قُلْ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً اَوْ اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۜ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | مَنْ | kimdir? |
|
3 | ذَا | şu |
|
4 | الَّذِي | kimse ki |
|
5 | يَعْصِمُكُمْ | sizi koruyacak |
|
6 | مِنَ | -dan |
|
7 | اللَّهِ | Allah- |
|
8 | إِنْ | eğer |
|
9 | أَرَادَ | istese |
|
10 | بِكُمْ | size |
|
11 | سُوءًا | bir kötülük |
|
12 | أَوْ | veya |
|
13 | أَرَادَ | dilese |
|
14 | بِكُمْ | size |
|
15 | رَحْمَةً | rahmet |
|
16 | وَلَا |
|
|
17 | يَجِدُونَ | bulamazlar |
|
18 | لَهُمْ | kendilerine |
|
19 | مِنْ |
|
|
20 | دُونِ | başka |
|
21 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
22 | وَلِيًّا | bir dost |
|
23 | وَلَا | ne de |
|
24 | نَصِيرًا | bir yardımcı |
|
Hendek kazılırken büyük bir kayaya rastlanmıştı, kayayı sökmeyi veya kırmayı başaramayan askerler Peygamberimiz’e başvurdular. O, üst giysisini çıkardı, kazmayı eline aldı ve üç vuruşta kayayı parçaladı. Her vuruşta “Allahü ekber” diyor ve “İran, Suriye, Yemen” gibi yerleri zikrederek ileride müslümanların gerçekleştirecekleri fetihleri bir bir müjdeliyordu. Bu müjdeyi işiten yahudiler ve münafıklar ise “Biz korkudan helâya gidemezken o bize İran ve Bizans’ın hazinelerini müjdeliyor, bu aldatmadan başka bir şey değil” demişlerdi (Nesâî, “Cihâd”, 42; Kurtubî, XIV, 130).
Bu gruptaki âyetlerde münafıkların ortak karakteri, sözlerinden ve davranışlarından örnekler verilerek açıklanmaktadır: Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler; fitne fesat fırsatı çıkınca ev bark aile düşünmeden o fırsatı değerlendirmeye koşarlar; hizmet gerektiğinde ise türlü bahaneler ileri sürerek izin almak isterler; sûret-i haktan görünerek müslümanların moralini bozarlar; çoluk çocuklarını, evlerinin tehlikede olduğunu hatırlatarak savaş alanından çekilmeyi tavsiye ederler; korkunun ölüme faydası olmadığı halde inançsızlıkları sebebiyle savaşmaktan ve ölümden fazlaca korkarlar, korku ortamı geçip zafer kazanılınca da bu sonuçta kendilerinin de payı varmış gibi konuşmaya ve hak talep etmeye kalkışırlar.
قُلْ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً اَوْ اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. Mekulü’l kavli مَنْ ذَا الَّذ۪ي ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَنْ istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. ذَا işaret ismi sükun üzere mebnidir, haber olarak mahallen merfûdur.
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl ذَا ’dan bedel olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَعْصِمُكُمْ ’dir. İrabdan mahalli yoktur.
يَعْصِمُكُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنَ اللّٰهِ car mecruru يَعْصِمُ fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Sart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرَادَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. بِكُمْ car mecruru سُٓوءاً ’nin mahzuf haline mütealliktir.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir.
سُٓوءاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً atıf harfi اَوْ ile makabline matuftur. Türkçede “veya yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرَادَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. رَحْمَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَجِدُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru يَجِدُونَ fiiline mütealliktir. مِنْ دُونِ car mecruru وَلِيًّا ’in mahzuf haline mütealliktir. للّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَلِيًّا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Nefy harfi لَا olumsuzluğu tekid eder. نَص۪يرًا lafzı وَلِيًّا kelimesine matuftur.
قُلْ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatab Hz. Peygamberdir. Ayetin ilk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. مَنْ soru harfi mübteda, ذَا الَّذ۪ي يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ haberdir.
Bu mekulu’l kavl, arkadan gelen şartın cevabı olarak gelmiştir. (Âşûr)
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesindeki الَّذ۪ي has ism-i mevsûlu, ذَا ’dan bedeldir. Bedel dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Mevsûlün sılası olan يَعْصِمُكُمْ مِنَ اللّٰهِ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bedelin ism-i mevsûlle ifade edilmesi, sonraki habere dikkat çekmek içindir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tahkir ve tevbih amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca mütekellim Allah Teâlâ olması sebebiyle, ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Ayetin başında قُلْ emrinin bulunması mekûlu-l kavlin, Allah katında bir önemi, şanı ve ciddiyeti bulunduğuna işaret eder.
اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً اَوْ اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Şart üslubundaki terkipte اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً , şart cümlesidir. Müspet mazi sıygada faide-i haber ibtidaî kelamdır. Önceki ifadenin delaletiyle cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106)
اِنْ şart harfi, asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder.
Aynı üslupta gelen اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةً cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle, şart cümlesi اِنْ اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً ’e atfedilmiştir.
Takdir şöyledir: أوْ يَحْرِمُكم مِنهُ إنْ أرادَ بِكم رَحْمَةً (Veya size rahmet etmek isterse sizi ondan mahrum etsin). Kelamın veciz olması içn bu şekilde gelmiştir. (Âşûr)
Her iki cümlede de takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur بِكُمْ konudaki önemine binaen mef’ûl olan سُٓوءاً ve رَحْمَةًۜ ’e takdim edilmiştir.
رَحْمَةً ve سُٓوءاً kelimelerindeki tenvin, nev ve kesret ifade eder.
اَرَادَ fiilinin tekrarı, cümlelerin mukabele formunda gelmesi, Allah Teâlâ’nın dilediği herşeye kadir olduğunu, iradenin onda olduğunu vurgulamaktadır.
اَرَادَ بِكُمْ سُٓوءاً cümlesiyle اَرَادَ بِكُمْ رَحْمَةًۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
سُٓوءاً - رَحْمَةً kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır.
اَرَادَ fiilinin tekrarında ise ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Cümle, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri …سيعذّبون [Mutlaka azap görecekler] şeklindedir.
Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ car-mecruru, وَلِياًّ ’in mahzuf haline mütealliktir.
دُونِ اللّٰهِ , izafeti, gayrının tahkiri içindir.
Mef’ûl olan وَلِياًّ ve نَص۪يراً ’deki tenvin, kıllet ve nev ifade eder.
Nefy siyakında nekre, umum ve şumûle delalet eder. (Dr. Salâh Abdu'l-Fettâh el-Hâlidî, Vakafât Düşündüren ayetler, s. 78)
Olumsuz bir cümlede gelen zaid مِنْ harfi tekid ifade eder.
وَلَا نَص۪يراً ’de, nefy harfi لَا ’nın tekrarı olumsuzluğu tekid için yapılan ıtnâbdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, kalplerde haşyet ve mehabet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlenin muzari fiille gelmesi hudûs teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Önceki cümledeki (بِكُمْ ) muhatab zamirinden, bu cümlede (لَهُمْ ) gaib zamirine iltifat edilmiştir.
وَلِياًّ - نَص۪يراً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ayette açık bir şekilde olumsuz bir ifade olan لَا يَجِدُونَ ifadesinden önce aynı mananın istifhâm üslûbuyla olumsuz bir tarzda ifade edilmesi, iki üslûbun birbirinden farkını ve birisinin, diğerine olan ihtiyacı ortadan kaldırmadığını göstermektedir. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)