Ahzâb Sûresi 13. Ayet

وَاِذْ قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ وَيَسْتَأْذِنُ فَر۪يقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ اِنْ يُر۪يدُونَ اِلَّا فِرَاراً  ...

Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi geri dönün” demişti. Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz açık (korumasız)” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ ve hani
2 قَالَتْ demişti ki ق و ل
3 طَائِفَةٌ bir grup ط و ف
4 مِنْهُمْ onlardan
5 يَا أَهْلَ halkı ا ه ل
6 يَثْرِبَ Yesrib (Medine)
7 لَا artık yoktur
8 مُقَامَ duracak yer ق و م
9 لَكُمْ size
10 فَارْجِعُوا dönün ر ج ع
11 وَيَسْتَأْذِنُ ve izin istiyordu ا ذ ن
12 فَرِيقٌ bir topluluk ف ر ق
13 مِنْهُمُ onlardan
14 النَّبِيَّ peygamberden ن ب ا
15 يَقُولُونَ diyerek ق و ل
16 إِنَّ gerçekten
17 بُيُوتَنَا evlerimiz ب ي ت
18 عَوْرَةٌ (sağlam değil) açıktır ع و ر
19 وَمَا oysa değildi
20 هِيَ onlar(ın evleri)
21 بِعَوْرَةٍ açık ع و ر
22 إِنْ
23 يُرِيدُونَ istemiyorlardı ر و د
24 إِلَّا başka bir şey
25 فِرَارًا kaçmak(tan) ف ر ر
 

Hendek kazılırken büyük bir kayaya rastlanmıştı, kayayı sökme­yi veya kırmayı başaramayan askerler Peygamberimiz’e başvurdular. O, üst giysisini çıkardı, kazmayı eline aldı ve üç vuruşta kayayı parçaladı. Her vuruşta “Allahü ekber” diyor ve “İran, Suriye, Yemen” gibi yerleri zikrederek ileride müslümanların gerçekleştirecekleri fetihleri bir bir müjdeliyordu. Bu müjdeyi işiten yahudiler ve münafıklar ise “Biz korkudan helâya gidemezken o bize İran ve Bizans’ın hazinelerini müjdeliyor, bu aldatmadan başka bir şey değil” demişlerdi (Nesâî, “Cihâd”, 42; Kurtubî, XIV, 130).

Bu gruptaki âyetlerde münafıkların ortak karakteri, sözlerinden ve davranışlarından örnekler verilerek açıklanmaktadır: Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler; fitne fesat fırsatı çıkınca ev bark aile düşünmeden o fırsatı değerlendirmeye koşarlar; hizmet gerektiğinde ise türlü bahaneler ileri sürerek izin almak isterler; sûret-i haktan görünerek müslümanların moralini bozarlar; çoluk çocuklarını, evlerinin tehlikede olduğunu hatırlatarak savaş alanından çekilmeyi tavsiye ederler; korkunun ölüme faydası olmadığı halde inançsızlıkları sebebiyle savaşmaktan ve ölümden fazlaca korkarlar, korku ortamı geçip zafer kazanılınca da bu sonuçta kendilerinin de payı varmış gibi konuşmaya ve hak talep etmeye kalkışırlar.

 

وَاِذْ قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ 

 

Zaman zarfı  اِذْ  atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki  اِذْ ’e matuftur.

إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a. إِذْ  mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b. إِذْ den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c. بَيْنَا  ve  بَيْنَمَا dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d. Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَالَتْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir. طَٓائِفَةٌ  fail olup lafzen merfûdur. مِنْهُمْ  car mecruru  طَٓائِفَةٌ ’nün mahzuf sıfatına mütealliktir. Mekulü’l kavli, يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ ’dır. قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَٓا  nida harfidir. اَهْلَ  münadadır.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfu üzere mebni, mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَثْرِبَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  لَا مُقَامَ لَكُمْ ’dır.  

لَا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. مُقَامَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. لَكُمْ  car mecruru  لَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir. 

فَ  sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. 

ارْجِعُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَيَسْتَأْذِنُ فَر۪يقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. يَسْتَأْذِنُ  merfû muzari fiildir. فَر۪يقٌ  fail olup lafzen merfûdur. مِنْهُمُ  car mecruru فَر۪يقٌ ’nun mahzuf sıfatına mütealliktir. 

النَّبِيَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. يَقُولُونَ  fiili  فَر۪يقٌ ’un hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَقُولُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l kavli, اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ ’dir. يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  

بُيُوتَنَا  kelimesi, اِنَّ nin ismi olup lafzen mansubdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَوْرَةٌ  kelimesi اِنَّ nin haberi olup lafzen merfûdur. 

وَ  haliyyedir. مَا  olumsuzluk harfi olup لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. 

هِيَ  munfasıl zamir  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  بِ  harf-i ceri zaiddir. 

عَوْرَةٍ  kelimesi lafzen mecrur, مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَسْتَأْذِنُ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi, أذن dir. 

Bu bab fiile taleb,tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamlar katar.


اِنْ يُر۪يدُونَ اِلَّا فِرَاراً

 

Fiil cümlesidir. اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُر۪يدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır. فِرَاراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يُر۪يدُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَاِذْ قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ 

 

Zaman zarfı  اِذْ , önceki ayettekine matuftur.  اِذْ ’in muzafun ileyhi olan  قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Fail olan  طَٓائِفَةٌ ’deki tenvin herhangi bir anlamında adet ve tahkir içindir.

قَالَتْ  fiilinin mekulü’l kavl cümlesi  يَٓا اَهْلَ يَثْرِبَ لَا مُقَامَ لَكُمْ فَارْجِعُواۚ , nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Nidanın cevabı olan  لَا مُقَامَ لَكُمْ  cümlesine dahil olan  لَا, cinsini nefyeden harftir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَكُمْ  car mecruruلَا ’nın mahzuf haberine mütealliktir.

Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlesindeki  فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır. İnşa cümlesini haber cümlesine atfetmiştir.

وَاِذْ قَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ  [O zaman içlerinden bir grup dedi]  sözünde  Evs bin Kayzî ile arkasına düşenler kastediliyor: (Ey Yesrib / Medîne halkı)  اَهْلَ , halk demektir, Yesrib'in de bir yerin ismi olduğu ve Medîne'nin onun bir tarafına kurulduğu da söylenmiştir.  لَا مُقَامَ  duracak yer yoktur demektir. (Beyzâvî)  

Zaman ismi olan  اِذْ ’in mastara değil de fiil cümlesine muzaf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac Suresi 26)

Ayet-i kerime’de geçen  يَثْرِبَ  lafzı, alem olmasında rağmen fiil vezninde olmasından dolayı gayri munsariftir.

 

وَيَسْتَأْذِنُ فَر۪يقٌ مِنْهُمُ النَّبِيَّ يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ 

 

وَ  istînâfiyedir. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fail olan  فَر۪يقٌ ’daki tenvin herhangi bir anlamında adet ve tahkir içindir.

فَر۪يقٌ ’dan hal olan  يَقُولُونَ اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

النَّبِيَّ  kelimesinde tecrîd sanatı vardır. 

Fiillerin muzari sıygada gelmesi tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ifade eden isim cümlesidir. İnkârî kelam olan cümle kizbî haberdir.

ليس  gibi amel etmiş nefy harfi  مَا ’nın dahil olduğu  وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ  cümlesi, haldir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  مَا ’nın haberi olan  بِعَوْرَةٍۜ deki  بِ , tekid ifade eden zaid harftir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ بُيُوتَنَا عَوْرَةٌ  cümlesiyle,  وَمَا هِيَ بِعَوْرَةٍۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

يَقُولُونَ  -  قَالَتْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَوْرَةٌ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

طَٓائِفَةٌ  -  فَر۪يقٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Fiilin,  يَسْتَأْذِنُ  [izin istiyor] şeklinde geniş zaman olarak getirilmesi, olayın şeklini zihinde canlandırmak içindir. Ayeti din­leyen, sanki o anda onları izin isterken görüyormuş gibi olur. (Sâbûnî, Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)

عَوْرَةٍ  ifadesinde istiâre vardır. Burada açık ile ( ألعَورَة ) kastedilen, insanın  savaşta ve baskın halinde kendisinden sakınıp korunacağı yerdir. Nitekim  عَاوَرَ فَﻻنٌ لِعَدُوِّ  (falanca düşmanına açık verdi) denir ki ona arkasında [hançerleme] imkanı verdi demektir. Yine Arapların رَجُلُ مُعْوِرٌ  sözü de bu anlamla ilgilidir. Bu ifade kusurunu arayana kusurları açık adam demektir. Bu söylemin aslı,  عَورا َتُ الانْسَان’dan alınmıştır. Bu da insanlara açılması çirkin sayılan yer demektir. Buna göre ayetin manası sanki şöyledir: Evlerimiz, düşmanın oralardan şehre girebileceği şekilde açık ve saldırıya maruz durumdadır. Böylece evler şehrin, saldırıya elverişli, riske açık bölümü gibi görülmüştür. Bu, tıpkı savaşta bir insanın beklemediği bir yerden görülerek açık ve gedik bir mevziden saldırıya uğramasına benzer. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)  

 

اِنْ يُر۪يدُونَ اِلَّا فِرَاراً

 

İtiraziyye veya ta’liliye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Muzari fiil tecessüm ifade etmiştir.

Nefy harfi  اِنْ  ve istisna harfi  اِلَّا  ile kasır oluşmuştur. Kasr, fiille mef’ûl arasındadır.

يُر۪يدُونَ  maksur/sıfat,  فِرَاراً  maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. İstedikleri sadece firardır. Başka bir şey istemiyorlar anlamındadır. 

Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da câizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl olan  فِرَاراً ’deki tenvin, tahkir içindir.