yarattık. Rahime iliştirip aşılama yaptırarak tutturup pıhtı kan gibi bir tutuk haline değiştirdik.
عَلَقَةً /alaka: Esasen uluk ve taalluk gibi ilişmek ve yapışıp tutmak manasından alınmış olarak ilişken, yapışkan şey demektir. Donuk pıhtı kana da denir. Tefsirciler, genellikle "dem-i câmid" (donmuş kan) diye tefsir etmişlerse de asıl maksat, rahimde aşılanmanın meydana gelmesiyle oluşan alûktur. (Elmalılı)
Ayetin fasılası olan فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ cümlesi, فَ ile اَنْشَأْنَاهُ cümlesine atfedilmiştir. فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. تَبَارَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir, çekimi yoktur; sadece Allah için kullanılır. اللّٰهُ , fiilin failidir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması, telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
تَبَارَكَ اللّٰهُ [Allah zengin ve cömerttir.] Hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan demektir. (Keşşâf)
تَبَارَكَ kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir. تفاعلة babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Zuhruf Suresi Belaği Tefsiri, c. 4, s. 367.)
اَنْشَأْنَاهُ fiilindeki azamet zamirinden, bu cümlede lafza-i celâle iltifat vardır.
اَحْسَنُ , lafza-i celâlden bedeldir.
Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Ayetin sonundaki فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ cümlesi mesel tarikinde tezyîldir.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Resulullah’tan (sav) rivayet edilmiştir ki; kendisi Zeyd bin Sâbit’e 12, 13, 14. ayetleri yazdırıyordu. Orada bulunan bir sahabi ayetin son bölümü yazdırılmadan önce فَتَبَارَكَ اللّٰهُ demiş ve Peygamber Efendimiz (sav) gülümseyerek “İşte ayet böyle bitiyor diyerek” son bölümü yazdırmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)