Kasas Sûresi 6. Ayet

وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ  ...

Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَنُمَكِّنَ ve iktidara getirmeyi م ك ن
2 لَهُمْ onları
3 فِي
4 الْأَرْضِ o yerde ا ر ض
5 وَنُرِيَ ve göstermeyi ر ا ي
6 فِرْعَوْنَ Fir’avn’a
7 وَهَامَانَ ve Haman’a
8 وَجُنُودَهُمَا ve askerlerine ج ن د
9 مِنْهُمْ onlardan
10 مَا şeyi
11 كَانُوا oldukları ك و ن
12 يَحْذَرُونَ korkmuş ح ذ ر
 
Hâmân, Firavun’un veziri veya saraydaki önemli şahsiyetlerden biri olup adı Kur’an’da altı yerde Firavun’la birlikte anılmaktadır (bk. Kasas 28/6, 8, 38; Ankebût 29/39; Gāfir 40/24, 36; bilgi için bk. Şaban Kuzgun, “Hâmân”, DİA, XV, 436-437). İlâhî irade Firavun’un istediği istikamette tecelli etmedi. Tam tersine Allah Teâlâ, onun zulmü altında ezilen, horlanan, fakir ve muhtaç duruma düşürülmüş olan, yok edilmek istenen İsrâiloğulları’nı zulümden kurtarıp hayırlı işlerde insanlara önderler yapmak, ülkelerinin vârisleri kılıp vaad ettiği topraklara güvenlik içinde yerleştirmek, kendilerine iktidar vermek istiyordu. Nitekim İsrâiloğulları soyundan insanlara din ve dünya hayatında önderlik etmiş olan birçok peygamber gelmiş, onlar Dâvûd ve Süleyman zamanında bölgenin en güçlü devletine sahip olmuşlardı (bk. Neml 27/ 15-44).
 

وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ

 

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘la önceki masdar-ı müevvele matuftur. Fiil cümlesidir. 

نُمَكِّنَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  لَهُمْ  car mecruru  نُمَكِّنَ  fiiline mütealliktir. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  نُمَكِّنَ  fiiline mütealliktir. 

نُرِيَ  atıf harfi  وَ ’la  نُمَكِّنَ ’e matuftur.  نُرِيَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübtedayı ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibarıyla onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. Bu ayette  نُرِيَ  fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فِرْعَوْنَ  mef’ûlun bih olup gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

هَامَانَ  ve  جُنُودَهُمَا  atıf harfi  وَ ’la makabine matuftur. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْهُمْ  car mecruru  يَحْذَرُونَ  fiiline mütealliktir.   

مَا  müşterek ism-i mevsûl  نُرِيَ ’nin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا يَحْذَرُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamiri mahzuftur.

كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

يَحْذَرُونَ  fiili,  كَانُوا ’un haberi olarak mahallen mansubdur.  يَحْذَرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

نُمَكِّنَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  مكن ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

نُرِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رأي ’dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de  fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ

 

Ayet atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki …نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ   cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

….وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ  cümlesi  وَ ’la 5. ayetteki …نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ   cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayette  نُمَكِّنَ  ve  نُرِيَ  fiillerinin, azamet zamirine isnadı tazim, muzari fiil sıygasında gelmeleri cümlelere hudûs, istimrar ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

نُرِيَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  كَانُوا يَحْذَرُونَ cümlesi;  كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.  كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41) 

“O yerde onlara imkân verelim.” Mısır ve Şam toprağında. İmkan vermenin aslı; bir şeye içine gireceği yer vermektir, sonra istiare yolu ile musallat kılmaya ve kayıtsız şartsız bırakmaya denildi. (Beyzâvî)

Ayette geçen ve kudret sahibi kılmak manasında olan  نُمَكِّنَ  fiilinden alınmadır. Bu kelime; bir kimseye üzerine oturup yerleşebileceği veya yatıp uyuyabileceği bir yer hazırlanması veya yer edinmesi manasınadır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

الجُنْدُ  kelimesi çoğul bir isimdir. Bu lafzın tekili yoktur. Bir işi yerine getirmek üzere bir araya gelen insan grubudur, buna ordu denir. Çünkü onların işi tek bir şeydir, o da amire hizmet etmek ve itaat etmektir. (Âşûr)