وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Evrende olup bitenlerden ve insanların yakın çevrelerindeki gerçeklerden örnekler göstererek muhatapları Allah’ın birliği ve kudreti üzerinde düşünmeye çağıran âyetlerden sonra bu ve müteakip âyetlerde imanın gerekleri ve ahlâkî ödevlerle ilgili bazı uyarılara yer verilmektedir. “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının” diye tercüme edilen cümlenin iki türlü felâket ve cezaya karşı bir uyarı anlamı taşıdığı açıktır. Bu ikili ayırımla ne kastedildiği hususunda yapılan yorumları ise şöyle özetlemek mümkündür: a) Sizden önceki toplumların başına gelenlerin benzerinin sizin de başınıza gelmesinden ve âhiret azabından,
b) Geçmişteki günahlarınızın ve gelecekte işleyeceklerinizin cezasından, c) Dünyadaki ve âhiretteki cezalardan, d) Görebildiğiniz ve göremediğiniz felâketlerden sakının (Taberî, XXIII, 11-12; Şevkânî, IV, 426-427).
Bize göre “sakının” emri ancak sakınılarak kurtulmak mümkün olan tehlikeler karşısında anlamlı olur. Bu nedenle âyeti “Görüp bildiğiniz günahlardan da, açık olmasa bile günaha götürmesi muhtemel davranışlardan da sakının.” şeklinde yorumlamak daha uygundur.
İnkârcılara bu uyarı yapıldığında nasıl bir tepki verdikleri onların daha genel bir tavrına değinilen 46. âyetin sonunda “yüz çevirirler” şeklinde açıklanmıştır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 499وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ
وَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ق۪يلَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ق۪يلَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. لَهُمُ car mecruru ق۪يلَ fiiline mütealliktir.
Şartın cevabı Allah Teala’nın buna delalet eden كانوا عنها معرضين أي أعرضوا (Ondan yüzçevirmekte idiler yani yüzçevirdiler) sözüyle mahzuftur. اتَّقُوا cümlesi naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
اتَّقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مَا müşterek ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بَيْنَ mekân zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. اَيْد۪يكُمْ muzâfun ileyh olup ي üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَا خَلْفَكُمْ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
İsim cümlesidir. لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir.
كُمْ muttasıl zamir لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. تُرْحَمُونَ fiili لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. تُرْحَمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ
Ayetin ilk cümlesi 43.ayetteki şart cümlesine atfedilmiştir. Şart manası taşıyan zaman zarfı اِذَا ’nın muzâf olduğu ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ şeklindeki şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.
Aslı mekulü’l-kavl olan, ق۪يلَ fiilinin naib-i faili اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اتَّقُوا fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul مَا ‘nın sılası mahzuftur. بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. İkinci ism-i mevsûl birinciye tezat nedeniyle atfedilmiştir.
Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri أعرضوا (Yüz çevirdiler) olan cevap cümlesi mahzuftur. Şartın cevabı sonraki ayetten anlaşıldığı için hazf edilmiştir.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ - خَلْفَكُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
اِذَا ‘nın cevabı hazf edilmiştir ve 46. ayetteki اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ [mutlaka ondan yüz çevirmişlerdir] ifadesi ona delalet etmektedir. Sanki şöyle denilmiştir: Onlara, sakının denildiğinde yüz çevirmişlerdir. Sonra da ‘onların, bütün mucize ve nasihatler karşısındaki alışkanlıkları yüz çevirmektir’ demiştir. (Keşşâf)
وَمَا خَلْفَكُمْ sözünün delalet ettiği en açık mana zikrettiğimiz gibi kıyamet ve ahiret azabıdır.
وإذا قبل لهم [Onlara denilince] sözünde اِنْ değil de إذا gelmesinin sebebi bunun bir faraziye değil, gerçekleşmiş bir olay olduğuna delalet etmek içindir. Ayrıca bu şeyin onlara çok söylendiğine işaret eder. Çünkü إذا , husulü kesin olan şeyler için kullanılır ve sayısal çokluk ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.217)
Burada, onların görüp de hiç tefekkür etmedikleri kâinat delillerinden yüz çevirdikleri gibi, vahiy ayetlerinden de yüz çevirdikleri beyan edilmektedir. Yani nazil olan ayetler veya diğerler ile uyarı yapmak üzere kendilerine: "Önünüzdeki ve arkanızdaki afetlerden ve felaketlerden sakının"; zira bunlar sizi kuşatmıştır...denilmektedir. (Ebüssuûd)
لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Vukuu mümkün durumlarda kullanılan tereccî harfi لَعَلَّ ‘nin dahil olduğu isim cümlesi, gayrı talebî inşaî isnaddır.
“Umulur ki” anlamında olan لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
لَعَلَّ gerçek kullanımında ümit ve beklenti tesis etmek içindir. Bazen mecâz-ı mürsel yoluyla inkâr ve tahzir (sakındırma) manasında da kullanılabilmektedir. (İbn Âşûr)
لَعَلَّ kelimesi ihtimal ilişkisi kurar. َTevakku anlamı da vardır. Tevakku istenilen bir şeyin gerçekleşmesini ummak/beklemek, istenmeyen bir şeyden de endişe duymaktır.
لَعَلَّ edatı gerçekleşmesi mümkün olan şeylere hastır. لَعَلَّ ’nin ifade ettiği ihtimal, bir şeyin gerçekleşmesiyle gerçekleşmemesinin eşit olması durumudur. el-Mâleki İbn Hişâm gibi bazı nahivciler buna tevakku demektedirler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Recâ harfi لَعَلَّ isteme anlamı için istiarre edilmiştir. Dikkat edilirse kendisine, -sanki talep edesiniz diye, şükredesiniz diye deniyormuşçasına- gerekçelendirme lâm’ının fonksiyonu icra ettirilmiştir. (Keşşâf)
Cümlede müsned olan تُرْحَمُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عسى أن ترحموا değil de لعلكم ترحمون buyurulması bu ifadenin hem şimdiki zaman hem de gelecek zaman ifade etmesidir. Çünkü başında istikbal harfi olmaksızın gelen muzari fiil hem şimdiki zaman hem de gelecek zaman ifade eder.
عسى أن ترحموا ifadesi ise, sadece gelecek zamanı ifade eder, çünkü manasını gelecek zamana çeviren أن harfiyle birlikte gelmiştir. Dolayısıyla bu şimdiki zamanda değil, gelecek zamanda meydana gelecektir. Halbuki rahmet hem şimdiki zamanda hem de gelecek zamanda ve her zaman ümit edilir. Dolayısıyla ayette gelen ifade evladır.
Başka bir şey de: لعلكم ترحمون ibaresinde iki kere hitap zamiri geçmiştir. Biri كم zamiri, diğeri de و ‘dır. Halbuki عسى أن ترحموا ibaresinde hitap zamiri sadece bir kere yer alır. Dolayısıyla ayetteki ibare daha kuvvetli ve tekidlidir. Çünkü isnad tekrarlanmıştır. Yani böylece rahmetin vuku bulacağı onlara iki kere isnad edilmiştir.
Üçüncü olarak; لعلكم ترحمون ibaresi isim cümlesi, عسى أن ترحموا ibaresi ise fiil cümlesidir. Bilindiği gibi isim cümlesi fiil cümlesinden daha kuvvetlidir. Dolayısıyla bu cümlenin ifade ettiği rahmet ümidi daha kuvvetlidir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 220)