اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
اِلَّا hasr edatıdır. عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ car mecruru önceki ayette geçen حَافِظُونَ ‘ye mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا müşterek ism-i mevsûl اَزْوَاجِهِمْ ‘ye matuf olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
مَلَكَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
اَيْمَانُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ ta’liliyedir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
غَيْرُ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. مَلُوم۪ينَ muzafun ileyh olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. مَلُوم۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi لوم olan fiilin ism-i mef’ûludur.اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ
Bu ayet, önceki ayetten istisna edilenlerdir. İstisna, muttasıldır.
عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ ‘ye matuf olan mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَلٰٓى harfiyle birlikte حَافِظُونَ ‘ye mütealliktir. Sılası olan مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
Ayetteki عَلٰٓى edatı حَافِظُونَ ‘ye bağlıdır. احْفَظْ عَلى عِنانِ فَرَسِي (atımın yularını tut) deyiminden gelir. Ya da haldir. Yani onu bütün hallerde koruyun demektir. Ancak evlilik veya odalık durumu hariç. Ya da غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ kavlinin gösterdiği bir fiile mütealliktir. (Beyzâvî)
Ayetin sonunda اِنَّ ile tekid edilmiş haberi isnad, ta’lil cümlesidir. فَ , ta’liliyyedir.
Çünkü onlar bundan kınanmazlar cümlesindeki اِنَّهُمْ zamiri حَافِظُونَۙ kelimesine ya da istisnanın gösterdiği şeye gitmektedir, yani eğer onu eşlerine veya odalıklarına harcarlarsa bundan kınanmazlar demektir. (Beyzâvî)
عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ [eşleri] ifadesi, hal konumundadır, yani eşlerine yönelenler ya da eşleri üzerine kāim/reis olanlar anlamındadır.
Burada مَا مَلَكَتْ ibaresinde akıllı varlıklar için kullanılan منْ yerine مَا gelmesi şöyle izah edilmiştir:
Buradaki مَا edatı, مَا التى manasındadır ve عَلٰٓى 'ya matuf olup cer mahallindedir. Akıllılar için kullanılmasının iki sebebi vardır:
Ebu Hayyan ise; Burada هِمْ zamiri yerine مَا geldiğini söylemiştir. Çünkü هِمْ zamirini kullanmak güzel olmazdı, zira bu zamir erkeklere mahsustur. Burada مَا yerine lafzen هو veya manen هن demek gerekirdi. Çünkü bu kelime akıllılara aittir. هِمْ ile de akıllı kadınlar kastedilir.
İbnu'l Hatîb de şöyle demiştir: Burada cariye için iki sıfat bir arada ifade edilmiştir.
Bu iki özellik dolayısıyla akıllılar sınıfına dahil edilmemiştir.
Bu ayet erkeklere mahsustur. Çünkü her ne kadar arkeğin de kadınından hayız halinde, iddet halinde, oruçluyken veya ihramlıyken faydalanması caiz değilse de, kadının kölesinden faydalanması hiçbir durumda caiz değildir. (El Lubâb, İbnü Âdil, ö. h.880)
Allah Teâlâ burada istisna ettiği şeyi, durulması gereken sınır olarak belirlemiş, sonra da (Kim kendisine geniş bir alan ve rahatlık sağlandığı, yani dört hür kadınla evlenme ve dilediği kadar cariye alabilme imkânı verildiği halde hala bu sınırdan ötesine göz dikerse, işte onlar haddi aşmada nihai noktaya varmış kimselerdir) demiştir. (Keşşâf)
Onlar, cinsel arzularını eşleri ve cariyeleri dışındaki kadınlarla tatmin cihetine gitmezler. Bu, bize bildiriyor ki, bazı malum istisnalar dışında, o insanların şehvet duyguları, bunu arzuladığı halde onlar kendilerini frenlemeyi başarmaktadır, işte iffetin kemâli bununla tahakkuk etmektedir. (Ebüssuûd)
فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
فَ , ta’liliyyedir. Cümle ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.n اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَلُوم۪ينَۚ , ism-i mef’ûl vezninde gelmiştir.
Birinci ayetten itibaren devam eden cümle bu ayette son bulmuştur. Bu cümlede tekrarlanan هِمْ kelimesinde reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.