Ahzâb Sûresi 27. Ayet

وَاَوْرَثَكُمْ اَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ وَاَرْضاً لَمْ تَطَؤُ۫هَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً۟  ...

Allah, sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَوْرَثَكُمْ ve size miras verdi و ر ث
2 أَرْضَهُمْ topraklarını ا ر ض
3 وَدِيَارَهُمْ ve yurtlarını د و ر
4 وَأَمْوَالَهُمْ ve mallarını م و ل
5 وَأَرْضًا ve bir toprağı ا ر ض
6 لَمْ
7 تَطَئُوهَا henüz ayak basmadığınız و ط ا
8 وَكَانَ ve ك و ن
9 اللَّهُ Allah
10 عَلَىٰ üzerine
11 كُلِّ her ك ل ل
12 شَيْءٍ şey ش ي ا
13 قَدِيرًا kadirdir ق د ر
 

Hendek Savaşı’nın ardından düşman çekilip gidince müslümanlara hıyanet eden, antlaşmayı bozarak onları arkadan vurma kararı alan Benî Kurayza yahudileri büyük bir korkuya kapıldılar, kalelerine çekilip korunma tedbirleri aldılar. Ancak hak ettikleri âkıbete ne korku engel olabildi ne de muhkem kaleler, alınan çeşitli tedbirler. Kuşatma altında bir müddet kaldıktan sonra teslim oldular; ihanetlerinin bedeli olarak savaç suçluları idama mahkûm edildi. (bk. Hamîdullah, İslâm Peygamberi [1972], I, 415-417; Casim Avcı, “Kurayza”, DİA, XXVI, 431-432).

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 378
 

وَاَوْرَثَكُمْ اَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ وَاَرْضاً لَمْ تَطَؤُ۫هَاۜ 

 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. 

اَوْرَثَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَرْضَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. دِيَارَهُمْ  ,اَمْوَالَهُمْ ,اَرْضاً  atıf harfi  وَ la makabline matuftur.

لَمْ تَطَؤُ۫هَا  cümlesi  اَرْضاً nın sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır. 

Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT: 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR: Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi mef'ûl, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

تَطَؤُ۫  fiili  نَ un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَاۜ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَوْرَثَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ورَثَ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

 

وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً۟

 

وَ  istînâfiyyedir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. اللّٰهُ  lafza-i celâli كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. 

عَلٰى كُلِّ  car mecruru  قَد۪يراً۟ e mütealliktir.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. قَد۪يراً۟  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur. 

قَد۪يراً۟  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَوْرَثَكُمْ اَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ وَاَرْضاً لَمْ تَطَؤُ۫هَاۜ

 

Ayet önceki ayetteki istînâfa matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Mef’ûl olan  اَرْضاً ’deki tenvin nev ifade eder.

لَمْ تَطَؤُ۫هَا  cümlesi  اَرْضاً  için sıfattır. Nekra isimden sonra gelen cümleler sıfat olabilirler. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Yerler, yurtlar, mallar ve henüz ayak basılmamış diğer araziler şeklinde sayılanlar  اَوْرَثَكُمْ  fiilinde cem edilmiştir. 

Cem sanatı, üslûbda îcâz sağlayan sanatlardandır. Çünkü iki veya daha fazla şeyi bir hükümde birleştirir. Bu hükümler ayrı ayrı zikredilirse kelam uzar. Yanısıra hükmün zikrinin gecikmesi muhatabın merakını celb eder. Bu arada fikir yürütmeye başlar. Böylece nefiste iyice yerleşir. Bir hükümde birleştirilen şeylerin sayısı arttıkça bu merak da buna paralel olarak artar. Bu sayede heyecan artar, dikkatler uyanık tutulur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî İlmi

Önemine binaen tekrarlanan  اَرْضاً  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَاَوْرَثَكُمْ اَرْضَهُمْ وَدِيَارَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ وَاَرْضاً لَمْ تَطَؤُ۫هَا  sözündeki varis olmaktan murat onlara verilen ve geri alınmayan ihsanlardır. Varis için de miras böyledir. Miras, mirası veren kişiye geri dönmez. Bu lafızda tasrîhî ve tebeî istiare vardır. Çünkü varis olmak, baki kalmak anlamında kullanılmıştır. (Ruveynî, Teemmülât fi Sûreti Meryem, s. 243) 

Veraset mülk edinmede ve hak sahibi olmada kullanılan en güçlü lafızdır; çünkü fesh edilmez, geri dönülmez, reddetmekle iptal edilmez ve düşürülmez. (Beyzâvî)

Ayetteki, “Henüz ayak basmamış olduğunuz diğer araziler” ifadesi ile, kalelerin kastedildiği söylendiği gibi Rumların ve Farsların arazilerinin kastedilmiş olduğu da söylenmiştir. Yine bunun, müminlerce kıyamete kadar alınacak toprakların tamamı manasına geldiği de söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

  

 وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يراً۟

 

وَ  istinâfiyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi zamandan bağımsız sübut ve istimrar ifade eder.

كَانَ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve teşvik amacına matuftur. 

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ  amili olan  كَانَ ’nin haberi  قَد۪يراً۟ ’e takdim edilmiştir. Bu takdim Allah’ın her şeye muktedir olduğu, kudret gücünün, umuma şamil olduğunu vurgulamıştır.

شَيْءٍ ’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder. 

قَد۪يراً  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ayetin bu son cümlesi önceki ibare için tezyîl ifade eder. 

Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde  konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Allah Teâlâ kendi vasıflarını  كَانَ  ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden  كَانَ  bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde   كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)