30 Temmuz 2025
Şuarâ Sûresi 160-183 (373. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Şuarâ Sûresi 160. Ayet

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ  ...


Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَّبَتْ yalanladı ك ذ ب
2 قَوْمُ kavmi ق و م
3 لُوطٍ Lut
4 الْمُرْسَلِينَ gönderilen elçileri ر س ل
Lût aleyhisselâm, Hz. İbrâhim’in kardeşi Haran’ın oğludur. İbrâhim aleyhisselâm ile birlikte Irak’tan ayrılıp Filistin’e gitmiş, daha sonra da Ölüdeniz (Lût gölü) kıyısında yaşayan inkârcılık ve sapık ilişkiler (homoseksüellik) içinde bulunan Sodom ve Gomore halkını ıslah etmekle görevlendirilmiş bir peygamberdir (bk. A‘râf 7/80).

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

 

Fiil cümlesidir.  كَذَّبَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  قَوْمُ  fail olup lafzen merfûdur.

لُوطٍ  muzâfun ileyh olup gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَذَّبَتْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

الْمُرْسَل۪ينَۚ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُرْسَل۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.

كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim, Allah Teâlâ’dır. Ayette Lût kavminin kıssasına geçilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

كَذَّبَتْ  fiili bu ayette  تفعيل  babında gelmiştir. Bu, yalanlamanın fail, mef’ûl ve fiil yönünden çokluğuna işarettir.

Burada Peygamberler lafzıyla Hz. Lût kastedilmiştir.Tazim için mecaz-ı mürsel üslubu kullanılmıştır. Bir peygamberi yalanlayan sanki tüm peygamberleri yalanlamış gibidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

قَوْمُ  kelimesi müennestir; (bu sebepten  كَذَّبَتْ  fiili müennestir) nitekim ism-i tasğîri  قُوَيْمَ ‘dir. مُرْسَل۪ينَ  (Gönderilenler) -ki kastedilen Lût’dur (as)- ifadesinin benzeri, kişinin bir tane biniti ve elbisesi olmasına rağmen  فُلَانٌ يَرْكَب الدَّوَابَّ وَيَلْبَسُ الْبُرُود  (Falanca, binitlere biner kaliteli elbiseler giyer) demen gibidir. (Keşşâf, 105. ayetten alıntı)
Şuarâ Sûresi 161. Ayet

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ  ...


Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذْ hani
2 قَالَ demişti ق و ل
3 لَهُمْ onlara
4 أَخُوهُمْ kardeşleri ا خ و
5 لُوطٌ Lut
6 أَلَا
7 تَتَّقُونَ korunmaz mısınız? و ق ي

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

 

اِذْ  zaman zarfı  كَذَّبَتْ  fiiline mütealliktir.

إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. إِذْ  mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. إِذْ ‘den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. بَيْنَا  ve  بَيْنَمَا  ‘dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ لَهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir. 

اَخُوهُمْ  harfle îrab olan beş isimden biri olup fail olarak ref alameti  و ‘dır. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

نُوحٌ  kelimesi  اَخُوهُمْ ‘den atf-ı beyan olup merfûdur. 

Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:

1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi

2. اَيُّهَا  ve  اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi

3. Sıfattan sonra gelen mevsûfun atf-ı beyan olarak gelmesi

4. Tefsir harfi  اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli  اَلَا تَتَّقُونَۚ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَلَا  arz harfidir.  تَتَّقُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

تَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

 

Ayete dahil olan zaman zarfı  اِذْ , önceki ayetteki  كَذَّبَتْ  fiiline mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan …  قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.

Car mecrur müsnedün ileyhe, siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَلَا تَتَّقُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümleye dahil olan  اَلَا  edatı, istek ifade eder.

‘’Korkmaz mısınız’’ derken ‘korkun, sakının’ demek istemektedir. İnşâî üslupta gelen cümle, emir manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

اَلَا  arz harfidir. Tahdîd ilişkisi kurar. Fiilin teşvik yoluyla ve şiddetli bir şekilde yerine getirilmesini talep eder. Arz için kullanıldığında ise fiilin yumuşak bir biçimde yapılmasının istenmesidir. 

Arz: Bir şeyin yapılmasını nazikçe, kibarca, yumuşaklık ve tatlılıkla istemektir. Arzda sertlik söz konusu değildir. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

لُوطٌ , fail olan  اَخُوهُمْ ’dan atf-ı beyandır. Atf-ı beyan atıf harfi  و  olmadan gelir.

Bu ayet surede, kıssaların sonunda peygamberlerin isminin farklılığıyla, tekrar edilmiştir. Tekrarlanan bu ayetler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28)
Şuarâ Sûresi 162. Ayet

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ  ...


“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنِّي şüphesiz ben
2 لَكُمْ sizin için
3 رَسُولٌ bir elçiyim ر س ل
4 أَمِينٌ güvenilir ا م ن

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَكُمْ  car mecruru  رَسُولٌ ‘e mütealliktir.  رَسُولٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. 

اَم۪ينٌ  kelimesi  رَسُولٌ ‘un kelimesi sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hz. Lût, sözlerini  اِنَّ  ile tekid ederek, kardeşlerini ikna etmek istemiştir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمْ , ihtimam için amili olan  رَسُولٌ ’a takdim edilmiştir.  رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ  ibaresi  اِنّ۪ ’nin haberidir.

Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  اَم۪ينٌ  kelimesi  رَسُولٌ  için sıfattır. 

Resuller zaten emin, güvenilir oldukları halde emîn sıfatıyla tavsif edilmesi, onların bu özelliğine dikkat çekip vurgulamak için yapılmış ıtnâb sanatıdır.

 
Şuarâ Sûresi 163. Ayet

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ  ...


“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَاتَّقُوا korkun و ق ي
2 اللَّهَ Allah’tan
3 وَأَطِيعُونِ ve bana ita’at edin ط و ع

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن صدّقتموني  (Eğer bana inanıyorsanız…) şeklindedir.

اتَّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَط۪يعُونِ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  اَط۪يعُونِ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

تَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

اَط۪يعُونِ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Takdiri  إن صدّقتموني  (Eğer bana inanıyorsanız…) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Cevap cümlesi olan  فَاتَّقُوا اللّٰهَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Yine emir üslubunda talebî inşaî isnad olan  اَط۪يعُونِ  cümlesi makabline  وَ ‘la atfedilmiştir.

اتَّقُوا اللّٰهَ  -  اَط۪يعُونِ  arasında mürâât-ı nazîr vardır. 

اَط۪يعُونِ  fiilinin sonundaki kesra, fasılaya riayet gözetilerek hazfedilen mütekellim zamirinden ivazdır.

Bu ayet, 108. ayetin tekrarıdır. Bu iki ayet arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. 

Onları çağırdığı şeyin önemine dikkat çekmek ve bu hususu vurgulamak için bu sözü tekrarladı. (Safvetü’t Tefasir)

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri  Ahkaf/28)

Yani “size yaptığım tebliğlerden sonra artık Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve tevhid ile Allah'a itaate ilişkin size verdiğim emirlere uyun” demektir. (Ebüssuûd)

Allah’tan sakının ve bana itaat edin ifadesi; bana itaat konusunda Allah’tan sakının, demektir. Bunu, benliklerine iyice yerleştirmek ve pekiştirmek için tekrarlamış; ayrıca, iki kez geçen “Allah’tan sakının ve bana itaat edin” ifadesinden her birini farklı bir illete bağlamış; onlar arasında güvenilir bir kişi olmasını birincinin illeti kılarken, onların elindekine hiçbir tamahı bulunmamasını ikincinin illeti kılmıştır. (Keşşâf) 

Binaenaleyh, bunlar mana cihetinden birbirinden farklı olup bunda bir tekrar bulunmamaktadır. (Fahreddin er-Râzî)

 
Şuarâ Sûresi 164. Ayet

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ  ...


“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا
2 أَسْأَلُكُمْ ben sizden istemiyorum س ا ل
3 عَلَيْهِ buna karşı
4 مِنْ hiç
5 أَجْرٍ bir ücret ا ج ر
6 إِنْ
7 أَجْرِيَ benim ücretim ا ج ر
8 إِلَّا yalnız
9 عَلَىٰ aittir
10 رَبِّ Rabbine ر ب ب
11 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ 

 

Ayet atıf harfi  وَ  ‘la mekulü’l-kavle matuftur. 

مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَسْـَٔلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ‘dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَلَيْهِ  car mecruru  اَجْرٍ ‘ye mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri;  على تبليغه  (Onu tebliğe karşılık) şeklindedir.

مِنْ  harfi zaiddir.  اَجْرٍ  lafzen mecrur  اَسْـَٔلُكُمْ ‘ün ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.


 اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَجْرِيَ  mübteda olup mukadder  يَ  üzere damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  عَلٰى رَبِّ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.  الْعَالَم۪ينَۚ   muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

مِنْ اَجْرٍ ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir. Tekid ifade eden zaid  مِنْ  harfi de kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır.

سأل  fiili sormak manasındadır.  عَلَيْ  harf-i ceri ile kullanıldığında istemek manasını alır. Fiillerin harf-i cerle yeni anlam kazanmalarına tazmin denir.


 اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Ta’lil cümleleri tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Bir olumlu bir de olumsuz cümle ihtiva etmektedir.  اِنْ  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.

“Allah'tan başka hiç kimseden bir mükâfatım yoktur.” demektir.

Cümledeki  أَجۡرِیَ  kelimesinde istiare vardır. Bu kelime mükâfat anlamında müsteardır. Mükâfat işçiye verilen ücrete benzetilmiştir.

رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  izafeti, muzâfun ileyh için şan ve şeref ifade eder.

Allah Teâlâ’dan  رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ  şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin Suresi, 5)  

Cümlede ayrıca îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  عَلَىٰ رَبِّ ٱلۡعَـٰلَمِینَ , mahzuf habere mütealliktir.

اَجْرٍ  kelimesinin ayette tekrarı, önemine binaendir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Fiilin tekidi için istisna yöntemi Arapçada çok kullanılır. İstisna, onlardan ücret isteme durumunu nehyetmeyi tekid içindir. Buna tekidü’l medh bima yuşbihu’z-zem denir. İstisna, munkatı’ dır. (Âşûr, Furkan/57)

Bu, ayetin surede 4. tekrarıdır. Tekrarlanan bu ayetler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri  Ahkaf/28)

Onları çağırdığı şeyin önemine dikkat çekmek ve bu hususu vurgulamak için bu sözü tekrarlamıştır. (Safvetü’t Tefasir) 

 
Şuarâ Sûresi 165. Ayet

اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ  ...


165-166. Ayetler Meal  :   
“Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَتَأْتُونَ -mi gidiyorsunuz? ا ت ي
2 الذُّكْرَانَ erkeklere ذ ك ر
3 مِنَ içinde
4 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م

اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ

 

Hemze istifhâm harfidir.  تَأْتُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و  ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

الذُّكْرَانَ  mef’ûlun bih olup gayri munsariftir. Sonundaki elif ve nun ziyadedir.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنَ الْعَالَم۪ينَ  car mecruru  الذُّكْرَانَ ‘nin mahzuf haline müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ

 

Ayet, beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümleye dahil olan hemze, inkârî ve takrîrî manadadır. Muzari sıygada gelerek hudûs, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru anlamı değil de inkâr, taaccüp ve kınama kastı taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ  car mecruru  الذُّكْرَانَ ’nin mahzuf haline mütealliktir.

عَالَم۪ينَ  kelimesi ile insanları kastetmektedir; yani -Âdemoğullarının çokluğuna, farklı sınıflardan oluşuyor olmalarına ve kadınları erkeklerinden daha fazla olmasına rağmen- erkeklere mi gidiyorsunuz!? Kadınlar size yetmiyormuş gibi! Ya da kendi dışınızdakilerden erkeklere mi gidiyorsunuz!? Yani ey Lut kavmi! Bu aşırı çirkin eylemle sadece siz, diğer varlıklardan ayrılıyorsunuz! Buna göre  الْعَالَم۪ينَۙ , cinsel hayatı olan tüm canlıları ifade eder. (Keşşâf)
Şuarâ Sûresi 166. Ayet

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتَذَرُونَ ve bırakıyor (musunuz?) و ذ ر
2 مَا şeyleri
3 خَلَقَ yarattığı خ ل ق
4 لَكُمْ sizin için
5 رَبُّكُمْ Rabbinizin ر ب ب
6 مِنْ
7 أَزْوَاجِكُمْ eşlerinizi ز و ج
8 بَلْ bilakis
9 أَنْتُمْ siz
10 قَوْمٌ bir kavimsiniz ق و م
11 عَادُونَ sınırı aşan ع د و

   Vezera وذر :    وَذَرَ fiili 'kendisine fazla önem ve değer vermediğinden şu şeyi atmak' anlamında kullanılır. Bu kökün mazi fiil (geçmiş zaman) kipi kullanılmaz. وَذَرَة kemiksiz et parçasıdır. Böyle adlandırılmasının sebebi ona fazla önem/değer verilmeyişidir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de yalnızca sülasi fiil formunda 45 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ 

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile makabline matuftur. Fiil cümlesidir.  تَذَرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  خَلَقَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَكُمْ  car mecruru  خَلَقَ  fiiline mütealliktir.  رَبُّكُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنْ اَزْوَاجِ  car mecruru mukadder aid zamirin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ

 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  قَوْمٌ  haber olup lafzen merfûdur.

عَادُونَ  kelimesi  قَوْمٌ ‘nün sıfatı olup ref alameti  و ’dır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَادُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  عدو  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ 

 

Ayet, istifham üslubunda gelen önceki ayete matuftur. Binaenaleyh bu cümle de mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Bu cümlede de tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Fiil muzari sıygada gelerek hudûs, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nin sılası olan  خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمْ , ihtimam için fail olan  رَبُّكُمْ ’e takdim edilmiştir.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبُّكُمْ  izafetinde mücrimlere ait muhatap zamirinin Rabb ismine muzâfun ileyh olmasında, Allah’ın rububiyet vasfını onlara, hatırlatmak gayesi vardır. Onları tahkir manası da vardır.

Mef’ûlün ism-i mevsulle ifade edilmesi sonraki habere dikkat çekmek içindir.

مِنْ اَزْوَاجِكُمْ  ifadesine gelince, buradaki  مِنْ  harf-i cerinin yaratılanı beyan etmek üzere gelmiş olan beyaniyye olması muhtemel olduğu gibi teb'iz için olması da mümkündür. "Yaratılan şey ile kadınların (yaklaşılması) mübah olan uzvu murad edilir. Buna göre sanki onlar bunun aynısını kendi kadınlarıyla da yapıyorlardı. (Fahreddin er-Râzî)

مِنْ اَزْوَاجِكُمْ  ifadesi  مَا خَلَقَ ’yı açıklayıcı olabileceği gibi onunla parça kastedilmesi de mümkündür ki buna göre,  مَا خَلَقَ  ile kadınların mübah uzuvları kastedilir. (Keşşâf)

اَزْوَاجِكُمْ  lafzından murad dişi cinsidir. Evveliyet alakasıyla mecaz-ı mürsel olarak gelmiştir. Bu mecazda onları himaye edip beslemeye tariz vardır. (Âşûr)

Hz. Lut’un karşılaştığı gayri meşru durumdan duyduğu sıkıntısı belli dereceye ulaştıktan sonra, o bu sıkıntısının nefy manasını veren istifham üslübuyla ifade etmiştir. Bu üslupla şunları dile getirmiştir: 

a. Erkeklerin, zevcelerinin yerine kendileri gibi erkek olanlarla meşgul olması hakikatini ifade etmek. 

b. Erkeklerin yaptıkları bu çirkin fiilin yaygınlaştığını görmeye artık nefsinin tahammül etmediğini ifade etmek. 

c. Doğru yolu göstermek.  

Bu ve bunun gibi bütün inkarî istifhamlar bu üç unsuru, bazen de daha fazlasını taşır. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)


 بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ

 

İdrâb ve ibtidaiyye harfinin dahil olduğu cümle müstenefedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail kalıbındaki  عَادُونَ , haber olan  قَوْمٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat s. 80)

بَلۡ , idrâb harfidir. ‘Tersine, aksine’ anlamındadır. Atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Doktora Tezi, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler)

بَلۡ  ile idrâb ifade edilmiştir. Yumuşaklıktan sonra inkârı sert bir dille ifade etmek için öğüt ve delil makamından zem makamına geçiş yapılmıştır. (Âşûr)

 
Şuarâ Sûresi 167. Ayet

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ  ...


Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ق و ل
2 لَئِنْ andolsun eğer
3 لَمْ
4 تَنْتَهِ vazgeçmezsen ن ه ي
5 يَا لُوطُ Lut
6 لَتَكُونَنَّ mutlaka olacaksın ك و ن
7 مِنَ -den
8 الْمُخْرَجِينَ sürülenler- خ ر ج

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ ‘dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

تَنْتَهِ۬  şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت  ‘dir. 

يَا  nida harfi,  لُوطُ  münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur. İtiraziyyedir.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا  ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfû üzere mebni, mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.

تَكُونَنَّ  nakıs, fetha üzere mebni muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. Sonundaki  نَّ  tekid harfidir. 

تَكُونَنَّ ‘nin ismi, müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ  car mecruru  تَكُونَنَّ ‘nin mahzuf haberine müteallık olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur. 

تَنْتَهِ۬  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  نهي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

مُخْرَج۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  خرج  olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.

قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ

 

Allah Teâlâ’nın, bize inkârcıların sözlerini bildirdiği ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬  cümlesinde  لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إنْ  şart harfidir.  اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1) Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2) Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm” demesi gibi.

3) Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf kasemin cevabı şart üslubunda gelmiştir.

Şart cümlesi olan  لَمْ تَنْتَهِ۬  menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يَا لُوطُ  nidası, itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Ana cümlenin anlamına tesiri yoktur.

Şartın cevabı sonraki mukadder kasemin cevabının delaletiyle hazfedilmiştir. Şartın cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlesinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. 

لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ  cümlesi, mahzuf bir kasemin cevabıdır. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

لَ  ve nûn-u sakîle ile tekid edilmiştir. Nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümleye daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  تَكُونَنَّ ‘nin haberi mahzuftur.  مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ , mahzuf habere mütealliktir.
Şuarâ Sûresi 168. Ayet

قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ  ...


Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Lut) dedi ki ق و ل
2 إِنِّي şüphesiz ben
3 لِعَمَلِكُمْ sizin bu işinize ع م ل
4 مِنَ
5 الْقَالِينَ kızanlardanım ق ل ي

قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli  اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

لِعَمَلِكُمْ  car mecruru  الْقَال۪ينَ ‘a mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنَ الْقَال۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  قَال۪ينَ  kelimesi sülâsi mücerredi  قلي  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَ  cümle,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesiyle tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اِنَّ ‘nin haberi mahzuftur.  مِنَ الْقَال۪ينَ , mahzuf habere mütealliktir.

Car mecrur  لِعَمَلِكُمْ , siyaktaki önemine binaen amili olan  الْقَال۪ينَۜ ’ye takdim edilmiştir.

Lut (as) onlara “Ben sizin yaptığınıza buğzedenlerdenim’’ diye cevap verdi.  قِلي  kelimesi, şiddetli buğz anlamına gelir. Buradaki buğz sanki gönüle ve ciğerlere tesir etmiş olan bir buğzdur. Bu ifade "Ben sizin yaptığınıza bir buğzedenim" sözünden daha belîğ ve etkilidir. Nitekim "Falanca kişi alimler zümresindendir" sözü, "Falanca kişi, alimdir" sözünden daha belîğdir. Bunun manasının, "size buğzda en ileride bulunan kimselerdenim" şeklinde olması da muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)  

قَالَ  قَال۪ينَۜ ; burada ikinci kelimenin kökü birinciden farklıdır. (Nefret etmek manasında olan  قلي  fiilidir) cinas-ı ıtlak, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

مِنَ القالِينَ  sözü vasıf olarak  إنِّي لِعَمَلِكم قالٍ  sözünden daha beliğdir. Bu en kemal cinastır. Çünkü tam cinas olur. قَالَ ile  القالِينَ  kelimeleri arasında cinas-ı müzeyyel vardır. Cinas-ı mutarraf olarak isimlendirilir. (Âşûr)

Cinas-ı müzeyyel: Aynı yazılan iki kelimeden birinde fazla olan harf birden fazla ve kelime sonunda olursa buna cinâs-ı müzeyyel adı verilir.

 
Şuarâ Sûresi 169. Ayet

رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ  ...


“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَبِّ Rabbim ر ب ب
2 نَجِّنِي beni kurtar ن ج و
3 وَأَهْلِي ve ailemi ا ه ل
4 مِمَّا şeylerden
5 يَعْمَلُونَ yaptıkları ع م ل

رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ

 

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

نَجِّن۪ي  dua manasında olup illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Nidanın cevabıdır. 

اَهْل۪ي  atıf harfi  وَ ‘la makablindeki mütekellim  يَ ’na matuftur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَا  ve masdar-ı müevvel  مِنَ  harf-i ceriyle  نَجِّن۪ي  fiiline mütealliktir. 

يَعْمَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

نَجِّن۪ي  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نجو ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ

 

Önceki ayetteki mekulü’l-kavle dahil olan bu ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mütekellim Hz. Lut’tur.

Nida harfinin ve mütekellim zamirinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, mütekellimin münadaya yakın olma ve onun rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Lut, şan ve şeref kazanmıştır. 

Nidanın cevabı olan  نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي  cümle, emir üslubunda, talebî inşâî isnaddır. Emir üslubunda olmasına rağmen dua manası taşıması sebebiyle lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

Masdar harfi  مَا ‘nın sılası olan  يَعْمَلُونَ , masdar tevilinde olup başındaki harf-i cerle birlikte  نَجِّن۪ي  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

يَعْمَلُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

 
Şuarâ Sûresi 170. Ayet

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ  ...


170-171. Ayetler Meal  :   
Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَنَجَّيْنَاهُ biz de onu kurtardık ن ج و
2 وَأَهْلَهُ ve ailesini ا ه ل
3 أَجْمَعِينَ tamamen ج م ع

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ

 

فَ  istînâfiyyedir.  نَجَّيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

 وَاَهْلَـهُٓ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَجْمَع۪ينَ  tekid olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Tekid: Tabi olduğu kelimenin veya cümlenin manasını kuvvetlendiren, pekiştiren, manasındaki kapalılığı gideren ve aynı irabı alan sözdür. Tekide “tevkid” de denilir. Tekid eden kelimeye veya cümleye “tekid (müekkid- ٌمُؤَكِّد)”, tekid edilen kelime veya cümleye de “müekked (مَؤَكَّدٌ)” denir. Tekid, çoğunlukla muhatabın zihninde iyice yerleşmesi veya onun tereddüdünü gidermek için yapılan vurguya denir. Tekid, lafzî ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Manevi tekid marifeyi tekid eder, belirli kelimelerle yapılır. Bu kelimeler: كُلُّ , اَجْمَعُونَ , اَجْمَعِينَ dir. Burada  اَجْمَعِينَ  ile tekid edilmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَجَّيْنَا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نجو ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ

 

فَ  istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَنَجَّيْناهُ  sözündeki  ف  takip içindir. (Âşûr)

اَجْمَع۪ينَۙ  kelimesi,  فَنَجَّيْنَاهُ  fiilindeki mef’ûlu tekid içindir. Atıf harfiyle gelen  اَهْلَـهُٓ  da mef’ûle atıftır.

İki ayet arasındaki meskutun anh, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini çeker. 

اَنْجَيْنَاهُ  fiili,  اِفعال  babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen  نَجَّي  fiili ise  تفعيل  babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın sözkonusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, S. 113)

 
Şuarâ Sûresi 171. Ayet

اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا yalnız hariç
2 عَجُوزًا bir koca karı ع ج ز
3 فِي arasında
4 الْغَابِرِينَ geride kalanlar غ ب ر

اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ

 

اِلَّا  istisnâ edatıdır. İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır. İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Müstesna minh; a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubtur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.İstisnanın kısımları 3’e ayrılır:

1. Muttasıl istisna, 2. Munkatı’ istisna, 3. Müferrağ istisna

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَجُوزاً  müstesna olup fetha ile mansubdur.  فِي الْغَابِر۪ينَ  car mecruru  عَجُوزاً ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.

الْغَابِر۪ينَ  kelimesi sülâsi mücerredi  غبر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ

 

Ayette, kurtulanlardan istisna edilen bildirilmiştir. 

اِلَّا  istisna edatı,  عَجُوزاً  müstesnadır.  فِي الْغَابِر۪ينَۚ  car-mecruru,  عَجُوزاً ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.

عَجُوزاً ’deki tenvin tahkir ve adet içindir.

فِي الْغَابِر۪ينَۚ  [geride kalanlar arasındaki] ifadesi bayanın sıfatıdır; adeta “Geride kalan bir bayan hariç” denmektedir; oysa geride kalma fiili, bayanın kurtuluş esnasındaki bir özelliği değildi ki?” dersen şöyle derim: Bu, ‘geride kalacağı takdir edilmiş bir bayan hariç’ anlamındadır. Azap ve helak içinde geride kalanlar ifadesi, kurtarılanların dışındakiler demektir. Nitekim bu bayanın, ‘kentten çıkanlar’ ile birlikte üzerlerine yağdırılan taşlarla helak olduğu da söylenmiştir. (Keşşâf)
Şuarâ Sûresi 172. Ayet

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ  ...


Sonra diğerlerini helâk ettik.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ثُمَّ sonra
2 دَمَّرْنَا helak ettik د م ر
3 الْاخَرِينَ ötekilerini ا خ ر

Burada yaşlı kadından maksat Hz. Lût’un eşidir (bk. Tahrîm 66/10). Rivayete göre bu kadın iman etmemişti. Kocasının, misafirleri halktan gizli olarak evine davet etmesinden rahatsız olduğu veya bazı işaretlerle onları halka haber verdiği için Lût kavmi ile birlikte o da helâk oldu. Hûd sûresinin 82. âyetinde bildirildiğine göre ceza olarak bu kavmin üzerine taş yağdırılmıştır. 173. âyette yağdırıldığı bildirilen yağmurdan maksadın da bu taş yağmuru olması muhtemeldir. Böylece Lût kavmi inançsızlık ve ahlâksızlığının cezasını çekerek tarih sahnesinden silinip gitmiştir (Lût ve kavmi hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 168

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ

 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

دَمَّرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  الْاٰخَر۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

دَمَّرْنَا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  دمر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ

 

ثُمَّ  atıf harfiyle gelen ayette Allah Teâlâ, Lut kavmini yerle bir ettiğini azamet zamiriyle bildirmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

دَمَّرْنَا  fiili  تفعيل  babındadır.  تفعيل  babının fiile kazandırdığı kesret anlamı bu ayette kolayca farkedilmektedir. 

Mukâtil dedi ki: Yüce Allah, Lût kavmini yerin dibine geçirdiği gibi kasabalarının dışında olanlar üzerine de taş yağdırdı. (Kurtubî)
Şuarâ Sûresi 173. Ayet

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ  ...


Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi!

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَمْطَرْنَا ve yağdırdık م ط ر
2 عَلَيْهِمْ üzerlerine
3 مَطَرًا bir yağmur م ط ر
4 فَسَاءَ çok kötü oldu س و ا
5 مَطَرُ yağmuru م ط ر
6 الْمُنْذَرِينَ uyarılanların ن ذ ر

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ 

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَمْطَرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهِمْ  car mecruru  اَمْطَرْنَا  fiiline mütealliktir.  مَطَراًۚ  mef’ûlün mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَمْطَرْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  مَطَر  ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ

 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَٓاءَ  zem fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir.

Zem fiili; bir şahsı veya nesneyi yermek maksadıyla kurulan cümlelerde olur. Cümleye kattığı genel anlam hayret ve mübalağa ifadesidir. Zem fiili ile kurulan cümlelerde fail; marife veya gizli zamir olur, ondan sonra da mahsus gelir. Fail zamir ise temyizle yahut  مَا  ile belirtilir. Bu fiilin failinin geliş şekilleri şunlardır: 

1. Failinin  ال ’lı İsme Muzâf Olarak Gelmesi,  

2. سَاءَ ’nin Temyiz Alması,

3. سَاءَ  Fiilinin  مَا  Harfi ile Gelmesi. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَطَرُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْمُنْذَر۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُنْذَر۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.

وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ 

 

Atıfla gelen ayetin ilk cümlesi önceki ayetteki  دَمَّرْنَا  fiiline matuftur. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Mef’ûlün mutlak olan  مَطَراً  cümleyi tekid etmiştir.

Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

اَمْطَرْنَا  -  مَطَراًۜ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

المَطَرُ : Yeryüzüne bulutlardan düşen sudur. الإمْطارُ : Yağmurun yağmasıdır. Bu manada أمْطَرَتِ السَّماءُ “Sema yağmur yağdırdı” denir. onlara isabet eden taş, yağmur olarak isimlendirilmiştir. Çünkü o üzerlerine havadan iner. Bunun depremlerin tetiklediği volkanlardan çıkan mermiler olduğu söylenmiştir. Bu teşbih-i beliğdir. (Âşûr)  


 فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ

 

Ayette ikinci cümle, öncesine atfedilmiştir. Gayrı talebî inşâî isnaddır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zem fiili  سَٓاءَ ’in mahsusu, mahzuftur. Takdiri;  مطرهم  (onların yağmuru) ’dur.

‘Gerçekten berbattı!’ anlamındaki  فَسَٓاءَ  faili  مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ  (uyarılanların yağmuru) olup uyarılanlar derken malum bir kavmi kastetmemektedir; çünkü lâm-ı tarif cins ifade etmektedir. Zemmin asıl muhatabı hazf edilmiştir ki o da üzerlerine yağan taş yağmurudur. (Keşşâf)

الْمُنْذَر۪ينَ 'deki lâm cins için olmalıdır ki ona muzâf olan masdarın  سَٓاءَ  fiiline fail olarak gelmesi sahih olsun. (Beyzâvî) 

سَٓاءَ  fiili  بِئْسَ  manasında zem fiilidir.  المُنْذَرِينَ  sözü onların beklemedikleri halde uyarıldıklarını tescil eder. (Âşûr)

 
Şuarâ Sûresi 174. Ayet

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ  ...


Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ muhakkak ki
2 فِي vardır
3 ذَٰلِكَ bunda
4 لَايَةً bir ibret ا ي ي
5 وَمَا ama yine
6 كَانَ değildir ك و ن
7 أَكْثَرُهُمْ çokları ك ث ر
8 مُؤْمِنِينَ inananlardan ا م ن

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ 

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ف۪ي ذٰلِكَ  car mecruru  اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  اٰيَةً  kelimesi  اِنَّ ‘nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur.


 وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  اَكْثَرُ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مُؤْمِن۪ينَ  kelimesi  كَانَ ‘nin haberi olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُؤْمِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ 

 

Ayet, beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ  cümlesi,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  ف۪ي ذٰلِكَ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  اِنَّ ’nin muahhar ismi olan  لَاٰيَةً ’e dahil olan  لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır. Müsnedün ileyhin nekre gelişi, teksir, nev ve tazim ifadesi içindir.

Tecessüm ve cem’ ifade eden  ذٰلِكَ  ile duruma işaret edilmiştir. 

İşaret ismi  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Soyut manalar için kullanılan işaret isimleri mecaz ifade eder. Zattan mana ile haber verir. Zat, manaya dönüşmüştür. Bu, mübalağanın en kuvvetli şeklidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 11) 

İşaret ismine dahil olan  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilenler, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. İşaret edilenler, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bahsedilenlerin derecesinin yüksekliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.


 وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ

 

وَ , itiraziyyedir. Menfî  كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَانَ ’nin haberi olan  مُؤْمِن۪ينَ , ism-i fail kalıbında gelmiştir.

İsm-i fail, şimdiki zamanda hakikat, geçmiş ve gelecek zamanda ise mecaz anlamı ifade etmektedir. İsm-i fail; fiili yapan kişiye veya fiilin kendisinden meydana geldiği şeye delalet etmesi için “fâ‘ilun” vezninde sübut (devamlılık) değil, hudûs (geçicilik) anlamı ifade eden türemiş bir isimdir.

İsm-i fail, muzâf olup âmil olmadığında daha çok sübut (devamlılık) anlamı ifade eder. Bu durumda izafet, hakiki izafet olur. O zaman da ism-i fail, âmil olup izafeti lafzî olan sübut anlamlı sıfat-ı müşebbehe ile karıştırılmaktadır. Nahivcilerin; “ism-i fail’in teceddüt (yenilenme) anlamı ifade ettiği” şeklindeki görüşlerinin İbn Hişâm ve İbn Mâlik’de haklı gerekçeleri var gibi gözüküyor. Zira ism-i faili hareke ve sükun bakımından fiil gibi değerlendirmektedirler. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, s.124)

مَا كَان’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir, 3/79)

İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

Bu ayet, surede 7. kez gelmiştir. Tekrarlanan ayetler arasında tekrir, ıtnâb ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28)
Şuarâ Sûresi 175. Ayet

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟  ...


Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنَّ ve şüphesiz
2 رَبَّكَ Rabbin ر ب ب
3 لَهُوَ işte O’dur
4 الْعَزِيزُ üstün olan ع ز ز
5 الرَّحِيمُ merhamet eden ر ح م

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  رَبَّكَ  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْعَز۪يزُ  haber olup lafzen merfûdur.  الرَّح۪يمُ۟  ikinci haber olup lafzen merfûdur. 

الْعَز۪يزُ  ve  الرَّح۪يمُ۟  kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟

 

Ayet önceki ayetteki  اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً  cümlesine atıf harfi  وَ ‘la atfedilmiştir.  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ’nin isminin Rabb ismiyle marife olması, Hz. Peygambere destek ve muhabbetle muamelenin işaretidir. Ayrıca  رَبَّكَ  izafeti, Peygambere şan ve şeref ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟  cümlesi,  اِنَّ ‘nin haberidir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

الْعَز۪يزُ  haberdir. Müsnedin  ال  takısıyla marife gelmesi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

Haber olan iki vasfın, aralarında  وَ  olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder. Bu iki kelime de mübalağa ifade eder.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümledeki  هُوَ  fasıl zamiridir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. Haber, cümlede sıfattan daha kuvvetli bir rükündür.

Hasr kastedilerek bu iki isim marife olarak gelmiştir. Sadece Allah Teâlâ bu iki vasıfta kemâl derecededir. Bu iki vasıfta kemâl dereceye sahip olan Allah Teâlâ’dan başka hiçbir varlık yoktur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 24)  

الرَّح۪يمُ  -  الْعَزٖيزُ  kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Bu cümlede olduğu gibi mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Bu ayet surede 7. kez tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28)

Ayetteki ‘’Şu muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, mutlak galiptir ve çok merhametlidir’’ cümlesinin önceki ifadelerle münasebeti şudur; O topluluk bu çok net mucizeleri görüp müşahede etmelerine rağmen yine de kâfir olmuşlardır. Allah Teâlâ ise onları helak etmeye kādir ve azîz, galip bir zattı. Ama buna rağmen o onları helak etmemiş, tam aksine onlara çeşitli rahmetlerini yağdırmıştır. Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakk'ın böyle olması, O'nun rahmetinin mükemmel lütuf ve ihsanının, çok geniş olduğuna delâlet etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)  

Fahreddin er-Râzî şöyle der: Ayette, Allah'ın azîz (güçlü) sıfatının rahîm (merhametli) sıfatından önce gelmesinin sebebi şudur: Akla gelebilir ki Allah, onları cezalandırmaktan aciz olduğu için merhametlidir. İşte bu vehmi ortadan kaldırmak için üstün ve güçlü manasına gelen azîz sıfatı zikredilmiş, böyle olmasına rağmen kullarına merhametli olduğu bildirilmiştir. Çünkü merhamet, üstün güçle birlikte bulunduğunda daha etkili olur.

Şuʻarâ sûresinde art arda gelen 158. ayetin son iki cümlesi ve bu ayet, (surenin başındaki 8 ve 9.ayetler) sekiz yerde tekrarlanmıştır. İlki Hz. Muhammed'i (sav) ve Rabbinden gelenleri yalanlayanları tekzib açıklamasından sonra gelmektedir. Daha sonra her tekrarlanış önceki yalanlayanların kıssalarının hemen ardından her bir kıssadan sonra gelmiştir. Her birinin farklı bir durum için gelmesi, ifadenin zikredilişine güzel bir anlam katmıştır. (Ömer Özbek, Arap Dili Ve Belâgatında Itnâb Üslûbu)

Bu ayet kıssanın en güzel şekilde sona ermesi olan hüsn-i intihâ sanatına örnektir.
Şuarâ Sûresi 176. Ayet

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ  ...


Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَّبَ yalanladı ك ذ ب
2 أَصْحَابُ halkı ص ح ب
3 الْأَيْكَةِ Eyke
4 الْمُرْسَلِينَ gönderilen elçileri ر س ل

Eyke, “sık ağaçlı yer” anlamına gelir. Bazı müfessirlere göre Eyke ile Medyen aynı yerin adı, halkları da aynı halktır; bazılarına göre ise bunlar iki ayrı yerin adıdır, halkları da aynı ırkın iki koludur. Medyen halkı şehirde, Eyke halkı ise Medyen çevresinde bir vadide yaşıyorlardı (İbn Kesîr, VI, 168; İbn Âşûr, XIV, 71; Eyke hakkında bilgi için bk. Hicr 15/78-79; İbn Âşûr, XIX, 182-184). Medyen, Hicaz bölgesi ile Suriye ticaret yolu üzerinde, Akabe körfezine yakın bir yerleşim merkezidir. Şehir adını Hz. İbrâhim’in oğlu Medyen’den almıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/85-87).

Şuayb aleyhisselâm Hz. İbrâhim’in dördüncü kuşaktan torunu olup Medyen ve Eyke halkına gönderilmiş bir peygamberdir. O da diğer peygamberler gibi inkârcı ve putperest halkına önce Allah’tan başka tanrı olmadığını, her şeyi ve herkesi O’nun yarattığını anlattı, halkını yalnızca O’na kulluk etmeye çağırdı. Medyen halkı putperestliğinin yanında toplumsal ahlâk, özellikle ticaret ahlâkı bakımından çok bozulmuştu. Bolluk ve bereket içinde yaşamalarına rağmen ahlâk kurallarını çiğneyerek alışverişlerinde karşı tarafı zarara sokacak hileli işler yapıyorlardı. Hz. Şuayb, ölçüyü tartıyı eksik tutmamaları, adaleti gözetmeleri ve düzgün ölçüp tartmaları, çıkarları uğruna insanların mallarının değerini düşürmemeleri ve yeryüzünde fesat çıkararak ülke düzenini bozmamaları hususunda onlara uyarılarda bulundu; böylece hak dinin tevhid ve adalet ilkelerini toplumda yerleştirmeye çalıştı.

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ

 

Fiil cümlesidir.  كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اَصْحَابُ  fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. لْـَٔيْكَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الْمُرْسَل۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

كَذَّبَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

مُرْسَل۪ينَۚ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Bu ayetle Eyke kavminin kıssasına geçilmiştir.

Müsnedün ileyh olan  اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ , az sözle çok anlam ifadesi için izafet formunda gelmiştir.

Eyke sözlük olarak, yumuşak ağaçların bittiği meşelik demektir. Diğer bir görüşe göre ise eyke, dalları birbirlerine dolanan ağaçtır. 

Özel isim olarak Eyke, Medyen'e yakın meşelik bir bölge olup kıssaya konu olan bir kavmin yerleşim alanıdır. Bu kelime Leyke olarak da okunmuş ve o kavmin memleketinin adıdır, denilmiştir. (Ebüssuûd)

Eyke halkı, Hz. Şuayb'ın peygamber olarak gönderildiği kavimlerdendi. Hz. Şuayb, bu kavimden olmayıp onların yabancısı idi. İşte bundan dolayı daha önceki zikredilen peygamberler gibi "Kardeşleri Şuayb onlara şöyle demişti" denilmemiş, şöyle denilmiştir. (Ebüssuûd)

كَذَّبَ  -  الْمُرْسَل۪ينَۙ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

كَذَّبَ  fiili,  تفعيل  babında gelmiştir. Bu; yalanlamanın, mef’ûl ve fiil yönünden çokluğuna işarettir. 

مُرْسَل۪ينَۚ , mef’ûlun bih olarak mansubtur. Nasb alameti  ي ’dir.

Burada Peygamberler lafzıyla Hz. Şuayb kastedilmiştir. Tazim için mecâz-ı mürsel üslubu kullanılmıştır. Bir peygamberi yalanlayan sanki tüm peygamberleri yalanlamış gibidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

مُرْسَل۪ينَۚ  (Gönderilenler) -ki kastedilen, Şuayb (as)- ifadesinin benzeri, kişinin bir tane biniti ve elbisesi olmasına rağmen  فُلَانٌ يَرْكَب الدَّوَابَّ وَيَلْبَسُ الْبُرُود  (Falanca, binitlere biner kaliteli elbiseler giyer) demen gibidir. (Keşşâf)
Şuarâ Sûresi 177. Ayet

اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ  ...


Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذْ hani
2 قَالَ demişti ق و ل
3 لَهُمْ onlara
4 شُعَيْبٌ Şu’ayb
5 أَلَا
6 تَتَّقُونَ korunmaz mısınız? و ق ي

اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

 

اِذْ  zaman zarfı  كَذَّبَ  fiiline mütealliktir.

إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. إِذْ  mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. إِذْ ‘den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. بَيْنَا  ve  بَيْنَمَا ‘dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ لَهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur.

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir.  شُعَيْبٌ  fail olup lafzen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  اَلَا تَتَّقُونَ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.   

اَلَا  arz harfidir.  تَتَّقُونَۚ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

تَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ

 

Ayete dahil olan zaman zarfı  اِذْ , önceki ayetteki  كَذَّبَتْ  fiiline mütealliktir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan …  قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır.

Car mecrur müsnedün ileyhe siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَلَا تَتَّقُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümleye dahil olan  اَلَا  edatı, istek ifade eder.

‘’Korkmaz mısınız’’ derken ‘korkun, sakının’ demek istemektedir. İnşâî üslupta gelen cümle, emir manası taşıdığı için mecazı mürsel mürekkebdir. 

اَلَا  arz harfidir. Tahdîd ilişkisi kurar. Fiilin teşvik yoluyla ve şiddetli bir şekilde yerine getirilmesini talep eder. Arz için kullanıldığında ise fiilin yumuşak bir biçimde yapılmasının istenmesidir. 

Arz: Bir şeyin yapılmasını nazikçe, kibarca, yumuşaklık ve tatlılıkla istemektir. Arzda sertlik söz konusu değildir. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

شُعَيْبٌ , fail olan  اَخُوهُمْ ’dan atf-ı beyandır. Atf-ı beyân, atıf harfi  و  olmadan gelir.

Bu ayet surede, kıssaların sonunda peygamberlerin isminin farklılığıyla, tekrar edilmiştir. Tekrarlanan bu ayetler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri  Ahkaf/28) 

[Hani Şuayb onlara" Allah'tan"korkmaz mısınız? Demişti.] Burada "kardeşleri Şuayb" denilmeyişinin sebebi onun neseb itibariyle Ashabu’l-Eyke'nin kardeşi olmayışıdır. Medyenlilerden söz edilince ise [kardeşleri Şuayb'ı] (el-A'raf, 7/85) diye buyurulmuştur. Çünkü o Medyen’li idi. (Kurtubî)  
Şuarâ Sûresi 178. Ayet

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ  ...


“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنِّي şüphesiz ben
2 لَكُمْ sizin için
3 رَسُولٌ bir elçiyim ر س ل
4 أَمِينٌ güvenilir ا م ن

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَكُمْ  car mecruru  رَسُولٌ ‘e mütealliktir.  رَسُولٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.

اَم۪ينٌ  kelimesi  رَسُولٌ ‘ün sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi ile tekid edilen bu ve benzeri cümleler muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hz. Şuayb, sözlerini  اِنَّ  ile tekid ederek, kardeşlerini ikna etmek istemiştir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَكُمْ , amili olan  رَسُولٌ ’e ihtimam için takdim edilmiştir.  رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ  tamlaması  اِنّ۪ ’nin haberidir.

Sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade eden  اَم۪ينٌ  kelimesiرَسُولٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede, tetmim ıtnâbı sanatı vardır.

Resuller zaten emin, güvenilir oldukları halde emîn sıfatıyla tavsif edilmesi, onların bu özelliğine dikkat çekip vurgulamak içindir. 

 
Şuarâ Sûresi 179. Ayet

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ  ...


Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَاتَّقُوا korkun و ق ي
2 اللَّهَ Allah’tan
3 وَأَطِيعُونِ ve bana ita’at edin ط و ع

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن صدّقتموني  (Eğer bana inanıyorsanız…) şeklindedir.

اتَّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَط۪يعُونِۚ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَط۪يعُونِۚ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada bu  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

تَتَّقُونَۚ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

اَط۪يعُونِۚ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Takdiri  إن صدّقتموني  (Eğer bana inanıyorsanız…) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Cevap cümlesi olan  فَاتَّقُوا اللّٰهَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Yine emir üslubunda talebî inşaî isnad olan  اَط۪يعُونِ  cümlesi makabline  وَ  ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

اتَّقُوا اللّٰهَ  -  اَط۪يعُونِ  arasında mürâât-ı nazîr vardır. 

اَط۪يعُونِ  fiilinin sonundaki kesra, fasılaya riayet gözetilerek hazfedilen mütekellim zamirinden ivazdır.

Bu ayet, 108. ayetin suredeki 7. tekrarıdır. Bu ayetler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. 

Onları çağırdığı şeyin önemine dikkat çekmek ve bu hususu vurgulamak için bu sözü tekrarladı. (Safvetü’t Tefasir)

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri  Ahkaf/28)

Yani size yaptığım tebliğlerden sonra artık Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve tevhid ile Allah'a itaate ilişkin size verdiğim emirlere uyun demektir. (Ebüssuûd)

Allah’tan sakının ve bana itaat edin ifadesi; bana itaat konusunda Allah’tan sakının, demektir. Bunu, benliklerine iyice yerleştirmek ve pekiştirmek için tekrarlamış; ayrıca, iki kez geçen (Allah’tan sakının ve bana itaat edin) ifadesinden her birini farklı bir illete bağlamış; onlar arasında güvenilir bir kişi olmasını birincinin illeti kılarken, onların elindekine hiçbir tamahı bulunmamasını ikincinin illeti kılmıştır. (Keşşâf) 

Binaenaleyh, bunlar mana cihetinden birbirinden farklı olup bunda bir tekrar bulunmamaktadır. (Fahreddin er-Râzî)

 
Şuarâ Sûresi 180. Ayet

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ  ...


“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 أَسْأَلُكُمْ ben sizden istemiyorum س ا ل
3 عَلَيْهِ buna karşı
4 مِنْ hiç
5 أَجْرٍ bir ücret ا ج ر
6 إِنْ
7 أَجْرِيَ benim ücretim ا ج ر
8 إِلَّا yalnız
9 عَلَىٰ aittir
10 رَبِّ Rabbine ر ب ب
11 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ 

 

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la mekulü’l-kavle matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  

اَسْـَٔلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ‘dir.

Muzari fiillerin ( أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ... ) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevâzendir yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَلَيْهِ  car mecruru  اَجْرٍۚ ‘e mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri;  على تبليغه  (Onu tebliğe karşılık) şeklindedir.

مِنْ  harfi zaiddir.  اَجْرٍ  lafzen mecrur,  اَسْـَٔلُكُمْ ‘ün ikinci mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.

 

 اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَجْرِيَ  mübteda olup mukadder  يَ  üzere damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  عَلٰى رَبِّ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.  الْعَالَم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ 

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

مِنْ اَجْرٍ ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umum ve şümule işarettir. Tekid ifade eden zaid  مِنْ  harfi de kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır.

سأل  fiili ‘sormak’ manasındadır.  عَلَيْ  harf-i ceri ile kullanıldığında ‘istemek’ manasını alır. Fiillerin harf-i cerle yeni anlam kazanmalarına tazmin denir.


اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Ta’lil cümleleri tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Bir olumlu bir de olumsuz cümle ihtiva etmektedir.  اِنْ  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.

“Allah'tan başka hiç kimseden bir mükâfatım yoktur.” demektir.

Cümledeki  أَجۡرِیَ  kelimesinde istiare vardır. Bu kelime mükafat anlamında müsteardır. Mükâfat işçiye verilen ücrete benzetilmiştir.

رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  izafeti, muzâfun ileyh için şan ve şeref ifade eder.

Allah Teâlâ’dan  رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ  şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin Suresi, 5)  

Cümlede ayrıca icaz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  عَلَىٰ رَبِّ ٱلۡعَـٰلَمِینَ , mahzuf habere mütealliktir.

اَجْرٍ  kelimesinin ayette tekrarı, önemine binaendir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Fiilin tekidi için istisna yöntemi Arapçada çok kullanılır. İstisna, onlardan ücret isteme durumunu nehyetmeyi tekid içindir. Buna tekidü’l medh bima yuşbihu’z-zem denir. İstisna, munkatı’ dır. (Âşûr, Furkan/57)

Bu ayet surede her kıssanın sonunda tekrarlanmıştır. Tekrarlanan bu ayetler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri  Ahkaf/28)

Onları çağırdığı şeyin önemine dikkat çekmek ve bu hususu vurgulamak için bu sözü tekrarlamıştır. (Safvetü’t Tefasir)

"Gerçekten ben size gönderilmiş, güvenilir bir peygamberim. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin." Burada bu resullerin verdikleri cevap tek şekilde idi. Çünkü hepsi de takvayı emretmek, itaat, ibadette ihlaslı olmak ve risaleti tebliğ karşılığında herhangi bir ücret almamak hususunda aynı tebliğe sahip idiler. (Kurtubî)
Şuarâ Sûresi 181. Ayet

اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ  ...


“Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوْفُوا tam yapın و ف ي
2 الْكَيْلَ ölçüyü ك ي ل
3 وَلَا ve
4 تَكُونُوا olmayın ك و ن
5 مِنَ -den
6 الْمُخْسِرِينَ eksiltenler- خ س ر

  Vefeye وفي :  وَفَى  fiili sadakatsizlik, aldatmak ve ihanetin zıddıdır. Bu kelime uzamak, uzun olmak, uzun sürmek demektir. If'al babındaki أوْفَى formu hakkini odedi, hicbir noksan kalmadı manasında kullanılır. Bizde Türkcede falan kişi vefa sahibidir deriz. تَوَفَّى  kelimesi ise تَفَعُّل  babından bir fiildir. Sözü yerine getirmek, ihtiyacı karşılamak gibi anlamlara gelen bu kelime esas itibarıyla bir şeyi tam yapmak manasındadır. Nitekim bir malı ya da başka herhangi bir şeyi hiçbir unsurunu bırakmadan eksiksiz almaya da تَوَفَّى denir. Zemahşeri تَوَفَّى kelimesi için " daha sonra mecazen öldürmek anlamında kullanılmıştır" demiştir. Yine Lisanul Arab'da bu bilgiyi desteklemektedir.

   Müfessir Mukatil b. Suleyman Kuran-ı Kerim'de geçen تَوَفَّى nın 3 şekilde tefsir edildiğini söylemiştir:
 1- Şuur ve idrak merkezi olan insan zihnidir ki o eşyayı akledip kendisiyle rüyanın görüldüğü şeydir manasında kullanılır.( bunun örnek ayetleri Zümer 42/ Enam 60) Şöyle ki ;insanın bir hayatı ve bir ruhu vardır, insan uyudu mu kendisiyle eşyayı aklettiği nefsi ondan çıkıp ayrılır. Bu nefsin bedene doğru olan ışığı tıpkı güneşin yere doğru olan ışığına benzer o kendisinden çıkmış olan nefsi ile başka bir yerdeymiş gibi rüya görür, hayat ve ruh ise bedeninde kalmaya devam eder; böylelikle sağa sola döner ve nefes alır, nefsin ona geri dönmesi de göz açıp kapamadan daha hızlı olur. Allah (cc) uyurken onun canını almak istemişse ondan çıkmış olan o nefsi alıkoyar ve ruhunu kabzeder böylelikle o kişi uykudayken ölür.
 2-Allah (cc) ın semaya kabzetmesi/ alması manasında kullanılmıştır. Hz. İsa ile ilgili ayetler buna örnek teşkil eder: Maide 117 Ali İmran 55
 3- Ruhların, canların kabzedilmesi yani ölüm manasında kullanılır. Bunun örnek ayetleri de Secde 11 ve Mumin 77 vs.  (Müfredat - Tahqiq - Mukatil b. Süleyman )

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 66 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri vefâ, vefât, müteveffâ ve îfâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ

 

Fiil cümlesidir.  اَوْفُوا  illet harfinin hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الْكَيْلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَكُونُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla nakıs, meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونُوا ‘nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ  car mecruru  تَكُونُوا ‘nün mahzuf haberine mütealliktir. 

اَوْفُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  وفي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

الْمُخْسِر۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَوْفُوا الْكَيْلَ

 

Ayet, beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.


وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ

 

Cümle  وَ ’la önceki cümleye atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da tenasüp mevcuttur. 

Menfî  كَان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesinde, icâz-ı hazif sanatı vardır. مِنَ الْمُخْسِر۪ينَ  car mecruru,  تَكُونُوا ‘nün mahzuf haberine mütealliktir.

اَوْفُوا  -  الْمُخْسِر۪ينَۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ  [Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden ol­mayın] cümlelerinde ıtnâb vardır. Çünkü ölçüyü tam yapın demek, aynı za­manda eksiltmeyi yasaklamak demektir. Bu ıtnâbın faydası ise daha çok sakındırmaktır. (Safvetü’t Tefasir)
Şuarâ Sûresi 182. Ayet

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ  ...


“Doğru terazi ile tartın.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَزِنُوا tartın و ز ن
2 بِالْقِسْطَاسِ terazi ile ق س ط س
3 الْمُسْتَقِيمِ dosdoğru ق و م

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

زِنُوا  fiili,  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِالْقِسْطَاسِ  car mecruru  زِنُوا ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri;  متلبسين بالقسطاس  (Doğruluğa, adalete bürünerek) şeklindedir.

Aynı zamanda muzâftır.  الْمُسْتَق۪يمِ  kelimesi,  قِسْطَاسِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْمُسْتَق۪يمِ  kelimesi; sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ

 


Ayet  وَ ’la …اَوْفُوا  cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da tenasüp mevcuttur.

بِالْقِسْطَاسِ ‘nin müteallakı olan  زِنُوا  fiilinin kökü  وزن ’dir.  الْمُسْتَق۪يمِ  kelimesi  الْقِسْطَاسِ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

زِنُوا  -  الْقِسْطَاسِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Şuayb (as) tam ölçmeyi emredince, bunun nasıl olacağını beyan ederek, ‘’Doğru terazi ile tartın’’ demiştir.  قِسْطَاسِ  (terazi) kelimesi,  قِ ‘ın zammesiyle  قُسْطَس  şeklinde de okunmuştur. (Kurtubî) 

قِسْطَاسِ : Mizan, terazi, kantar, çeki gibi ölçü birimi demektir ki aslı Rumca’dır, denilmiştir. (Elmalılı)

 

Şuarâ Sûresi 183. Ayet

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ  ...


“İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve
2 تَبْخَسُوا kısmayın ب خ س
3 النَّاسَ insanların ن و س
4 أَشْيَاءَهُمْ haklarını ش ي ا
5 وَلَا ve
6 تَعْثَوْا karışıklık çıkarmayın ع ث و
7 فِي
8 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
9 مُفْسِدِينَ bozgunculuk yaparak ف س د

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تَبْخَسُوا  fiili,  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  النَّاسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

اَشْيَٓاءَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لَا تَعْثَوْا  atıf harfi  وَ ‘la  لَا تَبْخَسُوا ‘a matuftur. 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تَعْثَوْا  illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru  تَعْثَوْا  fiiline mütealliktir.  

مُفْسِد۪ينَ  kelimesi amilini tekid eden hal olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مُفْسِد۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ

 

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ  cümlesi  وَ ’la اَوْفُوا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ  [İnsanların eşyalarını kısmayın] ifadesi, haklarını eksik vermeyin demektir. (Beyzâvî) 

Bu insanlar bazı haksız muamelelere iyice dalmış olmalarından dolayı, özellikle o günahlar zikredildikten ve tahsisten sonra tamim (genelleme) kabilinden bu ayet zikredilmiştir. (Ebüssuûd)

Yine nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan  وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ  cümlesi de hükümde ortaklık nedeniyle …اَوْفُوا  cümlesine atfedilmiştir. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından tenasüp mevcuttur.

Hal konumundaki  مُفْسِد۪ينَ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

تَعْثَوْا  -  مُفْسِد۪ينَۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

‘’Yeryüzünde fesatçılar olarak bozgunculuk etmeyin’’ ifadesini şöyle açıklayabiliriz. Arapça'da "Yeryüzünde fesat çıkardı, fesatçıdır" denir. Bu da mesela yol kesmek baskın yapmak ve ekinleri çiğnemek yok etmek suretiyle olur. Onlar, her türlü fesadı yapmalarının yanı sıra bunları da yapıyorlardı. (Kurtubî)
Günün Mesajı
"Erkeğin ve dişinin evlenmesi aileyi oluşturmanın akli ve şer'i biricik yolu olduğu gibi çoğalma yolu ile hayatın devamında yüce Allah'ın gözetmiş olduğu hikmet ve meşietini gerçekleştirmenin de biricik yoludur. Bu ise ancak meşru bir şekilde erkek ve kadının bir araya gelmesi ile gerçekleşir. 
Doğru yoldan sapmak ve cinsel sapıklık kâinatın yasasının ve hayatın tabiatının dışına bir çıkıştır. Bu şekilde sapan bir kimse âhirette yüce Allah'ın pek şiddetli bir azabını hak ettiği gibi ayrıca bu sapkınlar oldukça tehlikeli psikolojik cinsel ve bedensel hastalıklara da yakalanırlar."
Sayfadan Gönüle Düşenler
Uzaklarda bir yerde, herkes, tek penceresi olan tek odalı evlerde yaşarmış. Sadece bu pencereden, dünya manzaralarını seyreder ve birbirleriyle iletişim kurarlarmış. 

Çoğunun, diğerlerinin kendi pencerelerinden ne gördüğüne dair pek bir fikri yokmuş. Kimisinin umurunda değilmiş. Kimisi ise tamamen aynı şeyleri gördüklerine inanacak kadar farklı bir cahillik boyutundaymış. Tükenmekte olan akıllılar sınıfı ise pencere sahiplerinin konuşma ve hareketlerine göre ne gördüklerini hesaplamaya çalışırmış. 

Bir gün, yeşilliklerin arasında sadece aşağıdaki evleri etkileyen bir yangın başlamış. Önce kimse önemsememiş. Sonra yangın büyüdükçe panik dalgası yayılmış ve aşağıdakiler birbirlerini suçlamaya başlamış. Aralarındaki kavga her geçen gün kızışmış. Zarar vermek niyetiyle, birbirlerine bir şeyler atmaya başladıkları sırada bir ses duyulmuş. 

"Ey akılsızlar, başkalarında suç arayacağınıza, yangının sahibi bize bu yangını neden gönderdi diye kendinize yönelip sorsanıza. Şahit olduğumuz ve yaşadığımız her şeyin bir sebebi var hatırlasanıza. Birbirinizi gece gündüz suçlayıp, kendi haklılığınızı savunana dek Rabbinizden yardım isteyip, sonra da yangını nasıl söndürürüz diyerek çare arasanıza." 

Hemen olmasa da bir süre sonra adamın haklılığını kabul etmiş bir çoğu. Aşağı pencerelerden biri, yukarıdakilere de anlatsak demiş. Yukarıya seslerini duyurmak için bağırmaya başlamışlar. 

Sesleri duyan yukarıdakiler, birbirlerine aşağıdakilerin ne dediğini sormuş. Biri omuzlarını silkip "ne olacak ateşten gelen sıcaklıktan şikayet ediyordur mızıkçılar" deyince bir süre güldükten sonra pencerelerini kapatıp kendi hayatlarına dönmüşler.

Ey Allahım! Adaletsizliğin ve ahlaksızlığın yayılması karşısında; sessiz kalanlardan ve daha da kötüsü taviz verenlerden olmaktan Sana sığınırız. Bize zararı dokunmayan zulümler karşısında; umursamaz takılmaktan ve daha da kötüsü başkalarının acı çekmesine göz yumanlardan olmaktan Sana sığınırız. Nefsine göre yaşayanların ve koyduğun sınırlarını hafife alanların peşinden gitmekten Sana sığınırız. Bizi; adil ve ahlaklı davranan, Senin sınırlarına saygıyla itaat eden bilinçli müslümanlardan eyle.

İslam’ı en güzel şekilde öğrenmek ve elinden geldiğince dosdoğru yaşamak için çalışanlardan ve Allah’ın yardımıyla bunu başaranlardan olmak duasıyla. 

Amin.
 

***

Yeryüzünün her döneminde, ahlaksızlıklarına ve adaletsizliklerine kılıf uydurarak yaptıklarını normalleştirmeye çalışanlar olmuştur. Onlar kendilerini zorla kabul ettirmek için çirkin bir yükseklikten konuştukları gibi hareketleriyle de şamata koparırlar. Öyle ki bulundukları topluluk, onlar gibilerden ve onları destekleyenlerden ibaret sanılır. Kimi menfaat düşkünü zayıf iradeliler ise yapacak bir şey yok diyerek aralarına karışmayı tercih ederler. Bu yanıltıcı tablo karşısında hakikatin peşinden gidenleri bir çeşit umutsuzluk kaplar. 

Ne yazık ki, piyasada en çok, insan nefsinin meyil ettiği batılları barındıran işler satar. Bu tür yapımlarda, konu akışında varsa eğer, çoğunlukla dini ve inananları kötüleyerek ya da küçümseyerek gösterirler. Karşı çıkıldığı zaman ise savunmaları hazırdır: ‘Böyle insanlar gerçekte yok mu, var!’ Halbuki, güzel ahlak ve adalet, kuru kuruya kötüye işaret ederek değil, iyileri ve iyilikleri anlatarak yayılır. Ancak tabi ki, bu tür yapımların amacı para olduğu için ahlak ve adalet söylemlerinin çoğu havada kalır. Sanki bir münafığın resmi çizilir, ahlaklı ve adil olmak değerlidir der ama tam tersi yönde ilerler.

Allah yolunda, Allah rızası için çalışanların başarı rakamlarını bir kenara koymaları gerekir. Böylelikle tek bir kişi için bile olsa çabalamanın önemini kavrarlar. Zira hükmü ve mükafatı veren Allah’tır. Yani kişi bir şeyleri ben düzeltirim, ben yola getiririm kafa yapısından uzaklaşarak, elinden geleni yaptıktan sonrasını Allah’a havale etmelidir. Aksi takdirde yalancı dünyanın, yalancı yansımaları karşısında yorulur ve yıpranır. Nefsi: çabalarım boşa gidiyor, hep batıl kazanıyor, yaptık da ne kazandık gibi çok yanlış duygu ve düşüncelere bürünür. Halbuki Allah için atılan hiçbir adım boş değildir.

Derler ki;
Mesele dünyada görüp görmemen değildir,
Allah adıyla bastığın yerlerde çiçekler açar,
Yeryüzünde faydası Allah’ın dilediğine ulaşır,
Hesap günü gelince hepsi kucağına bırakılır.

Ey Allahım! Her zerre çabanın karşılığını verensin. Dünyanın ve nefsimizin yalanlarına kanmaktan muhafaza buyur. Senin rızan için yapılanları küçümseme veya önemsiz sayma gafletinden uyandır. Peygamberlerini ve kavimlerini anlatarak; ibret ile hakikati hatırlatansın ve umut verensin. Bizi doğru işlerle meşgul olanlardan ve yalnız Senin rızan için çalışanlardan eyle. Ahlaklarımızı güzelleştir ve bizi adil kulların arasına kat. Attığımız her adımı, aldığımız her kararı ve yaptığımız her işi; Senin adın ile gerçekleştirenlerden eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji