Sebe' Sûresi 40. Ayet

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ  ...

Allah’ın, onları hep birden toplayacağı, sonra da meleklere, “Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?” diyeceği günü bir hatırla!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَوْمَ ve o gün ي و م
2 يَحْشُرُهُمْ bir araya toplar ح ش ر
3 جَمِيعًا onların hepsini ج م ع
4 ثُمَّ sonra
5 يَقُولُ der ki ق و ل
6 لِلْمَلَائِكَةِ meleklere م ل ك
7 أَهَٰؤُلَاءِ bunlar mı?
8 إِيَّاكُمْ size
9 كَانُوا ك و ن
10 يَعْبُدُونَ tapıyorlardı ع ب د
 

   Yeveme  يوم :

  يَوْم sözcüğüyle güneşin doğuşundan batışına kadar geçen vakit ifade edilir. Kimi zamanda süre dikkate alınmaksızın zamandan bir müddeti anlatır. 
Bazen bu يَوْم kelimesi إذْ ile birleştirilip يَوْمَئِذٍ şekline girer.

   Nehar ve Yevm Arasındaki Fark
 Nehâr, güneşin kendisinin veya ışığının büyük kısmının görüleceği şekilde yaydığı geniş ve zâhir ziya/ışık için isimdir. Bu nehârın tanımıdır. Oysa yevm, içinde aydınlıkta bulunan vakitlerden birinin miktarını belirleyen bir isimdir. 
  Bu lafız dört şekilde tefsir edilir:
 1 – يَوْم  Aziz ve Celil olan Allah’ın dünyayı halk ettiği altı günden her biri manasında kullanılır.
 2 – يَوْم dünya günleri manasında kullanılır.
 3 – يَوْم; Kıyamet günü, ahiret manasında kullanılır.
 4 – يَوْم ; hîn (vakit/zaman) manasında kullanılır. (Müfredat - Furuq - Mukâtil .b Süleyman) 

  Kuran’ı Kerim’de iki farklı isim formunda 475 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri yevmiye ve eyyâmdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir.  يَوْمَ  zaman zarfı mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Takdiri, أذكر (hatırla)’dir.

يَوْمَ  hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَحْشُرُهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَحْشُرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

جَم۪يعاً  kelimesi  يَحْشُرُهُمْ ’daki gaib zamirin hali olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  لِلْمَلٰٓئِكَةِ  car mecruru  يَقُولُ  fiiline mütealliktir. Mekulü’l-kavli  اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ ’dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifhâm harfidir. İşaret zamiri  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir  اِيَّاكُمْ  amili  يَعْبُدُونَ ’nin mukaddem mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. 

كَانُوا يَعْبُدُونَ  cümlesi mübteda  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

يَعْبُدُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  يَعْبُدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Zaman zarfı  يَوْمَ , takdiri أذكر (hatırla, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan  يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعاً  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  جَم۪يعاً  kelimesi  هُمْ  zamirinden haldir. Hal anlamı zenginleştiren ve tekid eden ıtnâb sanatıdır.

Yine muzari fiil sıygasında gelen  ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلٰٓئِكَةِ  cümlesi  ثُمَّ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında lafzen mutabakat vardır. Ayette muzari fiilin tecessüm özelliği öne çıkmıştır.

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ  cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve kınama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Diğer taraftan cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  mübteda,  اِيَّاكُمْ  mukaddem mef’ûldür. 

İhtimam ve fasılaya riayet için amili olan  كَان ’nin haberi  يَعْبُدُونَ ye takdim edilmiştir. (Âşûr)

Müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olması onları tahkir içindir. 

Cümlede müsned olan  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafât, s. 103)

اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ  [Bunlar mı size tapıyorlardı?] ayetinde sitem ve azarlama üslubu kullanılmıştır. Meleklere hitap edilerek müşrikler azarlanmıştır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir- Âşûr)

يَحْشُرُهُمْ  - جَم۪يعاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

İstînâfiyye  وَ ’ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)