Neml Sûresi 46. Ayet

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ  ...

Salih, onlara “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz ya!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
3 لِمَ neden
4 تَسْتَعْجِلُونَ koşuyorsunuz ع ج ل
5 بِالسَّيِّئَةِ kötülüğe س و ا
6 قَبْلَ önce ق ب ل
7 الْحَسَنَةِ iyilikten ح س ن
8 لَوْلَا gerekmez mi?
9 تَسْتَغْفِرُونَ mağfiret dilemeniz غ ف ر
10 اللَّهَ Allah’tan
11 لَعَلَّكُمْ belki
12 تُرْحَمُونَ esirgenirsiniz ر ح م
 

Semûd kavmi ve Sâlih peygamber hakkında daha önce ilgili yerlerde bilgi verilmişti (bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). Müfessirler, 45. âyette birbiriyle çekiştiği bildirilen iki gruptan birinin Sâlih peygambere iman eden güçsüzler ve zayıflar, diğerinin ise ona inanmayan güçlü, mağrur kimseler olduğunu belirtmişlerdir (bk. Taberî, XIX, 170; ayrıca krş. A‘râf 7/75). 48. âyette geçen şehirden maksat Hz. Sâlih’in yaşadığı ve peygamber olarak görev yaptığı Hicr şehridir (bk. Hicr 15/80; Taberî, XIX, 172). Bu şehirdeki dokuz elebaşından oluşan bir grup, geceleyin bir baskınla, uğursuz saydıkları Sâlih aleyhisselâm ve ailesini öldürüp yok etmeyi (peygamber ve ona inananların inkârcılar tarafından uğursuz sayılması hakkında bk. A‘râf 7/131); kan davasında bulunacak olan akrabasına da, “Biz Sâlih ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik” veya farklı kıraate göre, “Onun ailesini kimin öldürdüğünü görmedik” demeyi planlamıştır. Onlar bu planları kurarlarken Sâlih kendisine inananlarla birlikte yurdu terkedip kurtulmuş, Semûd kavmi ise şiddetli bir depremle yok olup gitmiştir (bk. A‘râf 7/78; Hûd 11/66-67).

Bu kıssada Hz. Peygamber için bir teselli, Kureyş müşrikleri için de bir ikaz vardır. Çünkü Semûd kavminin Sâlih peygamber hakkında düşündüklerinin aynını, Kureyşliler Hz. Peygamber hakkında düşünmüşler ve onu yok etme teşebbüsünde bulunmuşlardır (bilgi için bk. Enfâl 8/30).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 197-198
 

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir. 

Mekulü’l-kavl  يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ dur.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olup mahallen mansubdur.  

يَا  nida harfidir.  قَوْمِ  münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubtur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 مَ  istifhâm ismi  لِ  harf-i ceriyle  تَسْتَعْجِلُونَ  fiiline mütealliktir. 

تَسْتَعْجِلُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِالسَّيِّئَةِ  car mecruru  تَسْتَعْجِلُونَ  fiiline mütealliktir. Muzâf mahzuftur. Takdiri, بطلب السيّئة (Kötülük isteyerek) şeklindedir.

قَبْلَ  zaman zarfı,  تَسْتَعْجِلُونَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  الْحَسَنَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

بَعْدَ  ve  قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar. 

Ayette  قَبْلَ  başına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduğu için mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَسْتَعْجِلُونَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  عجل ’dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 


لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ 

 

لَوْلَٓا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا  yani “Değil mi?” manasındadır. (Âşûr)  

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: “olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi” şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)  

تَسْتَغْفِرُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

تَسْتَغْفِرُونَ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi غفر ’dır. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 

 

 لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.  كُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.

تُرْحَمُونَ  cümlesi, لَعَلَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.  تُرْحَمُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
 

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ 

 

Allah Teâlâ, Hz. Salih’in sözlerini bildiriyor. İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münada olan  قَوْمِ ’deki mütekellim zamirinin hazfi, Salih’in (a.s.) kavmine duyduğu samimiyetin işareti olabilir.

Nidanın cevabı olan …لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ  cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

لِمَ , harfi cer olan  لِ  ve soru harfi  مَا ’dan oluşmuştur. Nehiy harfinden ayırt etmek için hemze hazf edilmiştir. 

Hz. Salih’in, nidanın cevabında kavmine sorduğu sorunun cevabını beklemesi söz konusu değildir. Tenkid ve taaccüp anlamı taşıyan istifhâm, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Ayrıca kavminin neden böyle davrandığının da bilincinde olan Hz. Salih’in sorunun cevabını bilmemesi söz konusu olmadığı için cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

سَّيِّئَةِ  - حَسَنَةِۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Ayetteki  سَّيِّئَةِ  (kötü) ile ilahî ceza,  حَسَنَةِ (iyi) ifadesiyle de ilahî mükâfat kastedilmiştir. İlâhi azabın  سَّيِّئَةِ  diye adlandırılması mecazdır. Bu mecazın sebebi ya ikâb-ı ilâhinin, kötülüğün ayrılmaz vasfı oluşundandır ya da bu ilahî ceza, kötü olma bakımından kötüye benzetilmiş olmasındandır. (Fahreddin er-Râzî)

لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ  sözündeki istifham, onların merhamet yönüne değil de azap yönüne bakmalarını inkâr etmek içindir. (Âşûr)

  

لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlenin başındaki  لَوْلَٓا  tahdid (teşvik) harfidir. Tevbih manasına gelmiştir. Burada tahdid (bir şeyin yapılmasını sertçe istemek) manasındadır. Bu mana sözün gelişinden anlaşılır. Bu harften sonra fiil gelir.

لَوْلَا , bu ayette “Değil miydi?” anlamında olup kendisinden sonra bir fiil geldiğinde bu manada kullanılması çoktur. Ama bunun peşinden isim geldiğinde, bu manaya gelmez. (Fahreddin er-Râzî)

لَوْلَا …meli/malı, değil mi manasında tahdîd ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve tendim (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdîd kelime olarak teşvik” anlamına gelse de terim olarak “Bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir.” Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

 

 لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

 

Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir.

لَعَلَّ , tereccî harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.  لَعَلَّ ’nin haberi olan  تُرْحَمُونَ , muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَعَلَّ  gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbni Âşûr)

لَعَلَّ  kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.

لَعَلَّ  edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır.  لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

Ayette üslub-u hakîm sanatı vardır.  Bu sanat onlara, adeta “siz kıyameti beklemeyi bırakın da içine gireceğiniz cehennemden kurtulmak için ne yapmanız gerektiğini düşünün” demektedir. Üslub-u hakîm, muhataba beklemediği şekilde karşılık veya soru soran kişiye arzulamadığı bir cevap vermektir. Sekkâkî bu üslupla ilgili olarak muhatabın beklemediği bir cevap bulmasının onu daha aktif tutacağını, onu daha çekici bir alana taşıyacağını ifade etmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)

Hz. Salih’in, kendisini yalanlayanlara getirdiği deliller fayda vermeyince, o onları ilâhi azapla tehdit etmiş; bunun üzerine onlar, [Eğer sadıklardan isen haydi o azabı getir. (Ankebut Suresi, 29)] demişlerdir. Onlar bu sözü, onunla alay etmek için söylemişlerdir. İşte bu sırada o, [Niçin iyiden evvel, çarçabuk kötüyü istiyorsunuz?] demiştir. Bu, “Allah size, rahmetine ulaşma ve mükâfatını elde etme fırsatı vermiştir. Binaenaleyh daha niçin bunu bırakıp O'nun azabının hemen gelmesini istiyorsunuz.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)