وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ
Aklını ve gönlünü iman çağrısına kapatmakta direnenlerin kendilerine hangi türden âyet gelirse gelsin, ön yargılı davranıp yüz çevirdikleri belirtilmektedir. Önceki açıklamalar dikkate alındığında, buradaki âyet kelimesini, Allah’ın birlik ve yüceliğini açıkça ortaya koyan her türlü delil yani peygamber, vahiy (ilâhî bildirim) ve mûcizeler, evrende, insanın öz benliğinde ve yakın çevresinde kolayca gözlemlenebilen kanıtlar şeklinde anlamak uygun olur.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 500وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
تَأْت۪يهِمْ fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. اٰيَةٍ lafzen mecrur, fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ اٰيَاتِ car mecruru اٰيَةٍ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. رَبِّهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ cümlesi, failin veya mef’ûlün hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ” gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانُوا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
عَنْهَا car mecruru مُعْرِض۪ينَ fiiline mütealliktir. مُعْرِض۪ينَ kelimesi كَانُوا ’nun haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُعْرِض۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ
وَ atıf harfidir. Ayetin ilk cümlesi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Ayet, kasr ve zaid harf olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.
مَا ve اِلَّا ile oluşan kasr fiille hali arasındadır. Ayet getirmek maksûr/sıfat, yüz çevirmeleri maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
مِنْ اٰيَةٍ , lafzen mecrur mahallen merfû olarak تَأْت۪يهِمْ fiilinin failidir. مِنْ tekid ifade eden zaid harftir.
اٰيَةٍ ‘deki tenvin, kıllet ve umum ifade eder. مِنْ harfi kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Menfî siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
Bu ifade, daha önce geçen, ["Ey kulların üzerine çöken hasret"] (Yâsin, 30) ifadesiyle alakalıdır. Yani, "Onlara o peygamberler geldiğinde, onlar onları yalanladılar. O peygamberler onlara, ayetlerimizi getirdiklerinde, onlar o ayetlerden yüz çevirdiler, onlara iltifat etmediler" demektir. Bu izaha göre, Cenab-ı Hakk'ın, ["Kendilerinden evvel nice nesilleri imha ettiğimizi görmediler mi?"] (Yâsin, 31) ayetinden, ["ta ki böylece merhamet olunasınız"] (Yâsin, 45) ayetine kadar olan kısım, birbiriyle alakası bulunan iki ifadenin arasına girmiş olan bir söz olmuş olur. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetlerin, تَأْت۪ي (Gelmek) fiiline isnad edilmesi mecazî isnaddır veya bu ifadede istiare vardır.
اٰيَةٍ - اٰيَاتِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Farklı konumdaki مِنْ ’ler arasında tam cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
Rab isminin onlara ait olan zamire muzâf olması, onun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber verdiği gibi, yaptıklarının ne kadar yanlış olduğuna da işaret etmiştir.
كَانُ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَنْهَا önemine binaen amili olan كَانُ ’nin haberine takdim edilmiştir.
كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانَ fiili, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurgular ve ona dikkat çeker. (Râgıb el-İsfahânî)
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)
İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiilierin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd.Doç.Dr. M.Akif Özdoğan, KSÜ. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007) s. 55 - 90 Arapçada İsm-i Fail Ve İşlevleri)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette geçen yüz çevirmek, hem vahy olarak nazil olan ayetlerle, hem de sema ve arzdaki kevni ayetlerle alakalıdır. Bu ayette, [Rablerinin ayetlerinden onlara her ne zaman bir ayet gelse, mutlaka ondan yüz çevirdiler] (Yâ-Sîn/46) buyurularak müferrağ istisna üslubu gelmiştir. Çünkü Kur’anî kullanımda bu tabir devamlılık ifade eder. Yani, “ne zaman Rablerinden bir ayet gelse onlar böyle yaparlar” demektir. Böyle bir şart üslubu nasstır. Buna ilaveten müferrağ istisna üslubunda istiğrak manası taşıyan zaid مِنْ harfinin istisna harfi olan اِلَّا 'dan önce gelmesi, nefy manası veya şüphesi olduğu zaman doğrudur. Ama şart manası olduğu zaman bu doğru olmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.225)