قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ cümlesi mukadder قَدْ ile السَّحَرَةُ ’in hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece “و ” gelir. Nadiren “و ” sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. قَالُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ’dir. قَالُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اٰمَنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. بِرَبِّ car mecruru اٰمَنَّا fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.
الْعَالَم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Takdir edilen قَدْ ile السَّحَرَةُ ’nün halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim itnabıdır.
Bu takdire göre, müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Allah Teâlâ, secdeye kapanan sihirbazların sözlerini bildirmektedir.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اٰمَنَّا fiili “emin kılmak, emniyette olmak” anlamlarına gelirken, بِ harf-i ceri ile kullanıldığında “inanmak” manasını alır. Fiillerin harf-i cerlerle başka anlamlar kazanmasına tazmin denir.
Allah’a değil de âlemlerin Rabbine iman ettik demeleri, Allah Teâlâ’nın rububiyet vasfına sığınmak istemelerinin işareti olabilir.
O sihirbazlar, o manzarayı gördükten sonra hiç gecikmeksizin ve tereddüt etmeksizin, kendilerine malik olmayarak ve sanki gayri ihtiyari bir kuvvetle buna itiliyorlarmış gibi hemen secdeye kapandılar. Çünkü onlar, böyle bir şeyin sihrin sınırları dışında olduğunu, bunun ilâhi bir iş olup Hz. Musa'yı tasdik için onun eliyle zahir olduğunu kesin olarak anlamışlardı. (Ebüssuûd)
رَبِّ الْعَالَم۪ينَ izafeti, muzâfun ileyh için şan ve şeref ifade eder.
Allah Teâlâ’dan رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin Suresi, 5)
Ayette alemlerin Rabbinin, Musa'nın ve Harun'un Rabbi olarak izah edilmesi; ondan, Firavunun kastedildiği vehmini bertaraf etmek içindir. Çünkü firavunun cahil kavmi, kendisini ilah olarak vasıflandırıyordu. Bir de Allah'a iman etmelerini gerektiren şeyin, Hz. Musa ile Harun'un eliyle izhar buyurduğu kahredici mucize olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)