Fâtır Sûresi 17. Ayet

وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ  ...

Bu, Allah’a göre zor bir şey değildir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve, değildir
2 ذَٰلِكَ bu
3 عَلَى üzerine
4 اللَّهِ Allah
5 بِعَزِيزٍ zorlu ع ز ز
 
 

İlk âyetin “Yerinize yenilerini yaratır” diye çevrilen kısmı “Sizin türünüzden başka nesillere hayat hakkı tanır” şeklinde anlaşıldığı gibi, “Başka bir tür yaratır” ve “Sizin bilmediğiniz başka bir âlem var eder” tarzında da yorumlanmıştır (Şevkânî, IV, 395). Yenilerin temel özelliği ise, Allah’a itaat etme, buyruklarına uyup yasaklarından kaçınma şeklinde tasvir edilir (Taberî, XXII, 127). İbn Âşûr’un yorumuna göre burada insanlar hak ettikleri halde Cenâb-ı Allah’ın onları helâk etmeyip –sınav alanı olan dünyada– kendilerine imkân ve mühlet verdiği belirtilmektedir (XXII, 286).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 459
 

وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ

 

Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayete matuftur. مَا  olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. 

ذٰلِكَ  işaret ismi, مَا ‘nın ismi olup mahallen merfûdur.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru بِعَز۪يزٍ ‘e mütealliktir.  

بِ  harf-i ceri zaiddir. عَز۪يزٍ  lafzen mecrur,  مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

بِعَز۪يزٍ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ

 

Ayet, وَ  atıf harfiyle … يَشَأْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi isim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eder. Nefy harfi,  ليس  gibi amel etmiştir.

ليس ‘nin haberi olan  بِعَز۪يزٍ ’deki  بِ  harfi zaiddir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَى اللّٰهِ  ihtimam için, amili olan  بِعَز۪يزٍ ’e takdim edilmiştir.

Cümlede car mecrur takdim edilmiş ve zaid harf kullanılmıştır. Bütün bunlar tekid ifade eder, hükmü kuvvetlendirir.

Müsnedün ileyhin ism-i işaret olması, şanının yüceliğine işaret etmek ve dikkat çekecek biçimde başkalarından ayırt etmek içindir.

İşaret isminde istiare vardır.  ذٰلِكَ  ile olaya işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.