وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. رَبَّكَ kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
هُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْعَز۪يزُ haber olup lafzen merfûdur. الرَّح۪يمُ۟ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
الْعَز۪يزُ ve الرَّح۪يمُ۟ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ayet önceki ayetteki اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً cümlesine atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin isminin Rabb ismiyle marife olması, Hz. Peygambere destek ve muhabbetle muamelenin işaretidir. Ayrıca رَبَّكَ izafeti, Peygambere şan ve şeref ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ cümlesi اِنَّ ‘nin haberidir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
الْعَز۪يزُ haberdir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.
Haber olan iki vasfın, aralarında وَ olmadan gelmesi her ikisinin birden müsnedün ileyhte mevcut olduğuna işaret eder. Bu iki kelime de mübalağa ifade eder.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümledeki هُوَ fasıl zamiridir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur. Haber, cümlede sıfattan daha kuvvetli bir rükundur.
Hasr kastedilerek bu iki isim marife olarak gelmiştir. Sadece Allah Teâlâ bu iki vasıfta kemâl derecededir. Bu iki vasıfta kemâl dereceye sahip olan Allah Teâlâ’dan başka hiçbir varlık yoktur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 24)
الرَّح۪يمُ - الْعَزٖيزُ kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Bu cümlede olduğu gibi mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekid etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekid etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Bu ayet surede 8. kez tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28).
Fahreddin er-Râzî şöyle der: Ayette, Allah'ın azîz (güçlü) sıfatının rahîm (merhametli) sıfatından önce gelmesinin sebebi şudur: Akla gelebilir ki Allah, onları cezalandırmaktan aciz olduğu için merhametlidir. İşte bu vehmi ortadan kaldırmak için üstün ve güçlü manasına gelen azîz sıfatı zikredilmiş, böyle olmasına rağmen kullarına merhametli olduğu bildirilmiştir. Çünkü merhamet, üstün güçle birlikte bulunduğunda daha etkili olur.
Şuʻarâ sûresinde art arda gelen 158. ayetin son iki cümlesi ve bu ayet, (surenin başındaki 8 ve 9.ayetler) sekiz yerde tekrarlanmıştır. İlki Hz. Muhammed'i (sav) ve Rabbinden gelenleri yalanlayanları tekzip açıklamasından sonra gelmektedir. Daha sonra her tekrarlanış önceki yalanlayanların kıssalarının hemen ardından her bir kıssadan sonra gelmiştir. Her birinin farklı bir durum için gelmesi, ifadenin zikredilişine güzel bir anlam katmıştır. (Ömer Özbek, Arap Dili Ve Belâgatı'nda Itnâb Üslûbu)
Bu ayet kıssanın en güzel şekilde sona ermesi olan hüsn-i intihâ sanatına örnektir.
Her kıssanın sonunda, hüsn-i intihâ sanatına örnek teşkil eden bu ayetin gelişi, Kuran-ı Kerim’in lafız, mana zenginliklerinin bir göstergesidir.
Resulullah'ı (sav), kavminin müslüman olması için gösterdiği hırstan vazgeçirmek, onların müslüman olmalarından umudunu kesmek, müslüman olmamalarına olan hayıflanmasını önlemek için kendisine vahiy edilen yedi kıssa burada sona ermektedir. Bu kıssaların zikredilmesi, bu sûre-i kerîmenin başında zikredilen [Onlara, Rahman olan Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki ondan yüz çevirmesinler. İşte onlar onu yalan saymışlardır. Fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir."] ayetlerinin mefhumunu tahkik etmek içindir. (Ebüssuûd)