Şuarâ Sûresi 200. Ayet

كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ  ...

İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كَذَٰلِكَ öylece
2 سَلَكْنَاهُ biz onu soktuk س ل ك
3 فِي içine
4 قُلُوبِ kalbleri ق ل ب
5 الْمُجْرِمِينَ suçluların ج ر م
 
Yukarıda 195. âyette, Kur’an’ın tam olarak anlaşılabilmesi için “açık bir Arapça” ile indirilmiş olduğu ifade edilmişti. Ancak Hz. Peygamber Arap, getirdiği mesaj da Arapça olunca müşrikler bunu kendisinin uydurduğunu iddia ettiler (bk. Hûd 11/13). Oysa Allah mesajını Arap olmayan birine Arapça olarak indirse ve onun okumasını sağlasaydı –uydurdu diyemezlerdi ama– yine de iman etmezlerdi (Şevkânî, IV,114) veya Kur’an’ı bir yabancının diliyle vahyetmiş olsaydı inkârcılar bu sefer de mesajı anlayamadıklarını ileri sürerek yine inanmayacaklardı (krş. Fussılet 41/44). Allah Teâlâ, Kur’an’ın hak olduğuna dair İsrâiloğulları bilginlerinin onun hakkında bilgi sahibi olmalarını delil olarak göstermektedir. Zira onlar bir peygamberin geleceğini, onun bazı niteliklerini ve getireceği mesajı kendi kitaplarında okuyor ve biliyorlardı. Kur’an’ın hak olduğu günahkârların zihinlerine yerleştirilmiş, onu anlamaları da sağlanmış bulunmasına rağmen can yakıcı azabı görmedikçe onların inanmayacakları ifade buyurulmaktadır. Ancak azap geldiği zaman da yaptıklarına pişman olacak ve kaybettiklerini telâfi etmek için mühlet isteyeceklerdir. Bu durum Hz. Peygamber’i teselli ettiği gibi müşrikleri de ikaz etmektedir. Müfessirler 200-201. âyetlere “(Kendi günahları yüzünden) suçluların kalbine inkârcılığı böyle yerleştirdik; onlar iman etmezler, sonunda can yakıcı azabı görürler” şeklinde de mâna vermişlerdir (Taberî, XIX, 115-116; İbn Kesîr, VI, 173; Şevkânî, IV,114). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 174-175
 

كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ

 

 كَ  harf-i cerdir.  مثل  kelimesi “gibi” demektir. Bu ibare, amili  سَلَكْنَاهُ olan mahzuf mef’ûlün mutlaka mütealliktir. Takdiri, سلكنا تكذيبه (Yalanlamayı soktuk) şeklinedir.

ذا  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

سَلَكْنَاهُ  sükun  üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  ناَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  ه mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

ف۪ي قُلُوبِ car mecruru  سَلَكْنَاهُ  fiiline mütealliktir.  الْمُجْرِم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti ى’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

الْمُجْرِم۪ينَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen bu ayette Allah Teâlâ, mütekellim olarak azamet zamiriyle hitap etmiştir. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. كَذٰلِكَ , amili  سَلَكْنَاهُ  olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir. 

Cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunmadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s. 101)

ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla kalp içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kalp hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mücrimlerin duygularına nüfuz etmekteki derecenin ifadesi için bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Cümlede temsilî istiare vardır. Onlarda inkarın, saplantı, vazgeçemeyecekleri bir düşünce halini alması, ‘’kalplerine sokmak’’ tabiriyle ifade edilmiştir. 

‘’Böylece onu günahkârların kalplerine soktuk’’ ifadesindeki  هُ  zamiri küfre aittir, çünkü ‘’ona iman etmezlerdi’’ kavli onu göstermektedir. Bu durumda ayet küfrün Allah'ın yaratması ile olduğunu gösterir. Şöyle de denilmiştir: Zamir Kur'an'a racidir yani onu kalplerine soktuk; manalarını ve mucizeliğini bildiler, sonra da inatlarından ona iman etmediler. (Beyzâvî)

Bu da Hz. Muhammed’i teselli eden ayetler zincirindendir. (Fahreddin er-Râzî)

المُجْرِمُونَ  kelimesindeki tarif; suçlarının kemâlini ifade eder. (Âşûr)