Mü'minûn Sûresi 48. Ayet

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ  ...

Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَكَذَّبُوهُمَا onları yalanladılar ك ذ ب
2 فَكَانُوا ve oldular ك و ن
3 مِنَ -den
4 الْمُهْلَكِينَ helak edilenler- ه ل ك
 
 
Mûsâ ve kardeşi Hârûn’un getirdikleri “âyetler ve apaçık delil” ile genellikle Hz. Mûsâ’nın gösterdiği, bazılarının Hz. Hârûn’la da ilgisi bulunan mûcizeler kastedilmiştir (farklı açıklamalar için bk. Râzî, XXIII, 101). 
 
İsrâiloğulları, Hz. Mûsâ kendilerini Mısır’dan çıkarmadan önce dört asırdır Mısır’da yaşıyor, burada ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlardı. İşte 47. âyette Firavun ve çevresinin bu sebeple onları kendi köleleri gibi gördükleri, dolayısıyla aynı kavimden olan Mûsâ ve Hârûn’un dinlerini kabul etmenin kendileri için onur kırıcı olacağını ileri sürdükleri, böylece azgınlara ve sapkınlara yaraşır bir kibir ve gurur örneği sergiledikleri, bunun da onları helâke götürdüğü bildirilmektedir. Böylece gerek Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekkeli putperestlere gerekse bütün insanlara, doğru ve yanlışı makam-mevki, mal-mülk, soy-sop gibi ölçülerle ayırmaya kalkışmaları halinde bunun bedelinin çok ağır olacağı uyarısında bulunulmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 26
 

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبُوهُمَا  damme ile merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  atıf harfidir.  كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.  الْمُهْلَك۪ينَ ‘nin cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

الْمُهْلَك۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.

كَذَّبُو  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
 

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ

 

فَكَذَّبُوهُمَا  cümlesi önceki ayeteki …قالوا  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

Makabline matuf olan  فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ  cümlesinin atıf sebebi iki cümle arasında lafzen ve manen mevcut olan ittifaktır.

كَان ’nin dahil olduğu, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif  sanatı vardır. Car mecrur  مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ , nakıs fiil  كَان ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

İsim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Sevinç Resul Arapçada Cümle Yapısı 2010 S. 190 191)

Ayetteki iki cümle de  فَ  ile atfedilmiştir. Birinci  فَ  atıf olduğu halde ikinci  فَ  takip ifade eder. 

Bu yalanlama, onların helak olmalarının bir sebebidir. Arkadan gelen  فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ cümlesi, fa-i takibiyye ile buna atfedilerek şöyle denmiştir: Onlar, Allah'ın haklarında boğulma hükmünü verdiği kimselerdendi. Çünkü boğulma işi, yalanlamanın hemen peşi sıra olmamıştır. (Fahreddin er-Râzî)