Mü'minûn Sûresi 6. Ayet

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ  ...

Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak hariç
2 عَلَىٰ
3 أَزْوَاجِهِمْ eşleri ز و ج
4 أَوْ yahut
5 مَا (cariyeler)
6 مَلَكَتْ sahip oldukları م ل ك
7 أَيْمَانُهُمْ ellerinin ي م ن
8 فَإِنَّهُمْ elbette onlar
9 غَيْرُ değildir غ ي ر
10 مَلُومِينَ kınanacak ل و م
 
İffetin korunması, İslâm’ın temel ahlâk buyruklarından biri olup, bu âyetler grubunda sayılan diğer niteliklerde olduğu gibi hem erkekleri hem de kadınları kapsamaktadır (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1310). İslâm’da hayatın çeşitli alanlarına dair pek çok düzenleme, Kur’an ve Sünnet’te ortaya konan genel ilkeler, amaçlar ve örnekler çerçevesinde ihtiyaçlara, zaman ve şartlara göre İslâm toplumunun takdirine bırakılırken evlenme ve aile ile ilgili belli başlı hukukî düzenlemelerin doğrudan Kur’an tarafından belirlenmiş olması, İslâm dininin iffet konusundaki duyarlılığının bir ifadesidir. Bu duyarlılık zamanla İslâm toplumlarının genel ahlâk ve iffet telakkilerine de yansımış; bu toplumların karakterini belirleyen aile, namus ve iffet anlayışının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bununla birlikte sonraki ahlâk ve fıkıh kitaplarında bu hususta aşırıya kaçan bir hassasiyetin geliştirildiği; fitne, sedd-i zerîa, ta‘zîr gibi kavramların bazan amacının dışına taşırıldığı, böylece Kur’an’ın esas aldığı iffeti koruma hedefini taşan aşırı bir anlayışla hayatın doğal gelişiminin kısıtlandığı da bilinmektedir. Bu zihniyet, giderek daha çok kadınların aleyhine baskıcı uygulamaların süreklilik kazanmasına, buna bağlı olarak bazı ahlâkî sapmalara vb. olumsuzluklara da zemin hazırlamıştır.
 
 Kur’an’da ve diğer temel İslâmî kaynaklarda kadın olsun erkek olsun her müslümanın, cinsel ihtiyacını karşılamada kendi eşiyle yetinmesi kesin bir hüküm olarak konulmuş; bu hükümlerle çelişen her türlü uygulama gayri meşrû kabul edilmiş, aykırı davranışlar için ağır yaptırımlar getirilmiştir. Bundan başka İslâm’ın geçmişten devraldığı, –öyle anlaşılıyor ki Kur’an ve Sünnet’in bütününden çıkan insanlık anlayışıyla, insan onur ve haysiyetiyle bağdaşır görmediği için zaman içinde ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler getirdiği– kölelik uygulamasının bir sonucu olarak, fakat belirli kurallara uymak kaydıyla câriyelerden yararlanma da meşrû kılınmıştır. Âyetin “ellerinin altında olanlar” şeklinde çevrilen kısmı, “câriyeler” anlamında kabul edilmiş ve bu sınırlı durumla ilgili fıkhî düzenlemenin temellerinden birini oluşturmuştur (câriyeler hakkındaki hükmün uygulanmasıyla ilgili farklı görüşler için bk. Nisâ 4/24). Ancak İslâm’ın hedefine uygun olarak günümüzde kölelik kurumu ortadan kalktığı için bu konuyla ilgili hükümlerin uygulanmasına da fiilen ihtiyaç kalmamıştır. Bazı Sünnî âlimler, müt‘a nikâhının haram olduğu yolundaki görüşlerini bu âyetlerin sınırlayıcı ifadesine dayandırmışlardır (bk. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1310; Kurtubî, XII, 113).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 11-12
 

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ

 

اِلَّا  hasr edatıdır.  عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ  car mecruru önceki ayette geçen  حَافِظُونَ ‘ye mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  müşterek ism-i mevsûl  اَزْوَاجِهِمْ ‘ye matuf olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

مَلَكَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. 

اَيْمَانُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  ta’liliyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمْ muttasıl zamir  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.

غَيْرُ  kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.  مَلُوم۪ينَ  muzafun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  مَلُوم۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  لوم  olan fiilin ism-i mef’ûludur.
 

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ 

 

Bu ayet, önceki ayetten istisna edilenlerdir. İstisna, muttasıldır.

عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ ‘ye matuf olan mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  عَلٰٓى harfiyle birlikte  حَافِظُونَ ‘ye mütealliktir. Sılası olan  مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

Ayetteki  عَلٰٓى edatı  حَافِظُونَ ‘ye bağlıdır.  احْفَظْ عَلى عِنانِ فَرَسِي (atımın yularını tut) deyiminden gelir. Ya da haldir. Yani onu bütün hallerde koruyun demektir. Ancak evlilik veya odalık durumu hariç. Ya da  غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ  kavlinin gösterdiği bir fiile mütealliktir. (Beyzâvî)

Ayetin sonunda  اِنَّ  ile tekid edilmiş haberi isnad, ta’lil cümlesidir.  فَ , ta’liliyyedir.

Çünkü onlar bundan kınanmazlar cümlesindeki  اِنَّهُمْ  zamiri  حَافِظُونَۙ  kelimesine ya da istisnanın gösterdiği şeye gitmektedir, yani eğer onu eşlerine veya odalıklarına harcarlarsa bundan kınanmazlar demektir. (Beyzâvî)

عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ [eşleri] ifadesi, hal konumundadır, yani eşlerine yönelenler ya da eşleri üzerine kāim/reis olanlar anlamındadır.

Burada  مَا مَلَكَتْ  ibaresinde akıllı varlıklar için kullanılan  منْ  yerine  مَا  gelmesi şöyle izah edilmiştir: 

Buradaki  مَا  edatı,  مَا التى  manasındadır ve  عَلٰٓى 'ya matuf olup cer mahallindedir. Akıllılar için kullanılmasının iki sebebi vardır:

  •  فانكحوا مَا طَاب [Hoşa gidenleri nikâhlayın] (Nisâ/3) ayetinde olduğu gibi nev ifade eder.
  • Zemahşerî; akılsızlar yerine konularak bu  مَا  ile akıllıların, yani kadınların kastedildiğini söylemiştir.

Ebu Hayyan ise; Burada  هِمْ  zamiri yerine  مَا  geldiğini söylemiştir. Çünkü  هِمْ  zamirini kullanmak güzel olmazdı, zira bu zamir erkeklere mahsustur. Burada  مَا  yerine lafzen هو  veya manen  هن  demek gerekirdi. Çünkü bu kelime akıllılara aittir.  هِمْ  ile de akıllı kadınlar kastedilir. 

İbnu'l Hatîb de şöyle demiştir: Burada cariye için iki sıfat bir arada ifade edilmiştir.

  • Dişilik ki bunlarda akıl noksanlığı kastedilir.
  • Alınıp satılması itibarıyla diğer mallar gibidir.

Bu iki özellik dolayısıyla akıllılar sınıfına dahil edilmemiştir. 

Bu ayet erkeklere mahsustur. Çünkü her ne kadar arkeğin de kadınından hayız halinde, iddet halinde, oruçluyken veya ihramlıyken faydalanması caiz değilse de, kadının kölesinden faydalanması hiçbir durumda caiz değildir. (El Lubâb, İbnü Âdil, ö. h.880)

Allah Teâlâ burada istisna ettiği şeyi, durulması gereken sınır olarak belirlemiş, sonra da (Kim kendisine geniş bir alan ve rahatlık sağlandığı, yani dört hür kadınla evlenme ve dilediği kadar cariye alabilme imkânı verildiği halde hala bu sınırdan ötesine göz dikerse, işte onlar haddi aşmada nihai noktaya varmış kimselerdir) demiştir. (Keşşâf)

Onlar, cinsel arzularını eşleri ve cariyeleri dışındaki kadınlarla tatmin cihetine gitmezler. Bu, bize bildiriyor ki, bazı malum istisnalar dışında, o insanların şehvet duyguları, bunu arzuladığı halde onlar kendilerini frenlemeyi başarmaktadır, işte iffetin kemâli bununla tahakkuk etmektedir. (Ebüssuûd)


فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ

 

فَ , ta’liliyyedir. Cümle ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.n اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مَلُوم۪ينَۚ , ism-i mef’ûl vezninde gelmiştir. 

Birinci ayetten itibaren devam eden cümle bu ayette son bulmuştur. Bu cümlede tekrarlanan  هِمْ  kelimesinde reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.