قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler |
|
2 | تَقَاسَمُوا | and içerek |
|
3 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
4 | لَنُبَيِّتَنَّهُ | biz gece ona baskın yapalım |
|
5 | وَأَهْلَهُ | ve ailesine |
|
6 | ثُمَّ | sonra |
|
7 | لَنَقُولَنَّ | diyelim |
|
8 | لِوَلِيِّهِ | velisine |
|
9 | مَا |
|
|
10 | شَهِدْنَا | şahit olmadık |
|
11 | مَهْلِكَ | helakine |
|
12 | أَهْلِهِ | ailesinin |
|
13 | وَإِنَّا | ve biz |
|
14 | لَصَادِقُونَ | gerçekten doğrulardanız |
|
Semûd kavmi ve Sâlih peygamber hakkında daha önce ilgili yerlerde bilgi verilmişti (bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). Müfessirler, 45. âyette birbiriyle çekiştiği bildirilen iki gruptan birinin Sâlih peygambere iman eden güçsüzler ve zayıflar, diğerinin ise ona inanmayan güçlü, mağrur kimseler olduğunu belirtmişlerdir (bk. Taberî, XIX, 170; ayrıca krş. A‘râf 7/75). 48. âyette geçen şehirden maksat Hz. Sâlih’in yaşadığı ve peygamber olarak görev yaptığı Hicr şehridir (bk. Hicr 15/80; Taberî, XIX, 172). Bu şehirdeki dokuz elebaşından oluşan bir grup, geceleyin bir baskınla, uğursuz saydıkları Sâlih aleyhisselâm ve ailesini öldürüp yok etmeyi (peygamber ve ona inananların inkârcılar tarafından uğursuz sayılması hakkında bk. A‘râf 7/131); kan davasında bulunacak olan akrabasına da, “Biz Sâlih ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik” veya farklı kıraate göre, “Onun ailesini kimin öldürdüğünü görmedik” demeyi planlamıştır. Onlar bu planları kurarlarken Sâlih kendisine inananlarla birlikte yurdu terkedip kurtulmuş, Semûd kavmi ise şiddetli bir depremle yok olup gitmiştir (bk. A‘râf 7/78; Hûd 11/66-67).
Bu kıssada Hz. Peygamber için bir teselli, Kureyş müşrikleri için de bir ikaz vardır. Çünkü Semûd kavminin Sâlih peygamber hakkında düşündüklerinin aynını, Kureyşliler Hz. Peygamber hakkında düşünmüşler ve onu yok etme teşebbüsünde bulunmuşlardır (bilgi için bk. Enfâl 8/30).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 197-198
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
تَقَاسَمُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. بِاللّٰهِ car mecruru تَقَاسَمُوا fiiline mütealliktir.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
نُبَيِّتَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَهْلَ atıf harfi وَ ’la makablindeki هُ zamirine matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir surenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
نَقُولَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri, نحن ’dur. Mekulü’l-kavli مَا شَهِدْنَا ’dir. نَقُولَنَّ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لِوَلِيِّه۪ car mecruru نَقُولَنَّ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
شَهِدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مَهْلِكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. اَهْلِه۪ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَقَاسَمُوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تفاعل babındadır. Sülâsisi قسم ’dir.
Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır.
Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Müşareket babı olan mufaale babı ile bu bab arasındaki fark: Mufaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef’ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefaul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen meful zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُبَيِّتَنَّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi بيت ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Ayet atıf harfi وَ ’la mekulü’l-kavle matuftur. Haliyye olması da caizdir.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
صَادِقُونَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
صَادِقُونَ sülâsi mücerredi صدق olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Veya müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu durumda cümle hal olur.
اتَقَاسَمُوا fiilinin hem emir hem de قدۡ edatı takdir etmek suretiyle hal konumunda olmak üzere haber sıygası olması muhtemeldir ki ikinci ihtimale göre mana, “Karşılıklı and içerek ‘Ona ve adamlarına gece baskını düzenleyelim...’ dediler.” şeklindedir. (Keşşâf)
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ cümlesindeki لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Nûn-u sakile ve mahzuf kasem ile tekid edilmiş cümle, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Mahzuf kasem ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, kasem üslubunda gayri talebî inşâî isnaddır.
اَهْلَهُ izafeti لَنُبَيِّتَنَّهُ fiilinin mef’ûlüne atıftır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasemin cevabına yapılır. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Terahi ifade eden ثُمَّ atıf harfiyle kasemin cevabına atfedilen ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ cümlesindeki لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Nun-u sakile ve mahzuf kasem ile tekid edilmiş ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ cümlesi, mukadder kasemin cevabına ثُمَّ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
لَنَقُولَنَّ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ cümlesi, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavle atıf harfi وَ ’la atfedilen وَاِنَّا لَصَادِقُونَ cümlesi, اِنَّٓ ve lam-ı muzahlaka olmak üzere iki unsurla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Onları inandırmak istedikleri sözlerine kattıkları tekid unsurlarından anlaşılmaktadır. Bu cümlenin hal olduğu da söylenmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قَالُوا - نَقُولَنَّ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بَيَات geceleyin düşmanı izlemek ve baskın yapmak demektir. Ayetteki [Sonra da velisine, “And olsun biz onun ailesinin helakınde bulunmadık” diyelim] ifadesi, “Eğer onun kavmi, akrabaları bizi itham ederlerse, onlara orada değildik diye yemin ederiz.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)