وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ
وَ istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir. اضْرِبْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
لَهُمْ car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlün bihe mütealliktir. مَثَلاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ izafeti, مَثَلاً ‘den bedel olup fetha ile mansubdur. الْقَرْيَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl.
Bedel-i kül: Bedel-i küldeki amaç, öncesindeki kelimenin manasını açıklamak ve onu pekiştirmektir. Buna bedel denmesinin sebebi, öncesindeki kelimenin yerini tam olarak doldurabileceğinden dolayıdır. Bir cümlede öncesindeki kelimeyi kaldırarak onun yerine bedelini koyduğumuzda manada herhangi bir noksanlık meydana gelmez. Bedelli bir ifadede asıl maksat bedel olan kelime olup, öncesindeki kelime ise ona bir hazırlık olarak zikredilmektedir. Bedel-i küle “bedel-i mutabık” da denilmektedir.
Bedel-i ba’z: Metbuunun bir kısmını veya bir parçasını içine alan bedeldir.
Bedel-i iştimâl: Mübdelün minhe tam olarak uymayan, onun bir parçası da olmayan ancak, başka yönden ilgisi bulunan; daha çok mübdelün minhin özelliğini ve durumunu bildiren bedeldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذْ zaman zarfı اَصْحَابَ ‘dan bedel-i iştimâl olup mahallen mansubdur. جَٓاءَهَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْمُرْسَلُونَۚ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُرْسَلُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهُمْ , ihtimam için,mef’ûl olan مَثَلاً ’e takdim edilmiştir. Veciz anlatım kastıyla gelen اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ izafeti مَثَلاً ‘den bedeldir.
Car mecrur لَهُمْ , mahzuf olan ikinci mef’ûle mütealliktir. Mef’ûlün hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
مَثَلاً ’deki tenvin nev ifade eder.
اِذْ zaman zarfı اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ ’den bedel-i iştimâldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِذْ ’in muzâfun ileyhi olan جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Zaman ismi olan اِذْ 'in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Aşur, Hac/26)
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً [Onlara misal getir.] tabiri iki mana taşır:
Onlar için misal getir, yani onlara açıkla, zikret ve şehir ashabının öyküsünü anlat ki ibret alsınlar ve bilsinler ki sen resullerin ilki değilsin, senden önce de resuller gönderildi ve kavimler uyarıldı, onların rasullere karşı durumları yalanlamak ve inkâr oldu, onlar resullerine eziyet ettiler, Allah da onlara azab etti ve helak etti, umulur ki senin kavmin de bundan ibret alır.
Bu misal getirmekten maksat Resulullah'ın (sav) kavminin halini şehir ashabının haline benzetmek ve onları bir misal olarak göstermek, yani kavminin hali şehir ashabının hali gibidir, demektir. Burada bir kavmin hali başka bir kavmin haline benzetilmiştir. Günlük konuşmalarımızda bir kişi bir şey yaptığı zaman, senin halini filanın haline benzetiyorum deriz. Ya da Zeydi Hâlid'e benzetiyorum, ikisi de ticarette zarar etti deriz. Yani kavmin bu misalden ibret alması gerekir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.70)
Rûhu'l Meânî'de ise şöyle bir açıklama vardır:
İlk manaya göre küfürde ve yalanlama konusunda aşırı derecede ısrarcı olan şu kişilere şehir ashabını örnek ver, şeklindedir. Yani ‘’bunların durumları aynıdır’’ demektir. مثلا kelimesi اضرب fiilinin ikinci mef’ûlü, أصحاب القرية de ilk mef’ûlüdür. İlk mef’ûlün tehir edilmesi açıklamak içindir.
İkinci manaya göre ise, onlara benzemesi açısından son derece garip olan şehir ashabının kıssasını hatırlat ve açıkla demektir. أصحاب القرية ibaresine مثل (gibi) şeklinde bir muzâf takdir edilir.
Ayette أتاها değil جاءها buyurulmuştur. Çünkü bu gelişte meşakkat ve zorluk vardır. Öyle görünüyor ki bu elçilerin tebliğinde meşakkat, eziyet ve tehdit vardır ki bu fiil tercih edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.71)
مَثَلاً (Örnek) ile اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ (Kasaba halkı) lafızlarının ‘göster’ anlamındaki fiilin iki mef'ûlu olması mümkündür. Ya da اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ (kasaba halkı) lafzı مَثَلاً (örnek)’den bedel de olabilir. اضرب لهم مثل أصحاب القرية (Sen onlara kasaba halkının misalin örnek olarak göster) demek olur ki burada muzâf hazf edilmiştir. (Kurtubî)
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلاً اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ [Sen onlara o şehir halkını örnek ver.] Eserlerin yazılmasına ve asil bir örnekte birçok şeyin sayılmasına bir misal gibi olan bu mesel, gerek üzerlerine azab sözü hak olanları korkutmak ve gerekse Kur'an'a uyanları müjdelemek konusunda peygambere vadedilmiş olan inkılapların önemli bir örneğini vermektedir ki, buna bu itibarla Yâsin'in kalbi denilse yeridir. Yani Hristiyanlığın karşısında müşrik Romalılar nasıl söndüyse İslamiyetin karşısında da öyle devletler yıkılacak ["Onu bütün dinlere üstün kılma."] (Fetih, 48/28) sırrı ortaya çıkacaktır. Burada, bu şehrin Antakya, elçilerin de Îsa (as)ın havarilerinden gönderilenler olduğu naklediliyor. O hade şehir halkının, memleket halkı ve anılan kavmin de Romalılar olduğu anlaşılır. (Elmalılı)
Arapça'da "darb", ya bir şeyi bir şeye sert bir şekilde vurmak demektir, yahut da وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ [Yeryüzünde harbettiğiniz (yani sefere çıktığınız) zaman] (Nisa/101) ayetinde olduğu gibi, harf-i cerle kullanıldığında, ‘yürümek’ manasınadır. Bununla birlikte, "mesel darb olundu" ve ayetteki ifadesinde bu kelimenin manası nedir?
Cevap: "Mesel darb olundu" deyimi (misal getirildi, örnek verildi) demektir. Çünkü "darb", aynı zamanda "çeşit" manasınadır. Nitekim Arapça'da, "Bu şeyler aynı "darb"tandır, yani, "bunları aynı çeşit say" denir.(Fahreddin er-Râzî)