Rûm Sûresi 25. Ayet

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ  ...

Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir çağırdı mı, bir de bakarsınız ki (dirilmiş olarak) çıkıyorsunuz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْ -nden (biri de)
2 ايَاتِهِ O’nun ayetleri- ا ي ي
3 أَنْ
4 تَقُومَ durmasıdır ق و م
5 السَّمَاءُ göğün س م و
6 وَالْأَرْضُ ve yerin ا ر ض
7 بِأَمْرِهِ O’nun buyruğuyla ا م ر
8 ثُمَّ sonra
9 إِذَا zaman
10 دَعَاكُمْ sizi çağırdığı د ع و
11 دَعْوَةً bir tek da’vetle د ع و
12 مِنَ -den
13 الْأَرْضِ yer- ا ر ض
14 إِذَا bir de bakarsınız ki
15 أَنْتُمْ siz
16 تَخْرُجُونَ çıkıyorsunuz خ ر ج
 

Tabiattaki ince sanat eserlerinin ve evrendeki düzenin işlerliğini sağlayan yasaların sahibi olan yüce Allah, şimşek ile yağmur arasındaki ilişkiye dikkat çekmekte; ardından da, öldükten sonra insanları diriltmeye kadir olduğunun kolayca anlaşılabilmesi için bir örnek gösterip onları bu konu üzerinde düşünmeye çağırmaktadır: Kupkuru olmuş toprağa gökten indirdiği su ile yeniden can veren yüce kudretin insanlara da öldükten sonra yeniden can verebileceğini farketmek akıl sahipleri için hiç de zor olmamalıdır (yer-gök dengesi konusunda bk. Ra‘d 13/2). Âyetin son cümlesindeki çağrı, İsrâfil’in sûru ikinci defa üflemesi şeklinde açıklanmaktadır (Şevkânî, IV, 253; sûrun üflenmesi hakkında bk. En‘âm 6/73; Kehf 18/99).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 307
 

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça  Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. 

تَقُومَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  السَّمَٓاءُ  fail olup lafzen merfûdur.  الْاَرْضُ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  بِاَمْرِه۪ۜ  car mecruru  تَقُومَ  fiiline mütealliktir. 


 ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ

 

Fiil cümlesidir.  ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

دَعَاكُمْ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو'dir.  

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

دَعْوَةً  mef’ûlu mutlak olur fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنَ الْاَرْضِ  car mecruru  دَعَاكُمْ  fiiline mütealliktir. 

اِذَا  müfacee harfidir.  اِذَا , isim cümlesinin önüne geldiğinde ‘birdenbire, ansızın’ manasında müfacee harfi olur.

Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  تَخْرُجُون  fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

تَخْرُجُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ 

 

Ayet  وَ ’la 21. ayetteki …من آياته أن خلقكم  cümlesine atfedilmiştir. 

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ  ibaresi arka arkaya 6. kez geçmiştir. Öncekilerle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. Adeta bu mana zihnimize kazınmıştır.

Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İlk cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ  cümlesi, masdar teviliyle muahhar mübtedadır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ  izafetinde  اٰيَاتِ ’nin,  بِاَمْرِه۪ۜ  izafetinde اَمْرِ ’in Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması, اٰيَاتِ ’ye ve اَمْرِ ’ye tazim ve teşrif içindir. 

السَّمَٓاءُ - الْاَرْضُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Cenab-ı Hak göğün ve yerin arızî vasıflarından bazılarını zikredince, bunların ayrılmaz vasıflarından birinden de bahsetmiştir ki, bu da onların durması ve kıyamıdır. Mesela yer, ağır olduğu için insan onun öyle durmasından ve düşmemesinden dolayı şaşakalır. Semanın yüksekte olup direksiz durmasından dolayı da şaşılır ki, işte bu vasıf her ikisinin de ayrılmaz vasfıdır. Çünkü yer, içinde bulunduğu yerin (yörüngenin) dışına çıkamaz. Gök de, içinde bulunduğu yerin dışına çıkamaz. (Fahreddin er-Râzî)


 ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ

 

Tertip ve terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfinin dahil olduğu  ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ  cümlesi, şart üslubunda gelmiş haber cümlesidir.

Şart manası taşıyan zaman zarfı  اِذَا ’nın muzâf olduğu  دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ  şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesi olmaksızın gelen cevap cümlesi  اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُون , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

اِذَا ; müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Özellikle  فَ  ile birlikte kullanıldığı zaman cümleye, ‘ansızın, bir de bakarsın ki hayret verici bir durum’ anlamları katar.

اَنْتُمْ  mübteda,  تَخْرُجُون  cümlesi haberdir. Fiil muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette ayrı görevlerdeki  اِذَا ’larda tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

دَعَا - دَعْوَةً  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً [Sizi bir çağırış çağırdığında] ifadesinin göklerin ve yerin ayakta durması ifadesi üzerine  ثُمَّ (sonra) ile atfedilmesi, olacak olan bu işin büyüklüğünü ve böyle bir işi yapmanın Allah Teâlâ’nın gücü dahilinde olduğunu beyan etmek içindir. (Keşşâf) 

Şayet  مِنَ الْاَرْضِ (yerden) ifadesi ne ile bağlantılıdır?  دَعَا  (çağırdı) fiili ile mi,  دَعْوَةً (çağırmak) masdarı ile mi? dersen şöyle derim: Fiil varken mastarla irtibatlı olması ne kadar uzak!.. Şayet   اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُون  ifadesinde iki  اِذَٓا  arasında ne fark vardır? dersen şöyle derim: Birincisi şart, ikincisi birdenbire anlamı vermektedir. Bu ikincisi şartın cevabındaki  فَ ’nin yerine geçer. (Keşşâf) 

Allah Teâlâ’nın  بِاَمْرِه۪ۜ  demesi, mübalağa tarzında sonsuz kudretini ve alete muhtaç olmadığını ifade etmek içindir. Sonra sizi bir davetle yerden çağırdığı zaman hemen çıkarsınız cümlesi de tevili-müfred usulü ile  اَنْ تَقُومَ ‘ye atfedilmiştir. Sanki şöyle denilmiştir: Onun delillerinden biri de göklerin ve yerin onun emri ile durması, sonra da bir defa davet ettiği zaman kabirlerden çıkmanızdır: Ey ölüler çıkın! der. Maksat böyle bir irade taalluk ettiği zaman duraksamadan ve iş hazırlığı yapma ihtiyacı duymadan süratle meydana gelmesini, emrine itaat edilen davetçinin davetine hızla itaate benzetmektir.  مِنَ الْاَرْضِ  de,  دَعَا 'ya mütealliktir.  تَخْرُجُون 'ye müteallik değildir, çünkü  اِذَٓا 'nın mabadi (sonrası), makablinde (öncesi) amel etmez. (Beyzâvî)

Toprağın hayatiyeti kabul edebilmesi, Hz Adem'e ruhun üflenebilmesi ve bir beşer olabilmesi için bir yaratmaya, ölçüp biçmeye, bir zaman geçmesine ve tedriciliğe ihtiyaç vardır. Yeniden yaratmada ise böyle bir tedriciliğe gerek yoktur. Aksine bunun için sadece bir nida ve çıkış vardır. Bu yüzden, burada  ثُمَّ  kullanılmamıştır. (Fahreddin er-Râzî)