Mü'minûn Sûresi 47. Ayet

فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ  ...

Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَالُوا dediler ق و ل
2 أَنُؤْمِنُ inanacak mıyız? ا م ن
3 لِبَشَرَيْنِ şu iki insana ب ش ر
4 مِثْلِنَا bizim gibi م ث ل
5 وَقَوْمُهُمَا iki adamın kavmi ق و م
6 لَنَا bize
7 عَابِدُونَ kölelik ederken ع ب د
 
 
Mûsâ ve kardeşi Hârûn’un getirdikleri “âyetler ve apaçık delil” ile genellikle Hz. Mûsâ’nın gösterdiği, bazılarının Hz. Hârûn’la da ilgisi bulunan mûcizeler kastedilmiştir (farklı açıklamalar için bk. Râzî, XXIII, 101). 
 
İsrâiloğulları, Hz. Mûsâ kendilerini Mısır’dan çıkarmadan önce dört asırdır Mısır’da yaşıyor, burada ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlardı. İşte 47. âyette Firavun ve çevresinin bu sebeple onları kendi köleleri gibi gördükleri, dolayısıyla aynı kavimden olan Mûsâ ve Hârûn’un dinlerini kabul etmenin kendileri için onur kırıcı olacağını ileri sürdükleri, böylece azgınlara ve sapkınlara yaraşır bir kibir ve gurur örneği sergiledikleri, bunun da onları helâke götürdüğü bildirilmektedir. Böylece gerek Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekkeli putperestlere gerekse bütün insanlara, doğru ve yanlışı makam-mevki, mal-mülk, soy-sop gibi ölçülerle ayırmaya kalkışmaları halinde bunun bedelinin çok ağır olacağı uyarısında bulunulmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 26
 

فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اَنُؤْمِنُ ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

Hemze istifham harfidir.  نُؤْمِنُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.

لِبَشَرَيْنِ  car mecruru  نُؤْمِنُ  fiiine mütealliktir.  بَشَرَيْنِ  kelimesi müsenna olduğu için  يْ  ile mecrurdur. 

مِثْلِنَا  kelimesi  بَشَرَيْنِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

قَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.  

وَ  haliyyedir.  قَوْمُهُمَا  mübteda olup lafzen merfûdur.  هُمَا  muzafun ileyh olup mahallen mecrurdur.

لَنَا  car mecruru  عَابِدُونَ ‘ye mütealliktir. 

عَابِدُونَ  haber olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

عَابِدُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  عبد  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ

 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ  cümlesi istifham üslubunda gelmiş, talebî inşâî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında gelen cümle hudûs, teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.

Allah'ın kitabında nerede iman lafzı  لِ  ile birlikte geçmişse Allah'tan başkası murad edilmiştir. (Beyzâvî)

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, soru anlamı yerine taaccüp, istikbar ve tahkir anlamı içeren cümle, muktezâ-i zâhirin hilafına olarak mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

مِثْلِنَا , car mecrur  لِبَشَرَيْنِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

بَشَرَ  kelimesi tekil manasında kullanıldığı gibi çoğul manasında da kullanılır. Tekil kullanıma örnek [düzgün bir beşer] (Meryem 19/17) ifadesi, çift kullanıma örnek [iki beşere] (Mü’minûn 23/47) ifadesi ve çoğul kullanıma örnek [Herhangi bir beşer görecek olursan] (Meryem 19/26) ifadesidir. (Keşşâf)

مِثْلِ  ve غير  gibi kelimelerle tesniye ve çoğul lafızlar nitelenebileceği gibi hem müzekker hem de müennes lafızlar nitelenebilir. 

وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ  cümlesi haldir. Hal cümleleri anlamı kuvvetlendirmek için gelen tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَنَا  ihtimam için amili olan  عَابِدُونَۚ ‘ye  takdim edilmiştir.

Müsned olan  عَابِدُونَۚ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

[Bize kulluk ediyorlar], yani köleler gibi itaat ve hizmet ediyorlar. (Beyzâvî)

Bu cümle, onların Hazret-i Musa ile Harun'a iman etmelerini ret ve inkâr etmenin tekididir. Bu inkârları, onların fasit iddiasına binaendir ki bu iddianın temel, dini riyasetleri de mal ve şöhrette önde olmaya bağlı olan dünyevî riyasete kıyaslamaktır. Kureyş'in tutumu da böyle idi. (Ebüssuûd)