Neml Sûresi 50. Ayet

وَمَكَرُوا مَكْراً وَمَكَرْنَا مَكْراً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ  ...

Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَكَرُوا ve tuzak kurdular م ك ر
2 مَكْرًا bir tuzak م ك ر
3 وَمَكَرْنَا biz de tuzak kurduk م ك ر
4 مَكْرًا bir tuzak م ك ر
5 وَهُمْ ve onlar
6 لَا hiç
7 يَشْعُرُونَ farkında değillerdi ش ع ر
 

Semûd kavmi ve Sâlih peygamber hakkında daha önce ilgili yerlerde bilgi verilmişti (bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68; Şuarâ 26/141-159). Müfessirler, 45. âyette birbiriyle çekiştiği bildirilen iki gruptan birinin Sâlih peygambere iman eden güçsüzler ve zayıflar, diğerinin ise ona inanmayan güçlü, mağrur kimseler olduğunu belirtmişlerdir (bk. Taberî, XIX, 170; ayrıca krş. A‘râf 7/75). 48. âyette geçen şehirden maksat Hz. Sâlih’in yaşadığı ve peygamber olarak görev yaptığı Hicr şehridir (bk. Hicr 15/80; Taberî, XIX, 172). Bu şehirdeki dokuz elebaşından oluşan bir grup, geceleyin bir baskınla, uğursuz saydıkları Sâlih aleyhisselâm ve ailesini öldürüp yok etmeyi (peygamber ve ona inananların inkârcılar tarafından uğursuz sayılması hakkında bk. A‘râf 7/131); kan davasında bulunacak olan akrabasına da, “Biz Sâlih ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik” veya farklı kıraate göre, “Onun ailesini kimin öldürdüğünü görmedik” demeyi planlamıştır. Onlar bu planları kurarlarken Sâlih kendisine inananlarla birlikte yurdu terkedip kurtulmuş, Semûd kavmi ise şiddetli bir depremle yok olup gitmiştir (bk. A‘râf 7/78; Hûd 11/66-67).

Bu kıssada Hz. Peygamber için bir teselli, Kureyş müşrikleri için de bir ikaz vardır. Çünkü Semûd kavminin Sâlih peygamber hakkında düşündüklerinin aynını, Kureyşliler Hz. Peygamber hakkında düşünmüşler ve onu yok etme teşebbüsünde bulunmuşlardır (bilgi için bk. Enfâl 8/30).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 197-198
 

   Mekera مكر  :   مَكْر bir hüner, hile ya da kurnazlıkla bir başkasını amaçladığı/yöneldiği şeyden döndürmek/çevirmektir. Bu da iki çeşittir: Biri övülmeye değer mekrdir. Kişi bunu yaparken güzel bir fiili yerine getirmeyi amaçlamaktadır. Diğerine gelince; yerilecek mekrdir. Kişi bunu yaparken çirkin bir fiili gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır.

  Bazıları Yüce Allah'ın mekri kula mühlet ve dünyanın geçici nimetlerine ulaşma gücü vermesidir demişlerdir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 43 kere geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan şekli mekrdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَمَكَرُوا مَكْراً وَمَكَرْنَا مَكْراً 

 

وَ  atıf harfidir. مَكَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  مَكْراً  mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَكَرْنَا مَكْراً  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

مَكَرْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

مَكْراً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

 وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

 

وَ  haliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَشْعُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَمَكَرُوا مَكْراً وَمَكَرْنَا مَكْراً 

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk iki cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, talebî kelamdır. Mef’ûlü mutlak olan  مَكْراً  cümleyi tekid etmiştir. 

مَكَرُوا  lafzında, irsad sanatı vardır.

Aynı üslupta gelen  وَمَكَرْنَا مَكْراً  cümlesi, makabline tezat nedeniyle atfedilmiştir. 

مَكَرُوا مَكْراً  cümlesiyle  مَكَرْنَا مَكْراً  cümlesi mukabele teşkil etmektedir.  مَكْراً ’ın tekrarı konudaki önemini vurgulamak içindir.

Farklı manalardaki iki  مَكْراً  kelimesi arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَكَرُوا - مَكَرْنَا - مَكْراً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada Allah Teâlâ’ya isnad edilen  مَكْر  azap manasındadır. Onların peygamberlere ve peygamberlere uyanlara yaptıkları hilelere mukabil olarak gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)

وَمَكَرْنَا مَكْراً  cümlesinde istiare vardır. Onların şuursuz oldukları sırada, nereden geldiğini anlamadıkları azap, istiare yoluyla tuzağa benzetilmiştir. (Mahmud Sâfî)

مَكَرُوا  (Tuzak kurdular) ile  مَكَرْنَا  (biz de tuzak kurduk) arasında müşâkele sanatı vardır. Yüce Allah, onları yok ve helak etmesine, müşâkele yoluyla tuzak dedi. (Safvetu’t Tefasir)

مَكْر  kelimesi, Allah’ın onları cezalandırması ve onların tuzaklarını bozması şeklinde tercüme edilmiştir. Aslında Allah’ın onlara vereceği ceza ve azap onların yaptıkları davranışa uygun olarak  مَكْر  diye isimlendirilmiştir. Allah’ın fiilinin kelimeyle ifade edilmesi hem onların davranışlarının kötülük derecesini artırmakta hem de onlara, verilecek cezanın bu kabilden hafife alınmayacak bir ceza olacağı hatırlatılmaktadır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)

Onların tuzağı, Salih ve ailesine karşı saldırı planlarına dair gizledikleri şeydi. Allah'ın tuzağı ise onları farkında olmadan yok etmeseydi. İstiare yoluyla tuzak kuranın tuzağına benzetti. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl, Âşûr)

 وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

 

Ayetin hal  و ’ıyla gelen  وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal olan cümle tetmim ıtnâbı sanatıdır. Bu hal cümlesi onların bu hallerinin, tekrarlanan, sürekli bir özellik olduğuna işaret eder.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Cümlenin müsnedi menfi muzari fiil sıygasında gelmiştir. Bu durum hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhatabın dikkatini tecessüm özelliğiyle uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.

Bu söz istiareyi tekid içindir, muraşşaha veya mücerret olması için değildir. (Âşûr)