وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , atıf harfi وَ ’la önceki ism-i mevsûle matuf olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. عَنِ اللَّغْوِ car mecruru مُعْرِضُونَ ’ye mütealliktir.
عَنْ harf-i ceri mecruruna mücaveze, sebep, kaynak-rivayet, bedel, hal, zaman – mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُعْرِضُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
مُعْرِضُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Ayet atıf harfi و ‘la önceki الَّذ۪ينَ ’ye atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
الْمُؤْمِنُونَۙ sıfatı konumundaki mevsûlün sılası هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ cümlesidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. عَنِ اللَّغْوِ haber olan مُعْرِضُونَۙ ‘ye ihtimam için takdim edilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مُعْرِضُونَ ism-i fail vezninde gelmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Bunun manası, boş sözlerden yüz çevirme özelliğinin, onlarda sabit olduğudur.
Müsnedin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Onlar ki, boş şeylerden malayani söz ve işten yüz çevirenlerdir, çünkü o kadar meşgullerdir ki ona vakit bulamazlar. Bu da الَّذ۪ينَ لا ينهون ifadesinden birkaç yönden daha beliğdir: İsim cümlesi olması, hükmün zamire dayanması, ism-i fail kullanılması, sılanın (عَنِ edatının) takdim edilmesi ve yüz çevirmenin terk yerine kullanılması gibi. Bu da ondan re'sen, doğrudan, sebep, meyil ve bulunma bakımından uzak olduklarını göstermek içindir. Çünkü عرِض kelimesinin aslı başka bir yanda olmaktır. (Beyzâvî)
اللَّغْوِ : Her haram lağvdır. Lağv, bazen küfür manasına gelir. Nitekim Cenab-ı Hak, ["O kâfirler şöyle dediler: Kur'An-ı dinlemeyin. O'nun hakkında lağviyat (manasız yaygaralar) yapın..."] (Fussilet, 26) buyurmuştur. Bazan da, "yalan manasına gelir. Nitekim Allah Teâlâ, ["O (cennette), hiçbir lağv (yalan) duymazsın"] (Gâşiye. 11) ve ["Onlar, orada ne bir lağv ne günaha sokacak bir şey işitmezler"] (Vakıa. 25) buyurmuştur. Cenab-ı Hak, müminleri bu tür lağviyattan yüz çevirdikleri için övmektedir. Bunlardan yüz çevirmek ise böyle şeyleri yapmamak, bunlardan hoşlanmamak ve bunları yapanlarla içli-dışlı olmamakla mümkündür. İşte bu manada Cenab-ı Hak, ["Onlar, boş ve kötü lakırdıya rastladıkları zaman, şerefli olarak, (yüz çevirip) geçerler"] (Furkân, 72) buyurmuştur. Bil ki Allah Teâlâ o müminleri, "namazlarında huşûlu olan kimseler" diye tavsif edince, mükellefiyetin iki temeli olan ve insan nefsine çok ağır gelen fiil ve terki (yapmaları ve yapmamaları) bir arada bulundurdukları için, bunun peşi sıra onları "lağviyattan yüz çevirenler" olarak tavsif etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Eğer, "Allah Teâlâ Kur'an'da, namaz ile zekâtı hep birlikte zikretmiştir. Bu ayette niçin, ikisininin arasını; ‘’Onlar, boş ve faydasız şeylerden yüz çeviricidir’’ ifadesi ile ayırmıştır" denilirse biz deriz ki: Boş ve faydasız şeylerden yüz çevirmek, namazın tamamlayıcısı olan hususlardandır. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ayetle önceki ayetteki namazlarında huşû duyarlar ifadesi arasında manevi tıbâk-ı îcab vardır. Allah Teâlâ, müminlerde namazda huşû duymak ve lağvı terk etmek sıfatlarını birleştirmiştir. (Mahmut Sâfî)