قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ اِنْ فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ وَاِذاً لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | لَنْ |
|
|
3 | يَنْفَعَكُمُ | size fayda vermez |
|
4 | الْفِرَارُ | kaçmak |
|
5 | إِنْ | eğer |
|
6 | فَرَرْتُمْ | kaçıyorsanız |
|
7 | مِنَ | -den |
|
8 | الْمَوْتِ | ölüm- |
|
9 | أَوِ | veya |
|
10 | الْقَتْلِ | öldürülmekten |
|
11 | وَإِذًا | o zaman bile |
|
12 | لَا |
|
|
13 | تُمَتَّعُونَ | yaşatılmazsınız |
|
14 | إِلَّا | dışında |
|
15 | قَلِيلًا | pek az |
|
Hendek kazılırken büyük bir kayaya rastlanmıştı, kayayı sökmeyi veya kırmayı başaramayan askerler Peygamberimiz’e başvurdular. O, üst giysisini çıkardı, kazmayı eline aldı ve üç vuruşta kayayı parçaladı. Her vuruşta “Allahü ekber” diyor ve “İran, Suriye, Yemen” gibi yerleri zikrederek ileride müslümanların gerçekleştirecekleri fetihleri bir bir müjdeliyordu. Bu müjdeyi işiten yahudiler ve münafıklar ise “Biz korkudan helâya gidemezken o bize İran ve Bizans’ın hazinelerini müjdeliyor, bu aldatmadan başka bir şey değil” demişlerdi (Nesâî, “Cihâd”, 42; Kurtubî, XIV, 130).
Bu gruptaki âyetlerde münafıkların ortak karakteri, sözlerinden ve davranışlarından örnekler verilerek açıklanmaktadır: Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler; fitne fesat fırsatı çıkınca ev bark aile düşünmeden o fırsatı değerlendirmeye koşarlar; hizmet gerektiğinde ise türlü bahaneler ileri sürerek izin almak isterler; sûret-i haktan görünerek müslümanların moralini bozarlar; çoluk çocuklarını, evlerinin tehlikede olduğunu hatırlatarak savaş alanından çekilmeyi tavsiye ederler; korkunun ölüme faydası olmadığı halde inançsızlıkları sebebiyle savaşmaktan ve ölümden fazlaca korkarlar, korku ortamı geçip zafer kazanılınca da bu sonuçta kendilerinin de payı varmış gibi konuşmaya ve hak talep etmeye kalkışırlar.
Ferra فرّ : فَرٌّ sözcüğü temelde (yaşına bakmak için) hayvanın dişlerini incelemektir. Bu fiilin mastarı فِرارٌ şeklinde gelir.
إفْتِرارٌ gülmekten dolayı dişlerin görülmesidir. Yine aynı köke ait مَفَرٌّ sözcüğü kaçış yeri, kaçış zamanı ve bizzat kaçışın kendisi anlamlarının tamamına gelebilir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil ve iki farklı isim formunda toplam 11 kere geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri firar ve firaridir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ اِنْ فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ وَاِذاً لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ ’dur. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.
يَنْفَعَكُمُ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamiri كُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْفِرَارُ fail olup lafzen merfûdur.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَرَرْتُمْ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir.
مِنَ الْمَوْتِ car mecruru فَرَرْتُمْ fiiline mütealliktir.
الْقَتْلِ atıf harfi اَوِ ile makabline matuftur. Türkçede “veya yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذَا cevap harfidir.
لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إذا نفعكم ظاهرا (Sizi destekleyerek fayda verirsek) şeklindedir.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُمَتَّعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfu meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. قَل۪يلاً mef’ûlun mutlaktan naibdir. Takdiri, تمتّعا قليلا (Az bir fayda) şeklindedir.
قُلْ لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatab Hz. Peygamberdir. İlk cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan لَنْ يَنْفَعَكُمُ الْفِرَارُ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Ayetin başında قُلْ emrinin bulunması mekûlu-l kavlin, Allah katında bir önemi, şanı ve ciddiyeti bulunduğuna işaret eder.
Mefaatin olumsuzluğu; menfaat ile kastedilen kurtuluş manasının olumsuzluğudur. Çünkü bir şeyin faydası, ondan murad edilenin elde etmesidir. (Âşûr)
اِنْ فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan فَرَرْتُمْ مِنَ الْمَوْتِ اَوِ الْقَتْلِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Önceki ifadenin delaletiyle cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106)
اِنْ şart harfi, asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder.
مِنَ الْمَوْتِ car mecrurunun müteallakı يَنْفَعُكم değil فَرَرْتُمْ fiilidir. Çünkü يَنْفَعُكم fiili siyaktan açıkça anlaşıldığı için zikredilmemiştir. Kurtuluşun faydası asla olmayacak demektir. (Âşûr)
الْفِرَارُ - فَرَرْتُمْ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
De ki: “Eğer ölmekten yahut öldürülmekten kaçınıyorsanız, (bilin ki), firarınız size asla fayda vermez” buyruğu, işlerin mukadder olup Allah’ın karar vermiş olduğu şeyden kaçmanın mümkün olmadığına, Allah’ın takdir ettiği şeylerin mutlaka olacağına, binâenaleyh kendisine emredilen şeye muhalefet eden kimsenin, ahirette azap içinde kalacağına, dünyada da muhalefeti sebebiyle hiçbirşey elde edemeyeceğine bir işarettir. (Fahreddin er-Razi)
Her şahıs, takdir kaleminin yazdığı muayyen bir vakitte eceliyle yahut kılıç darbesiyle ölmesi mukadderdir. (Ebüssuûd)
وَاِذاً لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً
Önceki şart cümlesine matuf olan cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Atıftan sonra gelen اِذاً , cevap harfidir. “Öyleyse, o takdirde’’ anlamındadır. Takdiri, إذا نفعكم ظاهرا [Sizi destekleyerek fayda verirsek] olan, mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu takdire göre mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan لَا تُمَتَّعُونَ اِلَّا قَل۪يلاً , muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi اِنْ ve istisna harfi اِلَّا ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiştir. İki tekid hükmündeki kasr, fiille mef’ûl arasındadır.
تُمَتَّعُونَ maksur/sıfat, قَل۪يلاً maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
تُمَتَّعُونَ - يَنْفَعَكُمُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.