Sebe' Sûresi 41. Ayet

قَالُوا سُبْحَانَكَ اَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْۚ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّۚ اَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ  ...

(Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا derler ki ق و ل
2 سُبْحَانَكَ sen yücesin س ب ح
3 أَنْتَ sensin
4 وَلِيُّنَا bizim velimiz و ل ي
5 مِنْ
6 دُونِهِمْ onlar değil د و ن
7 بَلْ hayır
8 كَانُوا onlar ك و ن
9 يَعْبُدُونَ tapıyorlardı ع ب د
10 الْجِنَّ cinlere ج ن ن
11 أَكْثَرُهُمْ çokları ك ث ر
12 بِهِمْ onlara
13 مُؤْمِنُونَ inanıyorlardı ا م ن
 

Kendilerinden söz edilen müşrikler melekleri de Allah’a ortak koşuyorlardı; dolayısıyla meleklerin buradaki beyanı onların asla kendilerine tapmadıklarını değil buna razı olmadıklarını, buna karşılık cinlerin kendilerine tapılmasını istediklerini belirtmek içindir (İbn Âşûr, XXII, 223; cin konusunda bilgi için bk. En‘âm 6/100; Hicr 15/27; Kehf 18/50; Cin 72/1-3). 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 440
 

قَالُوا سُبْحَانَكَ اَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

سُبْحَانَ  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri,  نسبّح  (tenzih ederiz)’dır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harf-i cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:

1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlü mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Mekulü’l-kavli  اَنْتَ وَلِيُّنَا ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Munfasıl zamir  اَنْتَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  وَلِيُّنَا  haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مِنْ دُونِهِمْ  car mecruru  وَلِيُّنَا ’daki mütekellim zamirin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّۚ 

 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانُوا  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. 

يَعْبُدُونَ الْجِنَّ  cümlesi  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَعْبُدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  الْجِنَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

 

اَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ

 

İsim cümlesidir.  اَكْثَرُهُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بِهِمْ  car mecruru  مُؤْمِنُونَ ’e mütealliktir.  مُؤْمِنُونَ  haber olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مُؤْمِنُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُوا سُبْحَانَكَ اَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْۚ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Bu ayette Allah Teâlâ, meleklerin sözlerini bildirmektedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İtiraziyye olarak gelen cümlede  سُبْحَانَكَ , takdiri  نسبّح  (tenzih ederiz) olan mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olarak mansubdur. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.

Sözü pekiştirme, yanlış anlamayı önleme, tenzih, dua ve tenbih gibi çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)

سُبْحَانَ  masdarı, zaman ve faille kayıtlı olmaksızın mutlak olarak tesbîh fiilini ifade eder. Masdar, tesbih eden kişi olsa da olmasa da tesbîh fiiline ve istiğrak olarak bütün zamanlara delalet eder. Dolayısıyla mana şöyledir: “Allah, tesbih eden olsun ya da olmasın daima tesbihi hak edendir. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 1, s. 275)

تَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْ  cümlesi, mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsned olan  وَلِيُّنَا ’nın izafet formunda gelmesi, veciz anlatım kastıyladır. 

مِنْ دُونِهِمْۚ  car mecruru  وَلِيُّنَا ’ya mütealliktir.

مِنْ  harf-i ceri zaid,  دُونِ  ise غَيْرٍ  manasında isimdir. (Âşûr)

 

بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede  بَلْ , idrâb harfidir.

بَلْ , harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)

كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  يَعْبُدُونَ الْجِنَّۚ  cümlesi  كان ’nin haberidir. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

 

اَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَكْثَرُهُمْ “Onların çoğu”ndaki  هُمْ  zamiri, insanları veya müşrikleri ifade etmektedir ve çoğu “hepsi” anlamındadır. (Ebüssuûd-Rûhu-l Beyan)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  بِهِمْ , ihtimam için amili olan  مُؤْمِنُونَ ’ye takdim edilmiştir.

Haber olan  مُؤْمِنُونَ , ism-i fail kalıbında gelerek onların bu vasfının devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur'an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

يَعْبُدُونَ  -  مُؤْمِنُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Farklı kelimelerle önceki cümledeki mananın ifade edildiği bu cümlede, tefennün sanatı vardır.