Şuarâ Sûresi 218. Ayet

اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ  ...

Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et.  (217 - 219. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِي ki O
2 يَرَاكَ seni görür ر ا ي
3 حِينَ zaman ح ي ن
4 تَقُومُ namaza durduğun ق و م
 
“Akraba” diye tercüme ettiğimiz aşiret kelimesi, terim olarak kabile karşılığı kullanıldığı gibi kabilenin altında daha küçük bir topluluğu da ifade etmektedir (Yûsuf Halaçoğlu, “Aşiret”, DİA, IV, 9). Önceki âyetlerde Hz. Peygamber’in genel anlamda insanlık için uyarıcı olarak görevlendirildiği ifade edilirken bu âyetlerde de özel olarak akrabalarını uyarması emredilmektedir. Bu buyruk Peygamber’in akrabası olmanın kimseye sorumluluğunu yerine getirmeme gibi bir ayrıcalık kazandırmadığını ifade etmesi bakımından önemlidir. Bu âyet inince Hz. Peygamber Kureyş kabilesine mensup inanan inanmayan, yakın uzak akrabasını veya temsilcilerini Safâ tepesinde toplayarak yakınlarından birinin peygamber olmasının Allah katında kimseye bir fayda sağlamayacağını, her şahsı ancak kendi imanının ve sâlih amelinin kurtaracağını haber vermiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 26). Allah Teâlâ 213-217. âyetlerde Hz. Peygamber’in şahsında bütün müminlere hitap etmekte, dini tebliğ hususunda her müminin kendisine en yakın kimselerden başlamasını emretmekte; özellikle din önderlerinin hakkı tebliğ konusunda başarılı olmaları için kendilerine tâbi olan müminlere kol kanat germelerini yani onlara karşı alçak gönüllü, şefkatli, merhametli olmalarını ve iyi davranmalarını; kendilerine karşı inanç bağlamında düşmanca bir tavır takındıkları takdirde ise onlara sahip çıkmamalarını istemektedir. İsyan eden akrabalardan uzak durmak, gerek Hz. Peygamber’in gerekse diğer din önderlerinin kalplerinde, yakınlarıyla olan münasebetlerinde soğukluk, belki de düşmanlık meydana getirebilir. Bu sebeple Allah önderlerin, karşılaşacakları düşmanca davranışlara aldırış etmemelerini ve Allah’a dayanıp güvenmelerini öğütlemekte, Allah’ın herkesten güçlü olduğuna ve rahmetiyle müminleri düşmanlardan koruyacağına işaret etmektedir. Bazı müfessirler, “Huzurunda durduğun ve secde edenlerle birlikte yere kapandığın zaman seni gören Allah’a güvenip dayan” meâlindeki 218-219. âyetleri “her nerede olursan ol seni gören” şeklinde yorumlamışlardır (Taberî, XIX, 123-125). Ayrıca “secde edenlerle birlikte yere kapandığın zaman seni gören” ifadesini, “Seni Allah’ın birliğine inanmış olan bir peygamberin sulbünden diğer peygamberin sulbüne nakledip nihayet bu ümmette ortaya çıkaran” şeklinde yorumlayanlar da olmuştur (Şevkânî, IV, 116). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 177-178
 

اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ

 

 

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  الْعَز۪يزِ ‘in ikinci sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَرٰيكَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَرٰيكَ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

ح۪ينَ  zaman zarfı  يَرٰيكَ  fiiline mütealliktir. 

تَقُومُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تَقُومُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

 

اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ

 

Fasılla gelen ayet, önceki ayetteki  الْعَز۪يزِ  için ikinci sıfat konumundadır. Has ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ي ‘nin sılası olan  يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُ  cümlesi, müspet muzari fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

Zaman zarfı  ح۪ينَ ’nin müteallakı  يَرٰيكَ  fiilidir. Muzâfun ileyh konumundaki  تَقُومُ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

O seni kalkınca da görür ifadesi müfessirlerin çoğunluğunun yani İbn Abbâs ve diğerlerinin görüşüne göre ‘’namaza kalktığın zaman’’ demektir. Mücahid ise: ‘’Nerede olursan ol, kalktığın zaman’’ anlamındadır der. (Kurtubî)