Şuarâ Sûresi 46. Ayet

فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ  ...

Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأُلْقِيَ derhal kapandılar ل ق ي
2 السَّحَرَةُ büyücüler س ح ر
3 سَاجِدِينَ secdeye س ج د
 

فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ

 

فَ  atıf harfidir.  اُلْقِيَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  السَّحَرَةُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur. 

سَاجِد۪ينَ  kelimesi  السَّحَرَةُ ’nin hali olup nasb alameti  ي ’dir. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اُلْقِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

سَاجِد۪ينَۙ  kelimesi, sülâsi mücerredi  سجد  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ

 

فَ  ile öncesine atfedilen ayet, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107) 

اُلْقِيَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

سَاجِد۪ينَ  kelimesi naibu fail olan  السَّحَرَةُ ’nin halidir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

سَاجِد۪ينَ  kelimesi ism-i fail veznindedir.

İsm-i fail, şimdiki zamanda hakikat, geçmiş ve gelecek zamanda ise mecaz anlamı ifade etmektedir. İsm-i fail; fiili yapan kişiye veya fiilin kendisinden meydana geldiği şeye delalet etmesi için “fâ‘ilun” vezninde sübut (devamlılık) değil, hudûs (geçicilik) anlamı ifade eden türemiş bir isimdir.

İsm-i fail, muzâf olup âmil olmadığında daha çok sübut (devamlılık) anlamı ifade eder. Bu durumda izafet, hakiki izafet olur. O zaman da ism-i fail, âmil olup izafeti lafzî olan sübut anlamlı sıfat-ı müşebbehe ile karıştırılmaktadır. Nahivcilerin; “ism-i fail’in teceddüt (yenilenme) anlamı ifade ettiği” şeklindeki görüşlerinin İbni Hişam ve İbni Malik’te haklı gerekçeleri var gibi gözüküyor. Zira ism-i faili hareke ve sükun bakımından fiil gibi değerlendirmektedirler. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

Ayette geçen diğer atılmalarla birlikte zikredildiği için müşâkele metodu izlenerek yere kapanmaları ‘atılma’ (اَلْقٰى) fiiliyle ifade edilmiştir. Burada, müşâkeleye yer verilmekle birlikte, o gördüklerini görünce yere atılıp secde etmekten kendilerini alıkoyamadıkları şeklinde de bir anlam vardır; adeta tutulup güçlü bir şekilde yere atılmışlardır. Peki, “Atmanın fâili kimdir, açıkça ifade edilseydi ya?” dersen şöyle derim: Onları yere atan, ya başarıyı lütfeden Allah Teâlâ’dır, ya ettikleri imandır ya da gördükleri apaçık mucizelerdir. Bir fâ‘il takdir etmeyebilirsin de zira  اُلْقِيَ  (İfadenin aslı, ألْقَي ألسِحرةُ  olup naib-i faiil olan zahir isim zamire dönüştürülmüştür) ifadesi yere kapandılar, düştüler anlamındadır. (Keşşâf) 

“Şayet fiilinin faili açıkça getirilecek olsaydı, bu fail kim olurdu?” denilirse buna şöyle cevap verilir: Bu fail Allah Teâlâ’dır. Çünkü onların kalplerinde, her türlü karşı koymaktan uzak, olarak onları buna yönelten sebepleri yaratan O'dur. Ancak ne var ki evlâ olanı,  ألْقَي  fiili, “yere kapandı ve düştü” anlamlarına geldiği için bizim buna bir fail takdir ve tayin etmememizdir. (Fahreddin er-Râzî)  

Firavunun erişilmez gücüne yemin ederek ona yakınlaşmak isteyen sihirbazların kararlı tutumları bir anda değişmiştir. Yutma ile secdeye kapanma eylemi, arada bir zaman dilimi olmaksızın tertîb ve takîbe göre birbirinin peşi sıra gerçekleşmiştir. Bu sahne meydan okumanın şiddetiyle uygunluk arzetmektedir. Meydan okumanın şiddetinden hemen sonra kesin zaferdeki çabukluk da surenin makamına uymaktadır. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, et-Ta’bîru’l-Kur’anî, s. 333)