وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , atıf harfi وَ ’la önceki ism-i mevsûle matuf olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
لِلزَّكٰوةِ car mecruru فَاعِلُونَ ’ye mütealliktir.
فَاعِلُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. فَاعِلُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan فعل fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Ayet önceki ayete matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 1. ayetteki الْمُؤْمِنُونَۙ ’nin 3.sıfatı konumundaki mevsûlün sılası هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَ şeklinde sübut ve istimrar ifade eden isimdir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. لِلزَّكٰوةِ haber olan فَاعِلُونَ ‘ye ihtimam için takdim edilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَاعِلُونَ ism-i fail vezninde gelmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Bunun manası, zekâtı verme özelliğinin onlarda sabit olduğudur.
Müsnedin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Onların namazdan ve huşûdan sonra bununla nitelenmesi şunu gösterir ki, onlar bedenî ve malî taatları yerine getirmede, haramlardan ve diğer insanlığa sığmayan şeylerden sakınmada en son noktaya ulaşmışlardır. Zekât, manevi şeye de, aynî şeye de denir. Burada kastedilen birincisidir. (Beyzâvî)