Şuarâ Sûresi 182. Ayet

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ  ...

“Doğru terazi ile tartın.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَزِنُوا tartın و ز ن
2 بِالْقِسْطَاسِ terazi ile ق س ط س
3 الْمُسْتَقِيمِ dosdoğru ق و م
 

Eyke, “sık ağaçlı yer” anlamına gelir. Bazı müfessirlere göre Eyke ile Medyen aynı yerin adı, halkları da aynı halktır; bazılarına göre ise bunlar iki ayrı yerin adıdır, halkları da aynı ırkın iki koludur. Medyen halkı şehirde, Eyke halkı ise Medyen çevresinde bir vadide yaşıyorlardı (İbn Kesîr, VI, 168; İbn Âşûr, XIV, 71; Eyke hakkında bilgi için bk. Hicr 15/78-79; İbn Âşûr, XIX, 182-184). Medyen, Hicaz bölgesi ile Suriye ticaret yolu üzerinde, Akabe körfezine yakın bir yerleşim merkezidir. Şehir adını Hz. İbrâhim’in oğlu Medyen’den almıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/85-87).

Şuayb aleyhisselâm Hz. İbrâhim’in dördüncü kuşaktan torunu olup Medyen ve Eyke halkına gönderilmiş bir peygamberdir. O da diğer peygamberler gibi inkârcı ve putperest halkına önce Allah’tan başka tanrı olmadığını, her şeyi ve herkesi O’nun yarattığını anlattı, halkını yalnızca O’na kulluk etmeye çağırdı. Medyen halkı putperestliğinin yanında toplumsal ahlâk, özellikle ticaret ahlâkı bakımından çok bozulmuştu. Bolluk ve bereket içinde yaşamalarına rağmen ahlâk kurallarını çiğneyerek alışverişlerinde karşı tarafı zarara sokacak hileli işler yapıyorlardı. Hz. Şuayb, ölçüyü tartıyı eksik tutmamaları, adaleti gözetmeleri ve düzgün ölçüp tartmaları, çıkarları uğruna insanların mallarının değerini düşürmemeleri ve yeryüzünde fesat çıkararak ülke düzenini bozmamaları hususunda onlara uyarılarda bulundu; böylece hak dinin tevhid ve adalet ilkelerini toplumda yerleştirmeye çalıştı.

 

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

زِنُوا  fiili,  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِالْقِسْطَاسِ  car mecruru  زِنُوا ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri;  متلبسين بالقسطاس  (Doğruluğa, adalete bürünerek) şeklindedir.

Aynı zamanda muzâftır.  الْمُسْتَق۪يمِ  kelimesi,  قِسْطَاسِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُسْتَق۪يمِ  kelimesi; sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ

 


Ayet  وَ ’la …اَوْفُوا  cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da tenasüp mevcuttur.

بِالْقِسْطَاسِ ‘nin müteallakı olan  زِنُوا  fiilinin kökü  وزن ’dir.  الْمُسْتَق۪يمِ  kelimesi  الْقِسْطَاسِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

زِنُوا  -  الْقِسْطَاسِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Şuayb (as) tam ölçmeyi emredince, bunun nasıl olacağını beyan ederek, ‘’Doğru terazi ile tartın’’ demiştir.  قِسْطَاسِ  (terazi) kelimesi,  قِ ‘ın zammesiyle  قُسْطَس  şeklinde de okunmuştur. (Kurtubî) 

قِسْطَاسِ : Mizan, terazi, kantar, çeki gibi ölçü birimi demektir ki aslı Rumca’dır, denilmiştir. (Elmalılı)