قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler |
|
2 | يَا وَيْلَنَا | -vah bize |
|
3 | مَنْ | kim? |
|
4 | بَعَثَنَا | bizi kaldırdı |
|
5 | مِنْ | -den |
|
6 | مَرْقَدِنَا | yattığımız yer- |
|
7 | هَٰذَا | işte budur |
|
8 | مَا | şey |
|
9 | وَعَدَ | va’dettiği |
|
10 | الرَّحْمَٰنُ | Rahman’ın |
|
11 | وَصَدَقَ | demek doğru söylemiş |
|
12 | الْمُرْسَلُونَ | peygamberler |
|
Sûra üflenip insanlar yeniden canlandığında ve hızla mahşer yerine doğru giderlerken dünyada bu gerçeği inkâr edenlerin önce neye uğradıklarını bilemez bir halde birbirlerine olup biten hakkında soru sormaya çalışacakları, hemen ardından da durumu anlayıp derin bir pişmanlık içinde Allah’ın vaadinin ve peygamberlerin bildirdiklerinin doğru çıktığını itiraf edecekleri canlı bir anlatımla tasvir edilmekte; böylece öldükten sonra dirilmeye inanma çağrısı soyut bir iman esası düzeyinde bırakılmayıp aklı eren herkesin durum muhasebesi yapmasına ve konu üzerinde daha bir ilgiyle düşünmesine imkân verilmektedir. Ayrıca, öldükten sonra dirilmenin sırf geleceğe dönük bir korku motifi olarak algılanmaması için insanın fıtratındaki adalet duygusuna hitap edilmekte, haşir gününün temel özelliği olarak herkesin yüce Allah’ın şaşmaz adaletinin güvencesi altında bulunduğu, hiç kimsenin en küçük bir haksızlığa uğratılmadan sadece yaptıklarının karşılığını göreceği belirtilmekte, dolayısıyla muhataplar dünya hayatından sonra böyle bir hesaba çekilmenin zaten gerekli ve hayata anlam kazandırıcı bir safha olacağını düşünmeye yönlendirilmektedir.
52. âyette geçen inkârcılara ait sözün –buradaki bir gramer özelliği dolayısıyla– “Vay başımıza gelenlere! Bizi yattığımız bu yerden kim diriltip kaldırdı? Rahmânın vaad ettiği (hakikatmiş), peygamberler de gerçekten doğru söylemişler” şeklinde anlaşılması da mümkündür (Râzî, XXVI, 89-90). Öte yandan, sadece soru kısmının inkârcılara ait, rahmânın vaadinin bu olduğuna ve peygamberlerin sözlerinin doğru çıktığına dair ifadenin ise melekler veya müminler tarafından onlara verilmiş cevap olması da muhtemeldir; Taberî, müminlerin sözü olması ihtimalini daha kuvvetli bulur (Taberî, XXIII,16-17; Şevkânî, IV, 428-429). “Yattığımız yer” mânasına gelen tamlamadan hareketle bazı müfessirler herkesin kendi öldüğü yerden, kabrinden kaldırılacağı yorumunu yapmışlarsa da, İbn Atıyye burada bir edebî sanat (istiâre ve teşbih) bulunduğunu, yoksa gerçek anlamıyla kabirlerin kastedilmediğini belirtir (IV, 458). 53. âyette “olup biten yalnızca bir ses” diye çevrilen cümledeki sayha, bu bağlamda kıyametin kopup hayatın sona ermesinden bir süre sonra, –yeniden dirilmeyi sağlayacak biçimde– sûrun ikinci defa üflenmesini ifade etmektedir (Râzî, XXVI, 88; ayrıca bk. 49. âyetin tefsiri).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 504-505
Be'ase بعث :
بَعْثٌ kelimesinin aslı bir şeyi harekete geçirip yönlendirmek ve göndermek anlamlarına gelir. بَعْثٌ sözcüğünün manası vurgu yapılan konulara göre değişir.
Ba's, iki şekilde olur: Biri beşeridir. Örneğin deveyi sürmek ve insanı bir iş için göndermek gibi.
Diğeri de ilahidir ve bu da iki şekilde olur: Birincisi: Şehirleri, türleri ve cinsleri yoktan var etmektir. Bu yalnızca Yüce Yaratıcıya özgüdür. İkincisi: Ölüleri diriltmektir. Bu genelde Yüce Allah'a mahsus olmakla birlikte Hz. İsa vb. bazı Allah dostlarının da hususiyetlerinden biri olmuştur. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de çeşitli formlarda 67 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri ba's (günü) ve meb'ustur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَا وَيْلَنَا cümlesi itiraziyyedir. يَا tenbih harfidir. وَيْلَنَا kullanılmayan mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olarak fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Mekulü’l kavli مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ هٰذَا ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَنْ istifham ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. بَعَثَنَا mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. بَعَثَنَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mütekellim zamir نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ مَرْقَدِنَاۢ car mecruru بَعَثَنَا fiiline mütealliktir. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
İşaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası وَعَدَ الرَّحْمٰنُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur. Takdiri, وعد به. وصدق فيه (Onu vadetti ve bu vaadinde doğru oldu) şeklindedir.
وَعَدَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الرَّحْمٰنُ fail olup lafzen merfûdur.
صَدَقَ atıf harfi وَ ‘la وَعَدَ fiiline matuftur. الْمُرْسَلُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مُرْسَلُونَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ
İstînâfiyye olarak fasıla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَا وَيْلَنَا cümlesi dua manasında itiraziyyedir. İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır.
Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
وَيْلَ , elem verici azap, şerlerin en kötüsüdür.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ هٰذَا cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
مَنْ ismi istifham harfi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. بَعَثَنَا haberdir.
Müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
بَعَثَ fiilinin faili olarak gelen مَنْ edatının aslı istifham olup, yeniden dirilme dolayısıyla o kimselerin yaşayacağı hayret ve yakınıp dövünme manalarını ifade eder. (Âşûr)
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
يَا وَيْلَنَا [ey veylimiz]. Veyl, “hüzn, azap ve helak” demektir. يَا وَيْلَنَا [ey veylimiz] ibaresi, helak ve azaba seslendiklerini ifade eder. Yani, “ey azabımız, ey helakımız, gel artık, senin vaktin geldi” diye nida ediyorlar demektir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.246 )
Bu ifadenin niçin يا ويلتنا şeklinde ت harfiyle değil de يا ويلنا şeklinde geldiği sorulabilir.
Bunun sebebi, وَيْلَ kelimesinin manasının yukarıda işaret ettiğimiz gibi azap ve hüzün olması, وَيْلَة kelimesinin ise rezalet, skandal manası taşımasıdır. Böyle makamlarda bu kelime tercih edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.247)
Öldükten sonra dirilmeyi inkar edenlerin dilinden aktarılan bu ifadede istiare-i muraşşaha sanatı bulunmaktadır. Zira uyku manasına gelen مَرْقَدِنَاۢ , ölüm manasına gelen مَمات yerine kullanılmıştır. Onların ölüm halleri, uyku hallerine benzetilmiştir. Bu ifade bizi ölümümüzden kim diriltti? ifadesinden daha beliğdir.
Beyzâvî ’nin konuyla ilgili açıklaması şöyledir: Bu ifadede terşîh, remz vardır ki onlar akılları karıştığı için kendilerini uyuyor zannetmişlerdir.
Çünkü bu, onların, o durumda gördükleri ürküntü veren halden ve karşılaştıkları korkulu durumdan ötürü söyleyecekleri bir sözdür. Zira onlar, uyumakta olduklarını zannetmişlerdir.
Örnek olarak aldığımız cümlede, müstearun minh (uyku) ve onun mülayimi (uyanmak) mezkûr, müstear leh (ölüm) mahzuf olduğu için burada istiarenin terşihi söz konusudur. Çünkü uyku lafzı müstear olarak kullanılmış ve kelamda, ölümün uykuya benzediğine işaret edilmiştir. İbarenin aslı من بعثنا من قبورنا ونحن اموات فيها (Biz ölüler iken kim bizi kabirlerimizden diriltti?) şeklindedir. Nazmın zahiri bu sözün hakikat olduğunu, burada istiarenin de terşihin de bulunmadığını gösterir. Zira onlar şaşkınlıklarından ve akılları karıştığından uykuda olduklarını sanıyorlardı, uyandılar ve kendilerini uyandırana bu soruyu sordular. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
Burada tarafeyn aklîdir. Ölüm, uzun uykuya benzetilmiştir. Câmî’; her ikisinde de şuûrun yok olması ve sonra geri gelmesidir. Sonra müşebbeh olan ölüm kelimesi hazf edilmiştir. Böylece tasrîhî istiare olmuştur. Burada merkad mimli masdar kabul edilirse istiare; asliyyedir (Masdarlar camid isim sayıldığı için). Burada şu da düşünülebilir: مَرْقَدِنَاۢ mekan ismi kabul edilebilir. Yani kabir manasındadır. Ölüm uykuya benzetilmiştir. Müşebbehün bih hazf edilmiş, müşebbeh kalmıştır. Bundan da mekan ismi türetilmiştir. Böylece istiare; tebeiyye olmuştur. (Mekân ismi müştak olduğu için) (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
İsti'naf cümlesidir. Mekulü’l-kavle dahildir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned konumundaki müşterek ism-i mevsul مَا ‘nın sılası olan وَعَدَ الرَّحْمٰنُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned tazim ve sonraki habere dikkat çekme kastına binaen ism-i mevsûlle gelmiştir.
Aynı üslupta gelerek sılaya atfedilen وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tazim ifade etmiştir. Duruma işaret edilen هٰذَا ‘da istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
مُرْسَلُونَ - صَدَقَ - الرَّحْمٰنُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ [Bu: Rahman'ın vaadidir] cümlesinde hazif yoluyla îcâz vardır. Yani, melekler onlara der ki: (Bu, Rahman'ın size vadettiği şeydir.) (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
هٰذَا mübteda, مَا وَعَدَ haberi; مَا ise ya masdariyye ya da mevsūledir; هٰذَا ’nın مَرْقَدِنَاۢ ‘nın sıfatı olması da mümkündür. Bu durumda مَا وَعَدَ ya hazf edilmiş bir mübtedanın haberi olur ve ‘’Bu Rahman’ın vaadidir’’ şeklinde bir anlam verilir ya da haberi hazf edilmiş bir mübteda olur ve ‘’Rahman’ın vadettiği ve peygamberlerin doğru söylediği şey gerçekmiş!’’ anlamı verilir. (Keşşâf)
وَ harfi, bu manayı önceki cümleye atfedebilir. Hal için de gelmiş olabilir, yani “resullerin size verdiği haber doğrudur” manasında olabilir. Ya da bu manayı sıla cümlesine atfetmiş olabilir. Bu durumda مَا harfi de masdariyye ise şöyle takdir edilir: “Bu, Rahman'ın vaadi ve resullerin doğruluğudur.” مَا harfi mevsûl ise şöyle takdir edilir: “Bu, Rahmân'ın vadettiği ve resullerin hakkında doğruyu söyledikleri şeydir.”
(Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.252 )
Şimdi de burada zikredilen iki sual üzerinde düşünelim:
-Doğru söyleyenlerseniz bu tehdid(in tahakkuku) ne zaman (söyleyin)?
-Uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı?
هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ (Bu (Ba’s) çok esirgeyici (Allah)’ın vadettiği şey. Gönderilen (peygamber)ler (meğer) doğru söylemiş») (Yâ-Sîn/52) bu her iki sorunun cevabıdır.
هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ [Bu (Ba’s) çok esirgeyici (Allah)’ın vadettiği şey] sözü, bu tehdidin ne zaman olacağını soranlara, ‘’İşte şimdi’’ diye cevap verir.
Peki وعد mazi fiilinin Allah'a isnat edilmesiyle, Rahmân ismine isnat edilmesi arasında ne fark vardır?
Bu fiilin Allah'a isnat edildiği ayetlerde müminlere veya kâfirlere mahsus bir hitap söz konusudur. Ama bu fiilin Rahmân ismini isnat edildiği yerlerde ise umumi olarak bütün kullar kastedilir. Rahmân isminin rahmeti bütün üzerinde tecelli eder. Bu ayette de vaat mutlak olarak gelmiştir. Bu vaat müminlere veya kâfirlere mahsus değildir. Umumi bir vaattir. Mef’ûl zikredilmemiştir. Ama bu fiilin Allah'a isnat edildiği 12 yerin hepsinde de bu fiil bir gruba tahsis edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.253- Ebüssuûd)