وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَنُرِيدُ | biz istiyorduk |
|
2 | أَنْ |
|
|
3 | نَمُنَّ | lutfetmeyi |
|
4 | عَلَى | üzerine |
|
5 | الَّذِينَ | kimseler |
|
6 | اسْتُضْعِفُوا | ezilen(ler) |
|
7 | فِي |
|
|
8 | الْأَرْضِ | o yerde |
|
9 | وَنَجْعَلَهُمْ | ve onları yapmayı |
|
10 | أَئِمَّةً | önderler |
|
11 | وَنَجْعَلَهُمُ | ve onları kılmayı |
|
12 | الْوَارِثِينَ | mirasçı |
|
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُر۪يدُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. نُر۪يدُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), târız (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اَنْ ve masdar-ı müevvel نُر۪يدُ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
نَمُنَّ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlü عَلَى harf-i ceriyle birlikte نَمُنَّ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اسْتُضْعِفُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ car mecruru اسْتُضْعِفُوا fiiline mütealliktir. اسْتُضْعِفُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi ضعف ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.
وَ atıf harfidir. نَجْعَلَهُمْ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمْ mef ‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. اَئِمَّةً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
نَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَ atıf harfi و ’la makabline matuftur. نَجْعَلَهُمُ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
الْوَارِث۪ينَ ikinci mef’ûlun bih olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.
الْوَارِث۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ورث fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Cümle atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki …اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.
اَنْ ve akabindeki muzari fiil cümlesi اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ , masdar teviliyle نُر۪يدُ fiilinin mef’ûlü yerindedir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
نُر۪يدُ fiilinin mef’ûlünün sarih değil de müevvel masdarla ifade edilmesi bu durumun bir defaya mahsus olmadığına işaret olabilir.
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , harfi-cerle birlikte نَمُنَّ fiiline mütealliktir. Sılası olan اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)
اسْتُضْعِفُوا fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً cümlesi ve وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ cümlesi, aynı üslupta gelerek …نَمُنَّ عَلَى cümlesine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Ayette fiillerin, azamet zamirine isnadı tazim, muzari fiil sıygasında gelmeleri hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ sözündeki varis olmaktan murad onlara verilen ve geri alınmayan ihsanlardır. Varis için de miras böyledir. Miras, mirası veren kişiye geri dönmez. Bu lafızda tasrîhî ve tebeî istiare vardır. Çünkü varis olmak, baki kalmak anlamında kullanılmıştır. (Ruveynî, Teemülat fi Sureti Meryem Suresi, Meryem 63, s. 243)
Veraset mülk edinmede ve hak sahibi olmada kullanılan en güçlü lafızdır; çünkü fesh edilmez, geri dönülmez, reddetmekle iptal edilmez ve düşürülmez. (Beyzâvî)
اَئِمَّةً ’deki tenvin, muayyen olmayan cins ve tazim ifadesi içindir.
نَجْعَلَهُمُ fiilinin tekrarlanması işin gerçekleşeceğinin kesinliğine işaret olabilir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İsrailoğullarının din önderleri kılınmaları, zaman itibariyle Firavun’a varis kılınmalarından sonra olduğu halde burada verasetlerinin ondan sonra zikredilmiş olması, varis kılınmalarının mertebesi din önderleri kılınmalarının mertebesinden daha aşağı olduğu içindir. Bir de verasetin devamı olan hususlar ile onun arasına başka bir şeyin girmemesi içindir. (Ebüssuûd)
Şayet وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ ifadesinin نَتْلُوا ve يَسْتَضْعِفُ cümlelerine atfedilmesi doğru olmaz; öyleyse bu söz nereye atfedilmiştir? dersen şöyle derim: Bu, اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ ifadesine matuftur; zira bu ifade Musa ve Firavun’un haberlerini tefsir ve beyan sadedinde bu ِifadenin dengidir. وَنُر۪يدُ (istiyorduk) ifadesi geçmiş halin hikâyesidir; يَسْتَضْعِفُ fiilinden hal de olabilir yani Firavun onları köleleştirmek istiyor, biz ise onlara iyilik etmek istiyorduk. Şayet “Bunların paryalaştırılmak istenmesiyle Allah’ın onlara iyilik murad etmesi nasıl bir arada mütalaa edilebilir? Oysa Allah bir şeyi gerçekleştirmek istediği zaman başka bir vakte muhtaç olmaksızın o iş olmaktadır.” dersen şöyle derim: Allah Teâlâ’nın onları Firavun’dan kurtararak kendilerine yapacağı iyiliğin gerçekleşmesi yakın olunca sanki Allah’ın onlara iyilik murad etmesi onların zavallılaştırılmaları ile berabermiş gibi kabul edilmiştir. (Keşşâf)
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ [Biz, ihsan etmek istiyorduk] cümlesinde, o manzarayı zihinde canlandırmak için, şimdiki zamanın hikâye kipi kullanılmıştır. (Safvetü’t Tefasir)