Mü'minûn Sûresi 46. Ayet

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ  ...

Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular.  (45 - 46. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَىٰ
2 فِرْعَوْنَ Fir’avn’e
3 وَمَلَئِهِ ve ileri gelen adamlarına م ل ا
4 فَاسْتَكْبَرُوا onlar büyüklük tasladılar ك ب ر
5 وَكَانُوا ve oldular ك و ن
6 قَوْمًا bir topluluk ق و م
7 عَالِينَ böbürlenen ع ل و
 
 
Mûsâ ve kardeşi Hârûn’un getirdikleri “âyetler ve apaçık delil” ile genellikle Hz. Mûsâ’nın gösterdiği, bazılarının Hz. Hârûn’la da ilgisi bulunan mûcizeler kastedilmiştir (farklı açıklamalar için bk. Râzî, XXIII, 101). 
 
İsrâiloğulları, Hz. Mûsâ kendilerini Mısır’dan çıkarmadan önce dört asırdır Mısır’da yaşıyor, burada ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorlardı. İşte 47. âyette Firavun ve çevresinin bu sebeple onları kendi köleleri gibi gördükleri, dolayısıyla aynı kavimden olan Mûsâ ve Hârûn’un dinlerini kabul etmenin kendileri için onur kırıcı olacağını ileri sürdükleri, böylece azgınlara ve sapkınlara yaraşır bir kibir ve gurur örneği sergiledikleri, bunun da onları helâke götürdüğü bildirilmektedir. Böylece gerek Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekkeli putperestlere gerekse bütün insanlara, doğru ve yanlışı makam-mevki, mal-mülk, soy-sop gibi ölçülerle ayırmaya kalkışmaları halinde bunun bedelinin çok ağır olacağı uyarısında bulunulmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 26
 

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ

 

اِلٰى فِرْعَوْنَ  önceki ayette geçen  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir.  فِرْعَوْنَ  kelimesi gayrı munsarif olduğu için tenvin ve kesra almamıştır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَلَئِه۪  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اسْتَكْـبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi olan cemi müzekker çoğul  و ’ı mahallen merfûdur.  

قَوْماً  kelimesi, كَانُوا ‘un haberi olup fetha üzere mansubdur.  عَال۪ينَ  kelimesi  قَوْماً ‘in sıfatı olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

اسْتَكْـبَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  كبر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ

 

Ayetin başındaki car mecrur  اِلٰى فِرْعَوْنَ , önceki ayetteki  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir.  مَلَا۬ئِه۪ , temâsül nedeniyle  فِرْعَوْنَ ’ye atfedilmiştir.

فَاسْتَكْـبَرُوا  cümlesi, önceki ayetteki …ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى  cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Cümleler arasında manen ve lafzen ittifak mevcuttur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

فَاسْتَكْـبَرُوا  fiili,  استفعال  babındadır. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavvat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

Makabline matuf  وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ  cümlesi, nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ve istikrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

عَال۪ينَۚ , nakıs fiil  كَان ’nin haberi olan  قَوْماً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

Allah Teâlâ, Firavun ve kavminin önce sıfatlarını sonra da şüphelerini zikretmiştir. Onların sıfatları şu iki şeydir: Kibir ve büyüklenme, taassup ve dünya işlerinde durumları ileri, yüksek olan bir topluluk olmaları. Bu ifadeyle onların sayı ve kuvvet bakımından güçlü kuvvetli olmalarının kastedilmesi de muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî) 

Ayette Firavun ile kavminin eşrafı zikre tahsis edilmiştir. Çünkü İsrailoğulları’nın serbest bırakılıp Hazret-i Musa ile beraber gönderilmeleri, Firavun ile eşrafın görüşüne bağlıdır; halkın görüşüne bağlı değildir. (Ebüssuûd)